Mehmet Şal
Tehlikeli Sular!
Ortadoğu kaynayan kazan misali fokur fokur kaynıyor. Kaynayan bu coğrafyadaki kazanın suyu kan ve gözyaşı. Kanayan ve ağlayan yürekler hanelerden eksik olmuyor. Kor ateş her gün yeni ocaklara düşüyor, yürekler dağlanmaya devam ediyor.
Küresel aktörler amaçları için yanan ateşin altını sürekli harlıyor. Acımasız yolların her türlüsünü kullanıyor.
ABD, yeni dünya düzeni için Gazze üzerinden işaret fişeğini ateşledi. Yemen'den Somali'den kuzeye Mısır'a doğru Kızıldeniz'de, Doğu Akdeniz'den Basra Körfezi'ne kuzeyde Kafkasya'ya yeni statiko kurmak için pandora'nın kutusunu açtılar.
Yeni düzen için; insanın ve insanlık değerlerinin, kan - gözyaşının, çoluk çocuğun onlar nezdinde kıymeti harbiyesi yok. Siyasal ve ekonomik hakimiyet ve çıkarları için her yolu denemekten geri durmazlar. Gerektiğinde kendi insanlarını da feda edebiliyorlar. Yani çok acımasızlar.
Birbirine girift öyle spesifik ilişkiler ağı, öyle hukuk dışı kirli karanlık plan ve oyunlar, bir taraftan dost bir taraftan bir düşman, bir taraftan terörü lanetleyen diğer taraftan teröre destek veren ilişkiler yürütürler ki anlamakta zorlanabilirsiniz.
Milletlerin kendi içinde öyle planlar oluştururlarki, bu nasıl durumdur ? deyi verirsiniz. Kardeşi kardeşe kırdırır, aynı inançtan olanları birbirine karşı düşman eder, her biri Allah için mücadele ediyoruz zanneder ve söylerler. Hâlbuki düşmana hizmet eder anlayamazsınız. Planlanları, projeleri onlar kurar siz, biz yaptık zannedersiniz. Vatansever diye insanların peşinden koşarsınız. Hâlbuki mankurtların peşinden koşuyorsunuzdur. Hepsini zaman ve tarih ortaya çıkarır. Ama iş işten geçmiş olur.
Yani öyle bir siyaset ve toplum iklimi oluşturulurki, " at izi, it izine karışır" kim neye inanacağını kiminle olacağını şaşırır.
Algılarla yaşayan milletler oluşturulur. Yalanlar gerçek, gerçekler yalan olarak toplumlara yedirilir. Herşeyi bilgidiğinizi, gördüğünüzü, anladığınızı zannedersiniz aslında hiç bir şey bilmiyorsunuzdur. Gerçekler perdelenir, uyuşturulur, uyutulursunuz haberiniz olmaz. İşte, Ortadoğu coğrafyası tam da bunları yaşıyor.
Yemen'de, Somali'de, Sudan'da, Libya'da kardeşi kardeşe kırdırıyorlar. Mısır'da, Suudiler'de Birleşik Arap Emirlikleri'nde Katar'da, Ürdün'de, Lübnan'da, Suriye'de, Irak'ta kendi güdümlerinde yönetimleri iş başında tutuyorlar. İplerini sıkı sıkı elde tutuyorlar. Yeri geldiğinde " Siyasi kariyer ve geleceklerinizi düşünüyorsanız oturun oturduğunuz yerde " sözleriyle tehdit edilirler. Sesleri çıkmaz.
Lübnan'da Suriye'de Irak'ta siyasal ve üniter yapı paramparça. Siyasal otoriteleri yok denecek kadar vahim.
İran'ın Suriyeleştirilme , Lübnanlaştırma planı devreye kondu. Bu sayede İran'ın bölgedeki siyasal ve askeri nüfuzunu kırmayı, etkisizleştirmeyi planlıyorlar. İran'ın Ortadoğu 'da siyasi, askeri ve nükleer güç potansiyelini bitirmeyi Kafkasya'ya ve Orta Asya' ya kapı açma peşindeler.
Türkiye üzerinde ise; siyasi, ekonomik, askeri ve toplumsal altyapıyı zayıflatma, toplumsal birlikteliği yok etme, sosyal hayatı umutsuzluğa sürükleme, etnik, mezhepsel hassasiyetleri kaşıma, terör odaklarını devreye sokarak devletin bütünlüğünü tehdit etme, devleti bu sorunlarla iç siyasete hapsetme dış politikada zayıflatma, devleti iç sorunlara sevk edip içe kapatma siyaseti uyguluyorlar. Ayrıca ülke içinde kullandıkları maşa unsurları devreye sokarak iç siyasette çatışma ortamı oluşturma gayreti içindeler.
Gazze konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin görüntüsü ortada. Gündem Gazze iken bir anda gündem Irak - Suriye sınırına teröre ve terör yuvalarına, operasyonlara ve iç siyasal söylemlerle oluşan siyasi mücadeleye döndü.
ABD ve İsrail eksenli odak, taşeron Pkk'nın askeri üssümüze baskın düzenleyerek devletimize terör kartıyla mesaj verildi. Devlet bu mesajın farkında ve hamlelerini yapmak için gerekli tedbirleri alıyor ve alacaktır da.
Malum bu aktörler Türkiye'yi son birkaç yıldır Ege'de Doğu Akdeniz'de, Karadeniz'de, Karabağ'da, Libya'da, Irak - Suriye sınır bölgesinde Ukrayna Savaşı'nda, Rusya ilişkilerinde ve son olarak Gazze Savaşı'ndaki dış politik tavır ve kullandığı argümanlar bu aktörleri rahatsız etmekle kalmamış, Türkiye'nin eksen kayması ve yeni oluşum içerisinde olduğu düşüncelerinin oluşmasına zemin hazırladı.
ABD ve avanesi Türkiye'nin bu durumundan duydukları rahatsızlığı bu baskın eylemi ile Türkiye'ye mesaj , göz dağı veriyorlar.
Suriye Irak İran Türkiye sınırları içerisinde Pkk Pyd Ypg eli ile sözde devletleştirme projesini devreye koyup devletimizi tehdit ediyorlar.
Sonuçta uygulaya konan proje ile hem İsrail'i rahatlatma hem İsrail üzerindeki siyasi baskıyı kırma hem İran'ı Suriyeleştirme hem de Türkiye'nin sınır bütünlüğünü tehditle üniter yapısını sıkıntıya sokma, iç siyasi varlığında kamplaşma ve ötekileştirme girişimlerini ateşleme amacıyla operasyon başlattılar.
Tüm bunlar ışığında konu irdelendiğinde kış koşullarında Pkk terörünün yeniden diriltilme çabası Irak ve Suriye'deki üslerimizin güvende olmadığı mesajını vererek aslında tehdit edilmenin ifadesidir.
Binlerce şehit vermiş vatan evlatlarımızın acılı ana babalarına istemediğimiz ve yüreklerimizi yandığı ortamda, dıştan sınırlarımıza ve içe doğru yapılmak istenen bu hamleler olurken; aynı zaman diliminde iç siyasette gündeme getirilen bir kısım konuların varlığı oldukça manidar ve düşündürücü.
İç siyasette yaşanan gelişmeler kimin kiminle ne iş tuttuğu konusunda vatandaşların kafasında karmaşaya ve karışık düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlıyor.
Analar babalar acı içinde iken acılar üzerine yeni acılar eklenirken üniter merkezi yapıyı tehdit eden "serbest bir şekilde her durumda özerklik, federasyon, eyalet konularının tartışılmaya açılması gerekir " gibi söylemler, hilafet isteyen gösterilerin eş zamanlı gerçekleşmesi zamanlama bakımından cidden manidardır.
Milli iradenin tecelligahı, kutsiyeti olan TBMM çatısı altında rahatlıkla ve serbestçe ifade edilen bu sözler, meydanlarda gerçekleşen gösteriler söylemler ülke ve millet geleceği adına sıkıntılı bir sürecin göstergesidir. Bu söylem ve eylemler karşısında siyaset kurumunun ve yargının sessiz kalması devreye girmemesi gerekli işlem ve hamleleri yapmaması ayrıca düşünülmesi gereken bir durumdur.
Şehit cenazelerinde yaşanan hadiseler, şehit ailelerini ve toplumsal vicdanı derinden yaralamakta, siyasal ve toplumsal bütünlüğü gelecek adına zedelemektedir.
Yaşananlar; iç siyasette, sosyal ve toplumsal iradede, mahşeri vicdanlarda derin izler, yaralar, kırılmalar oluşturabilir. Bu sebeple siyaset kurumunun ve hukuk erkinin, devlet, millet ve dahi şehit ailelerinin gönüllerinde derin hüzün ve acılara yenilerinin eklenmemesi, toplumsal huzur ve birlikteliğin temini için hassas davranılması gerekmektedir.
Yoksa yaşanan gelişmeler kayıkçı kavgasından öteye gitmeyeceği gibi içeride bütünlüğün zayıflamasına, dış siyasette ve diplomaside büyük güç kaybına neden olabilir. Ülkenin her evladı başta yöneten ve üst kurum yönetimleri bu hassasiyetle hareket etmeli milli ve manevi değerlerde birlikte hareket etmeyi bilmelidir.
Bu vesile ile vatanı ve milleti için canından can veren, kanından kan döken bu toprağın güzel evlatlarına, kahraman şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve metanet, ülkemize başsağlığı diliyorum.