2017 yılında yapılan anayasa referandumu ile birlikte Türkiye'de Cumhurbaşkanı seçilme kriteri yüzde 50+1 oy olmuştu. Peki, bu sistem Türk siyasetine ne getirdi, ne götürdü?
Yüzde 50+1 mecburiyeti, siyasi partilerin eksenini ve durduğu zemini tam anlamıyla değiştirdi.
Partilerin ayrı ayrı Cumhurbaşkanı adaylarıyla ilk turda yüzde 50+1'i yakalama ihtimalinin çok zayıf olması, ittifakları mecburiyet haline getirdi. Farklı partilerin birbirlerine yaklaşıyor olması, demokratik açıdan güzel bir gelişme gibi görünse de, bu tam anlamıyla bir mecburiyetin sonucu.
Türk siyasetinde ittifakı mecbur hale getiren bu sistem, partilerin duruşlarından ve ilkelerinden daha kolay taviz vermesine yol açtı.
Yan yana gelmez ve aynı adayı desteklemez denilen partiler, "dereyi karşıya geçene kadar" misali ittifaklar yaptı. Bu ittifaklarda pazarlık zeminin geniş olması, siyaseti daha ilkesiz ve çıkar üzerine yaklaştırdı.
Bu sistemin sürdürülebilir olmadığı açıktı. Nitekim son günlerde yüzde 50+1 sistemi tartışmaya açıldı. Ancak tartışmaya açılması, bir seçim hesabından mı kaynaklı yoksa daha demokratik ve ilkeli bir siyaset adına mı? Bunu iyi irdeleyip tartışmak gerekir. Fakat şu bir gerçek ki, bu sistem uzun vadede devam ettirilebilecek kadar sağlam temellere sahip değil.
Türk siyasetinin, mevcuttan çok daha iyi bir Cumhurbaşkanlığı seçimi sistemine ihtiyacı var. Partilerin kimliklerini kaybettiği ve kolay taviz verir hale geldiği bu sistemin değişimi bir mecburiyet.
Konu henüz yeni yeni tartışılmaya başlansa da, önümüzdeki süreçte daha gür sesle konuşulacağa benziyor. TBMM'de yer alan partilerin büyük kısmının da yüzde 50+1 sisteminin değişmesi konusunda ortak fikre sahip olacağını düşünüyorum. Asıl mesele ise, yeni gelecek sistemin hangi koşulları içereceği. Sistemin değişimi konusunda partiler hemfikir olsa bile, yeni sistemin hangi şartlarda ele alınacağı uzun süre tartışılacak bir mevzu.