Mehmet Şal

Mehmet Şal

Kartal'ın gözü

Okumayı, düşünmeyi, yorumlamayı, çıkarımlar yapmayı, aklı selim olmayı seviyorsanız ricam sabırla okuyunuz ve yorumlarınız. Sizleri yorarsam şimdiden hepinizin affına sığınır.

Ülkesini, toprağını, bayrağını, bağımsızlığını, insanını ve insanlığı seven ve önemseyen bir kardeşiniz olarak Gazze'deki facia, zulüm ,terör, soykırım için yukarıdan büyük tabloya bakarak küçük bir değerlendirme.... Yorum sizlerden...Şimdi hem soralım hem cevap arayalım.

Hamas normal mücadele yollarından farklı olarak neden İsrail'e binlerce roketi aynı anda yağdırdı?

Yeni Ortadoğu, Yeni Dünya Düzeni için bir fırsat yaratmak istiyorlardı. İran destekli Hamas'ı aracı olarak kullandılar.. Hamas'ı tuzağa düşürdüler ve büyük Ortadoğu projesini, Yeni Dünya düzenini uygulamaya koyan ilk adımı attılar. Hem Gazze'yi hem de Filistin'i Kıyamet-i Suğra'nın içine ittiler. Ortadoğu'nun yeni stratejik oyunun kapısını açtılar. Yani proje büyük ve stratejik. Ayrıca üst düzey ve zor çok bilinmeyenli denklem devrede... Okuyunca daha iyi anlayacaksınız.

İsrail bu saldırıya yol mu verdi ?

İsrail temel felsefesinin ve Yahudi milliyetçi unsurların yeniden İsrail'i büyütmek amacıyla Hamas'ın faaliyetlerini, hazırlıklarını bildiği halde duruma büyük oranda göz yummuş görünüyor. " Demir Kubbe " dedikleri hava savunma sistemlerinin başarı oranının yüzde 95 civarında olduğu söyleniyordu. Öyleyse niye bu sistem büyük oranda devre dışı kaldı. ? Aynı zamanda Netanyahu hükümeti, iç siyasette büyük tehlike ve hukuk karşısında yargılanma tehditlerini atlatmak, iç politikada yaşadığı tıkanma ve sıkışmışlığı yok etmek adına Hamas saldırısını bahane ederek hamleyi yapmış oldu. Böylece Pandoranın kutusunu açtı. Savaşı başlatarak iç siyasette kendine yönelen tehlike ve tehditleri perdeleme ve içeride bölünmeyi giderip bütünleşme adına Hamas'ın saldırısı, İsrail ve yeni Ortadoğu planı yapan ABD için bir fırsat oldu. Başlayan çatışmada ABD'nin parmağının kaçınılmaz olduğunu ortada . MOSSAD, CIA, PENTAGON'dan habersiz iş yürür mü siz soyleyin... ABD'nin ortaya koyduğu tavır, beyanları ve koşulsuz İsrail'e desteği ve Hamas gibi minik bir yapıya karşı Doğu Akdeniz'de bu çaplı büyük askeri yığınak yapmaya devam etmesi, olayda yer aldığının ve stratejinin açık göstergesidir.

İsrail ve destekçileri binlerce insanın kan ve gözyaşına bakmadan acımasızca kendi insanlarını dahi feda edecek kadar gözü dönmüştür. Çünkü; BOP'u, Büyük İsrail devletini, Suriye-Irak hattında Türkiye sınırında sözde Kürt devletini kurmak, İRAN, TÜRKİYE ve sonrasında RUSYA'yı hedefe koymak amacıyla Hamas üzerinden bir cephe açtılar.

Hamas, İsrail ve ABD'nin bu derece vahşi ve şiddetli tepki verebileceğini hesaplayamadı mı?

Bu yaşananların böyle bir saldırıya zemin oluşturacağını kestirmiştir. Bu çaptaki saldırıda olacakları billmiyor olamaz. Yukarı yorumladığımız gibi Hamas'ı ya İran oyununa getidi ya da küresel unsurlarla el altından bu saldırıya zemin hazırladı. Görünen o ki; saldırının planlayıcısı (zaman gösterecek) İran'ın bölgedeki stratejik hedefidir. İran'ın bu stratejisi İsrail ve ABD'nin hamlesini görmek içindir. Zaten Hamas'ın bu kadar planlihareket etme ve silah sabi olma imkanı yok. Yoksa Hamas kendi başına bu işi yapmış olsa Filistin davasına, Kudüs davasına ve masum halkına ihanet etmiş olurdu. Ama nasıl olursa olsun Hamas bu saldırı ile İsrail'in, ABD'nin, batılı güçlerin çanağına su taşımıştır. Tabiki olan masum çocuk, kadın, yaşlı canlara oldu olama da devam ediyor.

İsrail'in ortaya koyduğu bu vahşet ve savaş yönteminin uluslararası alanda ve hukukta meşruiyeti var mıdır ?

Normal şartlarda BM kararlarında terör vb. saldırısına uğrayan devletlere kendini meşru savunma hakkı tanınır. Uluslararası devletlerin de destek vermesini öngörür. İlk aşamada İsrail Netanyahu hükümeti bu hukukî yol üzerinden hareketle savaş sürecini başlattı. Ki, bu da tartışılır. Ancak sonrasında uyguladığı göçe zorlama bunun için zaman verme ve soykırımı haklı kılma zeminini oluşturmak için; yalan haberler , algı operasyonları, bilgi dezenformasyonları ve medya yoluyla yanıltıcı görüntü ve yayınlar yoluyla yaptıklarını vahşeti , soykırımı meşru göstermeye çalışıyor.

Ancak Uluslararası Adalet Divanı " İsrail'in Filistindeki işgalci olduğu alanlardaki uygulamalarının hukuki olup olmadığı konusunu görüşmek için Danışma Kurulu toplantısı tarihini belirledi. " Sonuç çıkar mı? İki yüzlü batıdan şahsen umutlu değilim.

İsrail'in uyguladığı modern çağdaki vahşi savaş metotları hangi zamanı andırıyor ? Burada ki amacı neye yöneliktir. ?

Her ne kadar İsrail , BM kararlarını esas aldığını ifade ediyorsa da kullandığı silahlar ki; misket bombası, fosfor bombası gibi silahlar yasak olup savaş suçu kapsamındadır. Ki, İsrail bu suçu işlemeye devam ediyor. Dur diyebilecek olan var mı ? Yok !

Terör devleti haline gelen İsrail, Ortaçağ'da bazı zorba devletlerin takdiğini kullanıyor. Şehri her taraftan ablukaya al. Dış dünyadan izole et. Gıda, su, sağlık, aydınlanma, yakıt gibi imkanlarının bitmesini bekle. Dışarıdan gelebilecek yardımları engelle. Bu manada tedbirler al. Sonra düşmanın iç kaynaklarının, tükenişini bekle. Tükenen düşman teslim olsun. Sonra içeri gir. Yağmala, yak, yık, kıyımdan geçir. Bölgeye hakimiyet kur.

İşte İsrail Gazze'de tam da bu vahşi yöntemi kullanıyor . Sağlık sistemine vurduğu darbe hastaneler toplu mezara döndürebilir. Gıda yardımlarının kesilmesi başta çocuklar olmak üzere büyük ölümlere, bölgede suyun olmaması olası salgın hastalıkların başlamasına neden olabilir. Dünya Sağlık Örgütü " Gazze'de özellikle çocuklar üzerinde hastalıklar ortaya çıktığı görülmektedir" demesi bunu gösteren resmi bir açıklamadır. Bu arada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin umursamaz tavrı tüm yaşanan vahsette İsrail'i biraz daha cesaretlendiriyor.

Hamas'ın saldırısında İran hangi rolü üstlenmiş olabilir ?

Tarihi sürece bakıldığında İslam dünyasında Şiilik- Sünnilik çatışması hep olmuş . Şiiliği temsilcisi rolünü üstlenen İran, İslam alemi ve özellikle Türk İslam devletlerini hep zor durumda bırakmıştır. İslam dünyasında özellikle Osmanlı Devleti, Selçuklu Devleti ile bu manada mezhepsel çatışma üzerinden siyasi mücadele vermiştir. İslam dünyasının. siyasal ve dini liderliğini ele geçirmek için başvurmadığı yöntem bırakmamıştır. Şiiliğin temsilcisi İran, öncelikle Sünni alemi etkisiz kılıp İslam dünyasında Şiiliğin liderliğini egemen kılmak için uğraşmıştır. Sünnilere yönelik hamleler yaparken gerektiğinde hristiyan dünyası ile ittifak ilişkileri kurmaktan bile geri durmamıştır. Yani Şia siyasal İslamı batı hiristiyan alemine veya doğudaki sahalara yönelme yerine Türk ve İslam alemiyle ugraşmış özellikle Türkler üzerinde bölme, parçalama dahil her yönteme başvurmuş veya destek vermiştir.

Bu sebeple Şii İran, Sünni - Şii çatışmasını her zaman canlı tutmuş ve kullanmıştır, kullanmaya da devam ediyor. Bugün Hamas üzerinden bölgedeki Sünni unsurlara karşı hamleleri bilinen bir durumdur. Zannımca İran, Sünni Arapların İsrail'le yakın ilişki kurmaya yönelik adımlarını ve İsrail ile normalleşme siyasetlerine karşı Hamas üzerinden hamle yaparak gol atmış oldu. İran; bölgede Irak, Suriye, Lübnan üzerinden İsrail'e koridor açmaya yönelik bir adım atmış olabilir. Şu anda göstermelik " Dostlar alışverişte görsün " misali tepkilerle bölgedeki gidişatı stratejik olarak izlemeye devam ediyor gibi. İran'ın, Azerbaycan Ermenistan arasındaki Karabağ Savaşı'nda seçtiği taraftan da bakıldığında İran'ın tavrının, niyetinin tarihi siyasetinin ne olduğunu bu çerçeveden görebilirsiniz.

ABD , İsrail ve destekçileri Türkiye'yi işin içine çekmeye çalışıyor olabilirler mi ?

ABD'nin Türkiye 'yi F 35 projesinden çıkarılması, Türkiye'ye yönelik hava savunma sistemleri satış konusunda çıkartılan zorluklar, ekonomik yaptırımlar, Türkiye'de artan Anti-Amerikan karşıtlığı ve eksen kayması, Rusya'ya yakın ilişkiler süreci , akıbeti netleşmemiş S- 400 meselesi, Türkiye Libya ilişkileri, Türkiye'nin Azerbaycan ile beraber hareket ederek Kafkasya 'da ki, becebilirse açılımı, Doğu Akdeniz'de Ekonomik Yetki Alanlarındaki faaliyetleri ki," Fransa Cumhurbaşkanı Macro'nun: Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerinin rahatsız edici olduğunu " daha önce açıklaması gibi, Türkiye 'de yükselen milliyetçi damarın ve siyasal yaklaşımların yer yer kendini göstermesinin yarattığı rahatsızlık, Türkiye'nin bölgesel aktör olmaya yönelik tüm adımları çatışmanın, planlamanın ve projenin içine çekilerek bu alanlarda zayıflatma gayretleri olması muhtemel ve olası durumdur.

Türkiye'nin bu stratejik oyuna karşı ortaya koyduğu dış politik tavır; hassas, dengeleri gözeten, geçmiş siyasi ve tarihi birikimden dersler çıkaran, tutarlı ve uluslararası hukuka uygun olarak yürütülmek olmalıdır. Ha ! Türkiye tüm bunları başarabiliyor mu, baraşarabilecek mi ? Bunu ayrı değerlendirmek gerekir. Bu iç siyasal kurumların tartışma konusudur. Ancak Türk ulusu olarak şu anki durumda ülke olarak doğru bir iç ve dış siyaset yürütülmesini bekleriz.

Devlet aklı bu vahim tablonun farkında. Türkiye Cumhuriyeti devletinin duruma kayıtsız kalmadığı bir gerçek. Ancak, nasıl bir iç ve dış politik yürüteceği ve sürdüreceği hem önemli hem merak konusudur. Şu an itibariyle Türkiye itidalli, barışçıl, insani ve hukuki yolları deniyor. İzlenen siyasetin ne derece etkili olacağını zaman gösterecektir..

Ancak şunlar iyi düşünülmelidir:

İsrail ve tam destekçisi ABD ve avaneleri ülkemizde sığınmacılar meselesinin halk üzerinde yarattığı hassasiyeti görüyorlar. Yabancılara mülk satışı noktasında halk arasında oluşan fikir ayrılıklarının farkındalar. Ekonomik krizin halk üzerinde yarattığı yorgunluk ortada. Halk üzerinde tarihten gelen Kudüs ve bölge üzerindeki dini, kültürel, siyasi hassasiyet ortada. Güney sınırımızda Pkk, Pyd, Ypg üzerinden sözde Kürt devleti planları ortada. Halkın devlet kurumlarına duyduğu güven her yıl istatistiklerle belli. Toplumsal yaşamda halkın huzursuzlukları ortada. Daha birçok mesele ayan beyan ortada. Türkiye Cumhuriyeti erkininin Gazze, Filistin siyasetinde iç dinamikleri göz önüne alarak dış siyasette dikkatle ilerlemelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bölgedeki özgül ağırlığını ortada.

İşte bu noktalarda ABD başta olmak üzere İsrail ve batılı güçler bu hassasiyet taşıyan sinir uçlarına dokunabilir. Bu noktaları kaşıyabilirler. Türk devlet aklı, aklı selim siyaset izlemelidir. Yoksa Türkiye'nin de içine çekilmesi ve savaşın Ortadoğu'da genişlemesi ihtimali tarifsiz sonuçlar doğurabilir .Bütün taşların yerinden oynamasına, cehennemin kapılarının açılmasına ARMEGEDON savaşı yani kıyamet savaşına kapı açıklabilir ki, bunu hiç kimse yaşamak istemez.

Bu ahval ve şerait içerisinde Türkiye Cumhuriyeti siyaseti, Gazze Savaşı'nı iç politika meselesi yapmaktan uzak durmalı. Gazze konusunda akılcı, tutarlı, stratejik, reel, barıştan ve müzakereden yana, uluslararası hukuku ve kendi anayasal normlarını dikkate alarak geçmiş tarihi tecrübelerden yararlanarak ve önce kendi ulusunun tüm haklarını önceleyen siyaset izlemelidir. Ortadoğu' da genişleme olasılığı olan bu çatışma ve vahşet hem ülkemiz adına hem bölge devletleri adına onarılmaz ve uzun vadeli yaralar ve sonuçlar doğurabilir. Aksi halde onarılması güç sonuçlarla karşı karşıya gelinebilir. Netanyahu hükümetinin son yaptığı " Hizbullah'ın bu çatışmaya katılması tahribatın ve etkisinin düşünülmeyecek boyuta ulaşır. " açıklaması aslında hem tehdit hem de çatışmaya diğer devletler katılırsa savaş ve sonuçları bakımından boyutun ne derece vahim olabileceğinin de bir işarettir.

Sonuç olarak bu vahşete, zorunlu göçe tabi tutulma ve soykırıma karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti; siyasal İslam kültür ve kafası ile değil, ilk olarak milli menfaatlerini önceleyen sonrasında mazlum Filistin ve diğer mazlumların haklarını savunan, milli duruşu ve stratejik planları olan ulusal-bölgesel- uluslararası barış üzerinden yürüyen ve aşağıda sorulan soruların cevabını verebilecek bir dış politik adımlar atmalıdır. Velhasıl Türk dış politikası hamaset duygu ve söylemleri ile yürütülecek bir durumdan çok daha büyük stratejiye, güçlü iç dinamiklere ve acil ekomik istikrara, toplumsal birliğe, bin oturup bir düşünen aklı selim siyasi birlikteliğe ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

Her gün yeni gelismeler yeni durumlar doğuracaktır. İzleyeceğiz....

Sadece bir kaç soru...

ABD, ÇİN, RUSYA hepsi şu anda Ortadoğu'da...Özellikle Çin o kadar mesafeden bölgeye neden geldi ?

Hizbullah lideri Nasrullah, İslami Cihadla görüştü. Yoksa yeni bir cephe mi açılacak ?

Savaşı ABD mi yönetecek ? ABD"li Korgeralin İsrail'e gelmesi mücadeleyi ABD'nin mi yonetecegini gösteriyor?

ABD başkanı BİDEN neden " İstikrarlı Ortadoğu, daha iyi bir gelecek " diyor ?

ABD ve İsrail, bölgedeki İslam devletleri içinde tek nükleer gücü olan İran'a hakimiyeti bırakmamak için mi harekete geçmeye hazırlanıyorlar ?

ABD ilk kez bu kadar askeri yığınakla Doğu Akdeniz' de neyi hedefliyor?

Rusya, Çin neden ABD'yi uyarıyor ?

Sünni Arap ülkeleri neden pasif durumda etkisi olmayan tepkiler veriyor ? Sünni Araplar Gazze Savaşı'nda hangi tarafta yer alacak ?

İsrail ve ABD, Gazze gibi küçük bir şehirde 12 bin ton bomba kullanmasına rağmen neden kara harekatını bekletiyor ?

BM'de Genel Sekreter Gutieeres şaşırtıcı bir şekilde yaptığı büyük eleştiri konuşması, İsrail'e yüklenmesi , çatışmanın sebebinin İsrail olduğunu söylemesi ne anlama geliyor ?

Daha ne sorular sorabiliriz.. İşin özü soruların cevaplarını bölgeyle ilgili tüm büyük devletlerin tepkileri ve açıklamalarını, İran'ın siyasetini Türkiye'nin içinde bulunduğu misyonunu, Sünni Arapların pasif tutumlarını, Gazze Savaşı sürecinin nerelere varabilecegini, etki alanının ne denli geniş olduğunun, nasıl bir satranç oynandığının, stratejik oyunların ne kadar büyük oynandığının, Ortadoğu'nun kaderinin yeniden çizilmeye çalışıldığının, hem bölge devletlerinin ve halklarının ne kadar büyük facialara uğrayabileceğinin bu doğrultuda yeni dünya düzeninin nasıl kurulmak istendiğinin cevaplarını bulmuş oluruz.

YAZIYA YORUM KAT
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum