MUSTAFA ÖNSEL KALEMLE YAPTIĞINI KERENTİ İLE YAPIYOR
Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel, yazılarına aralıksız devam ediyor.
“Ağacın Kurdu”
“1 Köy, 4 Adam, 6,5 Darbe
Türkiye’nin İşgale Hazırlık Süreci”
“Aşil'in Topuğu FETÖ'nün Gecesi”
“Bellek
Odamdan Sızanlar”
“Casusluk Kumpası
Kim Bunlar?” gibi bir çok esere imza atarak yakın tarihimizin önemli askeri ve toplumsal kırılmalarını kendi uslubuyla ortaya koydu.
Şu sıralar Beşikdüzü’nde baba ocağında..
Kafasını dinliyor.
Bahçesinin temizliğini de unutmuyor.
Hatta diyorki;
“Burası Karadeniz...
Biraz dikkat etmezseniz, her yanı istenmeyen ağaç, diken vb sarar.
Bahçenizde dolaşamazsınız!
Sonra bir elinizde kerenti, diğerinde testere, yanda krebi uğraş Allah uğraş.
Siz siz olun, bağınıza, bahçenize, vatanınızda zararlı bitkiler çoğalmadan tedbir alın!”
Kendisine kolay gelsin diyoruz.
GÜMÜŞHANESPOR’DAKİ BELİRSİZLİK ORTADAN KALKTI ARTIK
Uzun süredir bir boşlukta olan, belirsizlik içinde yer alan Gümüşhane Spor Kulübü Başkanlığına İstanbul Gümüşhane Dernekler Federasyonu (GÜDEF) Genel Başkanı Vahit Olgun getirildi.
MHP'den Gümüşhane Arzularkabaköy Beldesi Belediye Başkan Çetin Rıza Tanış’ın son günlerdeki girişimleri sonuç verdi.
Yönetimini de birlikte oluşturacaklar. Güçlü bir yönetimle Gümüşhanelilerin karşısına çıkacaklar.
Tanış’ı aradık. “Hayırlı olsun” dedik.
Gümüşhane’ye yakışır şekilde geçmişteki sorunları aşarak önemli adımlar atılacağını vurguladı ve dediki;
“İstanbul Güdef başkanımız saygı değer Vahit Olgun bey Gümüşhane spor başkanlığı hayırlı olsun. Kendisine teşekkür eder yanında olduğumu buradan ifade ediyorum.
Kendisine başarılar diliyorum. Gümüşhane spora hayırlı olsun..”
KİMİSİNİ SADECE İZLEMEYİ SEVİYOR KİMİSİ TEMAYÜL YAPIN DİYOR
AK Parti Çarşıbaşı İlçe Kongresi’ne doğru İlçe Başkanı Hakan Kocaman, temaslarını sürdürüyor. AK Parti Trabzon İl Yönetiminden ve Ankara’dan olur alan Hakan Kocaman rahat bir şekilde ‘bütünleşme’ ‘ birliktelik’ için bazı isimlerle görüşüyor. Lakin Hakan Kocaman’a karşı parti içinde muhalif olan isimler, temayül yoklaması yapılmasını istiyorlar. Bunu da 2 aydır İl Yönetimine ilettiler. Halen daha temayül yapılması noktasında net bir karar verilmedi.
Temayül isteyen ekip yada oluşum şunu diyor; “Zaten yerel seçimlerde AK Parti teşkilatlarını dinlemediniz, MHPli aday yaptınız. İlçede halen sorun olarak duruyor. Bu durum AK Parti teşkilatlarını yok sayılmasıyla gelen sorunları büyüttü. MHP’li belediye başkanı ile AK Parti teşkilatları arasında kopukluk günden güne büyüyor. Beldiye başkanı AK Parti ile asla bir araya gelmiyor, konuşmuyor diyalog kurmuyor. Şimdi yine AK Parti teşkilatlarını dinlemeden ilçe başkanı seçerseniz arkasını toplayamazsınız.”
Çarşıbaşı’nda bu tepkiyi Hakan Kocaman’ın bastırması, büyüyen öfkeyi dindirmesi zor olacak. Eğer başarısızsa sorunsuz bir kongre yaşar.
Meclis üyesi Zekeriya Karaçengel, Hüsnü Akkan’ın da Kocaman ile istişare yapmadığı kulislerde gelen bilgiler arasında. Demekki Kocaman’ın yeni yönetimine uzaklar!
Bu arada İl Yönetiminde Çarşıbaşılı Numan Yardım da uzak kalmayı tercih ediyor. Hiçbir yerde olmamayı, sadece izlemeyi seviyor. Siyasi tarzı bu olsa gerek.
HORON SİZE ÇOK PAHALIYA GELEBİLİR
Bursa’da polis, koronavirüs tedbirlerine uyulmadığı ihbarı üzerine kına gecesini bastı, 24 kişiye toplam 75 bin 600 TL ceza kesildi.
Korona virüsün artış gösterdiği Doğu Karadeniz Bölgesi’nde son gelen uyarılar ve önlemlere uyumlası gerekir. Yoksa böyle cezalar gelebilir.
Aman dikkat edin.
Çoğu yerde horon teptiğini falan görüyoruz.
İzliyor takip ediyoruz.
Bölgede yöre insanı kemençe sesine dayanamıyor.
Eğer böyle düğününüz pahalıya gelmesini istiyorsanız buyrun tepin.
Ama istemiyorsanız aman dikkat.
BİR MEKTUP VE O MEKTUBUN YANSIMALARI
Temmuz 2016’da tutuklanan ve Gülen cemaatinin medya yapılanması iddiasıyla görülen davada “örgüt üyeliği” suçlamasıyla aldığı 6 yıl 3 ay hapis cezası Yargıtay tarafından onanan gazeteci Hanım Büşra Erdal’ın denetimli serbestlik talebi ‘örgütten ayrıldığına’ dair beyanı olmadığı gerekçesiyle reddedildi.
Expression Interrupted’in aktardığına göre, hükümlü gazeteci Erdal, 5 Ağustos 2020’da bir mektup yazarak denetimli serbestliğe hak kazanmak için gerekli süre dolmasına rağmen “örgütten ayrıldığına dair” beyanı olmadığı gerekçesiyle tahliye talebinin kabul edilmediğini aktararak ‘pişmanlık’ beyanı ortaya koydu.
Mektubun tam metnini yayımlıyoruz.
05.08.2020
Bakırköy cezaevinde kalan son kadın gazeteci olarak, 4 yıllık hapisliğin ardından kendimi bir kez daha anlatmak adına bu mektubu yazıyorum. Yargıtay, geçtiğimiz aylarda “FETÖ üyeliği” gerekçesiyle verilen 6 yıl 3 ay hapis cezamı onadı. Denetimli serbestlik uygulamasıyla tahliye hakkımı kullanabilmem için geçmesi gereken 3 yıl 8 aylık süre dolduğu için de tahliye talebinde bulundum. Ancak Cezaevi Müdürlüğü, “Örgütten ayrıldığına dair idaremize yazılı ya da sözlü bir beyanda bulunmamıştır” diyerek talebimi reddetti.
Bu kararı görünce ilk olarak, cezaevinde devlet gözetiminde tutulduğum koğuşta Fethullah Gülen’in yeğeninin saldırısına uğramam aklıma geldi. 2018’in Ekim ayıydı. Nazlı Hanım ile birlikte kaldığımız koğuşa getirilen… isimli bu kişi ile daha ilk başta anlaşılmazlıklar, düşünsel farklılıklarımız ortaya çıktı. Devamında bu kişi gözümü korkutmak, beni sindirmek için üstüme yürüdü, omzumdan itekledi, tacizkar tavırlar sergiledi. En sonunda ise, avluda müzik dinleyerek yürüdüğüm sırada şahsımı, bedenimi hedef alarak iki kez büyük cam bardaklardan attı. Birinde bardak, duvardan geri sekip ayak bileğime çarptı. Betona çarpan cam bardağın sesine koşan infaz koruma memurları ve Nazlı Hanım beni kurtardı. Şahıs, kameranın ve memurların gözü önünde –çünkü ilk bardak sesini duyan memurlar koğuşa koşarken, ikinci kez atmaya davrandığını pencereden görünce ‘yapma’ diye bağırmışlardı- yaptığı bu şiddet eyleminden sonra disiplin cezası verilerek koğuştan alındı. Bütün bunlar sadece 2 haftada olup bitti.
Bu olay başıma geldiği sırada Oscar Wilde’ın Reading zindanındayken arkadaşına yazdığı uzun mektubu okuyordum. Wilde orada şu tespitte bulunuyordu, altını çizmiştim; “Hayatta önemli olan şeyler göründükleri gibidirler, bu yüzden de, sana tuhaf gelse bile yorumlanmaları genellikle zordur. Oysa önemsiz şeyler, birer simgedir. Acı dersleri de onlardan alırız.” Ben, 15 Temmuz darbe girişimi gibi korkunç bir eylemin gerçekliğini, kötülüğünü, acımasızlığını görmüş, o güne kadar ‘dini cemaat’ bildiğim bu yapı ile düşüncelerimi, yolumu ayırmıştım. Ve bu kötülüğü nasıl yapabildiler? Kendilerine inanan sıradan anadolu insanını nasıl göz göre göre ateşe atabildiler? Bütün bunların üstüne nasıl hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyorlar? …vs. Bu sorular ve cevapları ile kendimi onlardan en uzağa koymuşken, işte o uzaklıktayken dahi ‘Gülen’ soyadlı birinin saldırısına uğradım, aşağılandım. Bu saldırının benim için simgesel bir anlamı oldu.
Geçmişte ‘cemaat’ diye bilinen bu yapı ile ilişkim kolejinde okumak ve Zaman gazetesinde çalışmaktan öte olmadı. Özellikle 90’ların ikinci yarısında farklı yaşam tarzlarına, farklı görüşlere sahip sınıf arkadaşların, öğretmenlerin olduysa, Refah partili gurbetçi çocuklarıyla dolu, İzmir’de, İzmir’in renklerini taşıyan bir kolejde cemaati tanıdıysan ve sempati düzeyinde bir ilişkin varsa arka plandaki gizlenmiş kötülüğü göremiyorsun. Gün geliyor, sempatinin de etkisiyle aşırı, sorgusuz sualsiz bir şekilde bu yapıyı savunabiliyorsun. Benimkisi öyle oldu. Ancak 15 Temmuz ile birlikte hakikatı görebildim, düşüncelerim değişti.
Bugün hala “örgütten ayrılmadı” şeklinde bir iddiayı şahsıma hakaret olarak alıyorum. 15 Temmuz darbe girişiminin, sonrasında ortaya çıkan gerçeklerin, itirafların, organize kaçışların üstüne hala bağım devam etseydi bu en başta özbenliğime, ailemin verdiği özsaygıya, babamın ben daha çocukken kurduğu çocuk kitaplığıma, okuduğum kitaplara, sevdiğim yazar/şairlere, demokrasi bilincime, hayatımı anlamlandıran tüm değerlere ihanet olurdu. Bu inancıma, kendime ihanet olurdu.
Meslek hayatı ‘darbe karşıtlığı’ üzerinden ilerlemiş bir gazeteci olarak savunduğum, yanında durduğum bu yapının darbeci çıkması benim için şoke edici, utanç verici olmuştur. Mahkemede başım dik, onurla savunabildiğim bir meslek hayatı bırakmadılar. Geçmişte Yıldıray Oğur’un kendisi ile ilgili kullandığı “kullanışlı aptal” lafıyla dalga geçmiştim. Gün gelecek, o lafın şahsım için hafif kaldığı şeklinde bir hissiyatta olacağımı asla tahmin etmezdim. Kullanılmanın, aptallığın en acı şeklini yaşamış, görmüş oldum. Bugün ne kadarının gerçek ne kadarının gerçek dışı olduğunu bilemediğim bazı önemli yargı süreçlerinde ben habercilik yaptığımı düşünürken onlar haberlerim üzerinden birilerine kötülük yapmışlar. He ne kadar bunun bilincinde değildiysem de hakkına girdiğim insanlar olduğunu görüyorum. Ve hayatımın geri kalnında bunlarla anılmak, bu yük benim en büyük utancım olacak.
Bu ülkede bu utancı bırakarak kaçıp gittiler. Kara bir leke bırakıp kaçıp gittiler. Kandırıp kaçıp gittiler, kullanıp kaçıp gittiler. Ben ise gözaltı kararı çıktığı gün polise gidip teslim oldum. 4 yıldır hapisteyim ve 8 aydır da tek başıma bu hücrede kalıyorum. 4 yıllık bu yalnızlıktan çok şey öğrendim ben, bu sessizlikten en çoğunu…
Zaman gazetesini ben kurmadım, ben yönetmedim. Yayın politikasını, manşetlerini ben belirlemedim. Bunları yapanların hepsi dışarıda. Ben Zaman’da sadece muhabirlik/yazarlık yaptım. Hukuk fakültesi öğrencisiyken adım attığım adliyelerde geçti tüm meslek hayatım. Gazeteciliği çok sevdim. Mesleğimi yaparken de ‘cemaat’ diye bildiğim bu yapıyı masum sandım, açık açık savundum. Şimdi de tüm bu konularda yanıldığımı, hata yaptığımı açık açık söylüyorum. Artık onlarla birlikte anılmak istemiyorum.
Mahkemenin verdiği hapis cezasının infazını çoktan tamamladım. Dışarıda beni bekleyen bir ailem, 4 yıldır göremediği torununu ölmeden önce son kez görebilmek için dua eden 89 yaşında hasta bir babaannem var…
Bakırköy cezaevinin tel örgülerle çevrili avlusunda sabaha kadar ışıklar yanıyor. Perdesiz pencerelerle aydınlıkta uyumaya alıştım. Öyle çok sivrisinek var ki ona alışamadım. Bir saksı top fesleğen olsaydı, işte onun yerini hiçbir şey tutmuyor, bu Ağustos vakti…
Beyanım budur…
Hanım Büşra Erdal
Bakırköy Kadın Cezaevi”
Yukarıdaki mektubu yayınlama sebebimiz merak ettiniz değil mi?
Nereden çıktı bu dediniz değil mi?
Şimdi nedenlerini sıralayalım..
Pişman olanlar varmadır acaba..
Bizde bir kaçını yazalım istedik.
1- KTÜ’de Pensilvanya’ya panzer balı taşıyanlar pişman mıdır?
2- KTÜ’den atılıp halen daha orda burda kümeleşenler pişman mıdır?
3- KTÜ’de görev yapıp Zaman gazetesinde yıllarca yazanlar pişman mıdır?
4- Trabzon’da asıp kesen, bürokrat atayan, sivil toplum örgütü başına geçip çocuklarını ticari ortak yapanlar, sonra hava limanlarında çocuklarının gözaltına alınmasının ardından Ankara’ya koşanlar pişman mıdırlar?
5- Aklımıza geldi soruyoruz, bir dolarla dolaşıp sendikacılık yapanlar pişman mıdırlar?
Bu soruların cevabını biliyoruz.
Şu anda AK Parti için inanılmaz savaşıyorlar.
Pişmanız dediklerini duymadık.
AK Parti’yi eleştirenleri vatan haini ilan ettiklerini görüyoruz. Ama itibarları yok. AK Parti’ye de en büyük zararı onlar veriyorlar.
Halbuki onlar, fırsatını bulduklarında, AK Parti’yi sırtından vurmak için sıraya geçerler biliyoruz.
BORDO MAVİLİ TARAFTARLAR BAKIN BU DEFA KİMLERE SESLENDİLER?
Trabzonspor Kulübü eski yöneticisi Nevzat Aydın 2061 forma alarak, Trabzonspor Başkan Yardımcısı Ertuğrul Doğan ve Trabzonspor yöneticisi Sertaç Güven'e meydan okudu.
Ertuğrul Doğan 3061, Sertaç Güven 2161 forma ile Nevzat Aydın'ın meydan okumasına cevap verdi.
Bordo mavi camiadan başka ses çıkmadı?
Trabzonspor yönetimi olsun eski yönetici Nevzat Aydın olsun, gereğini yaparken, neden başka böyle bir katkı yapacak isim çıkmıyor?
Trabzonspor taraftarları soruyor, siz neden yoksunuz?
Bir maç dahi yenilse, ses çıkaranlar, ortalığı ayağa kaldıranlar neredesiniz?
Eski asbaşkanlar neredesiniz?
Eski yöneticileri hadi bekliyoruz?
Buyrun sizde kulübünüze katkıda bulunun.
Biz sizi de yaz ak istiyoruz.
Lakin bir şey yapmayacaksanız böyle sessiz kalacaksanız, sezon bitene kadar sesinizin ayarını bir daha yukarılara çekmeyin.
Zahmet olur!