Yıldız Kenter kimdir? Yıldız Kenter nereli hayatı başarıları

Türk tiyatrosunun her daim kraliçesi olan duayen tiyatrocu Yıldız Kenter kitaplara konu olacak yaşam hikayesine sahip. Merhum tiyatrocu Müşfik Kenter'in ablası olan devlet sanatçısı Yıldız Kenter kimdir nerelidir hayat hikayesi merak ediliyor. İşte tüm detaylar...

Yaşamı boyunca 100'den fazla tiyatro oyunu sahneyelen, hanımefendiliği ve mütevaziliğiyle her daim sevilen bir isim olan duayen tiyatrocu Yıldız Kenter, sanat yaşamı boyunca defalarca ödül kazanmış, çok sayıda sinema ve tiyatro eserine imza atarak unutulmazlar arasına girmiştir. Devlet sanatçısı Yıldız Kenter kimdir kaç yaşındadır elde ettiği başarıları sahnelediği oyunlar özel hayatı merak ediliyor. İşte Yıldız kenter'in filmlere konu olacak yaşam hikayesi...



YILDIZ KENTER KİMDİR? YILDIZ KENTER'İN  HAYATI

Türk tiyatrosunda ayrı bir yeri olan Yıldız Kenter 11 Ekim1928'de İstanbul'da dünyaya geldi. 

Masalları anımsatan bir çocukluk geçiren Kenter'in annesi Olga Cynthia, çocukluk yıllarının kahramanıydı. Olga Cynthia, iki evlilik yapmış, Yıldız Kenter, Ahmet Naci Bey ile olan evliliğinden dünyaya gelmişti.

Ablası Güner, abileri Nedim, ve Mahmut adındadır. En küçük kardeş ise Müşfik Kenter'dir. İlkokulu Ankara'da İltekin İlkokulu'nda okudu.



AŞK VE ACIYLA YOĞRULMUŞ BİR EVLİLİK

Birbirini çok seven ve aşkları uğruna büyük bedeller ödeyen bir çiftin çocuğu olduğunu anlatan Yıldız Kenter, anne ve babasının aşkları uğruna verdikleri mücadeleyi bir röportajda şöyle anlatmıştı: "Ahmet Naci Bey Türkiye’ye büyük bir aşkla bağlandığı Olga ve oğlu Jack’le gelince annesi; “Bu gavur karıyı da nereden buldun getirdin?” demişti. Hatta ilk çocukları Nedim doğunca, onu “Yarısı yavrumun yarısı, yarısı yılan yavrusu!” diye seviyordu. Ama Olga sevdiği adam için her şeye göğüs gerdi, hatta kara çarşafa bile girdi. Müslüman olup Nadide adını aldı. Nüfus İdaresi’ndekiler “Dini Müslüman, adı Nadide, doğum yeri Londra olamaz, olsa olsa Bandırma’dır” deyince Londralı Olga Cynthia, Bandırmalı Nadide oldu. Ahmet Naci Bey, Lozan’da İnönü’nün özel kalem müdürü olmuştu ama “Hariciyecilerin karısı yabancı olamaz” diye bir kanun çıkınca görevinden istifa etmişti. Gerçi İsmet İnönü, bu parlak diplomata; “Resmen boşan, ama birlikte yaşa” önerisinde bulunmuştu ama Ahmet Naci Bey bunu, aşkı uğruna memleketini, ailesini terk eden karısına bir hakaret olarak algılamıştı. Yıldız Kenter bir röportajında o günleri şöyle anlatır: “Babam ıvır zıvır işler yapmaya başlıyor, gazetelerde tercümanlık filan. Ama mesleğinden olunca babamın hayatı kayıyor. Tabii bizim de... Babam, aşkının bedelini çok ağır ödedi, kendini içkiye vurdu. En son ben doğmuşum Çamlıca’daki köşkte. Ama bütün eşyalar zaten satılmış. Beni saracak bez yok, çarşaflar yırtılıyor filan. Sonra köşk de satıldı. Ben kendimi bildim bileli fakirdik. Ama ne yoksulluk. Hep ucuz diye bir evden bir başka eve taşındık. 6 çocuklu bir aile. Annemin ilk eşinden olan Jack abimiz 14 yaşında Türkiye’yi terk etti. Yıllar sonra izine Güney Afrika’da rastlandı... Babam, içmediği zamanlarda müthiş bir centilmen. Evimiz dağınıktı, annem tertiple düzenle pek ilgilenmezdi... Hayatı boyunca Naci’sini korudu, bizden bile...”



KENTER AİLESİNİN ZORLU YAŞAM MÜCADELESİ

Kapısı herkese açık, dost canlısı bir ailede büyüdü. Gönül zenginliğine rağmen, maddi güçlükler içinde yaşadılar. Kenter, bu durumu, "Babam, Lozan Konferansı'nda İsmet İnönü'nün özel kalem müdürlüğünü yapmış, iyi paralar kazanabilecek parlak bir diplomattı. Ancak bir İngilizle evlendiği için dışişlerindeki görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Sonra moral çöküntüsü yaşadı ve içkinin dozunu artırdı. Beş çocukla işsiz kalmış bir adamın halini tahmin edersiniz. Benim doğduğum yıllar, yoksulluğumuzun dibe vurduğu yıllarmış. Annem, 'seni saracak bez bulamazdım, çarşafları yırtıp onlara sarardım' derdi." şeklinde dile getiriyordu.

Babası Naci bey, Ziraat Bankasında iş bulunca, aile Ankara'ya taşındı. Bütün sorun ve sıkıntılara rağmen çocukluk günleri mutluluk içinde geçti. İlkokula Ankara'da devam ederken, annesi, zengin çocuklarına İngilizce dersler veriyordu.



YILDIZ KENTER TİYATROYLA TANIŞTI

Evdeki yaşamında, insana ait komedi ve trajedileri öğrenen Kenter, Ankara çocuk kulübünde tiyatroya başladı. O dönem, konservatuvarla ilgili yapılan kötü söylencelere rağmen devlet konservatuvarına kayıdını yaptırdı. Ankara konservatuvarını sınıf atlayarak 1948 yılında bitirdi. Rockefeller bursu kazanarak, American Theatre Winng, Neighbourhood Play House ve Actor's Studio'da oyunculuk ve oyunculuk öğretiminde yeni teknikler üzerine çalışmalar yaptı. Ankara Devlet Konservatuarına hoca olarak atandı. 1959 yılına kadar 11 yıl Ankara Devlet Tiyatrosunda oyunculuk, sahne öğretmenliği yaptı. 1959 yılında.Muhsin Ertuğrul, Devlet tiyatrosundan uzaklaştırılınca, O da kurumdan ayrıldı.



TÜRK TİYATROSUNUN KURUCUSUNDAN ÖVGÜLER

12 Aralık 1948’de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Shakespeare’in ‘Onikinci Gece’ oyunuyla ilk kez profesyonel olarak sahneye çıktı. O gün Muhsin Ertuğrul Kenter’e “Yıldız, iki gözüm kızım” diyerek şu satırlarla sesleniyordu: “Bugün senin meslek hayatına ilk adımını attığın mübarek bir gündür. Mübarek diyorum, çünkü Shakespeare gibi bir dâhinin ‘Onikinci Gece’ kadar güzel bir eserinde baş kadın rolü oynayarak sahneye atılmak, şimdiye kadar çok az bahtiyara nasip olmuştur. Fakat sakın bu başlangıç seni gurura sürüklemesin, bilakis daha çok çalışmaya ve daimi bir tevazua bağlasın…”




DUAYEN OLMA YOLUNDA SAĞLAM ADIMLAR

Profesyonel tiyatro yaşantısına, 1948 yılında Shakespeare'in "12. Gece" oyunuyla başladı. Önce Devlet tiyatrolarında sonra, 1961 yılında Müşfik Kenterve ikinci eşi Şükran Güngör'le birlikte kurduğu "Kent Oyuncuları"nda sahneye çıktı. Daha sonraki yıllarda sürekli olarak Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'de " Değişen Eğitim Metotları " ve " Oyunculuk Metotları " üzerine çalışmalar yaptı. Bir röpörtajında, üzerinde derin izleri bulunan çocukluk günlerini;

"Annem daima sokakta bulduğu kedi köpekleri, hatta insanları eve getirirdi. Evimizde devamlı bir yabancı kalabalığı vardı. Zerzevat satan dede diye bir adam, İskoçyalı bir Fransız, askerliğini yapan bir genç bir dönem bizimle yaşadı. Bir ara kaçak bir Fransız kaldı evimizde. Sonra bir gün sokakta doğurmuş ve yedi günlük bebeği ile ortada kalmış bir kadını getirdi annem. Çocukluğumuzda bu insanlardan bitlendiğimizi hatırlıyorum." sözleriyle anımsıyordu.

Sonraki yıllarında ABD'de ve İngiltere'de, "Değişen eğitim metodları", "Oyunculuk metodları" üstüne çalıştı. 1962'de tiyatroda yılın kadını seçildi.

Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, Hollanda,Danimarka, Kanada, Yugoslavya ve Kıbrıs'ta İngilizce ve Türkçe oyunlar sergiledi.



ULUSLARARASI ÖDÜL YAĞMURU

1968'de İstanbul'da Kenter Tiyatrosunun binasının inşaatını tamamladı.

1981'de Devlet Sanatçısı ünvanına layık görüldü. 1980- 1983 yılları arasında İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı.1

984'de Roma kentinde İtalyan Kültür Birliği"nce verilen, "Adalaide Ristori Ödülü"ne sahip oldu.

1986 yılında Güngör Dilmen'in yazdığı Ben Anadolu adlı oyunu Londra ve New York'ta İngilizce sahneledi ve oynadı.

1989'da Korsika-Bastia film festivalinde, "Hanım" filmindeki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. 1991'de sanat hizmetlerinden dolayı, uluslararası Lions Klübünün "Melvin Jones Ödülü"ne layık görüldü.

1994'de "Konken Partisi" oyunundaki fonsla rolüyle, "Olağanüstü Yorum Ödülü"nü kazandı.

Finlandiya Kadın Kuruluşutarafından, "Yüzyılın En Başarılı Yüz Kadınından Biri" olarak ödüllendirildi.

1995'de tiyatro sanatına katkılarından dolayı "Onur" ödülüne layık görüldü.

1996'da Magazin Gazetecileri Derneği tarafından, "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünün sahibi oldu.

1998'de Ankara Sanat Kurumu, "Yılın Kadın Sanatçısı" ödülünü aldı. 1998, Muhsin Ertuğrul yaşam boyu tiyatro sanatına katkılarından dolayı onur ödülü, 1998 Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür ve Sanat Ödülü, "Martı" adlı oyunda Madam Arcadina rolüyle 1999, Afife tiyatro ödülleri en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı.

ÖZEL YAŞAMI, EVLİLİKLERİ

Yıldız Kenter, 1951 yılında Nesrin Sipahi'nin kardeşi Nihat Akçan'la evlendi.

Yıldız Kenter'in ilk evliliğinden Leyla adında bir kızı vardır.



1965 yılında evlendiği Tiyatrocu Şükran Güngör ikinci eşidir.

Eşi Şükran Güngör ile mutluluğu yakalayan Yıldız Kenter, 2002 yılıda eşi Şükran Güngör'ün kaybıyla yıkıma uğradı. 



ARKADAŞLIKTAN YOL ARKADAŞLIĞINA: ŞÜKRAN GÜNGÖR İLE BÜYÜK AŞK

Kenter, yıllar sonra evlenip 38 yıl birlikte yaşayacağı Şükran Güngör ile tanıştığında henüz 28 yaşındaydı. Güngör ise 30’du. İkili uzun süre aynı sahneyi paylaştı, arkadaşlık yaptı.

Yıldız Kenter, “Düzensiz, kaypak bir yaşamdan sonra güveni, huzuru, hoşgörüyü, anlayışı, saygıyı arayan iki insandık. Bizi bunlar yakınlaştırdı. Aşk, sonradan geldi” diye anlatacaktı o günleri.



Çift 1964’te birlikte oynadıkları ‘Pembe Kadın’ oyunundan çıktıktan sonra Teşvikiye’de bir dost evinde gizlice evlendiler.

Nikâhtan sonra ikisi de ailelerinin yanına döndü.

Çünkü Yıldız Kenter’in annesi evlenmelerine karşıydı. Kızının ilk evliliğini kast ederek “Bir kere denedin olmadı” diyordu.

Ama Nadide Hanım haksız çıkacak, 2002’de Güngör pankreas kanserine yenilinceye dek aynı yastığa baş koyacaklardı.


 

Kenterler ve Şükran Güngör, 1968’de kolları sıvayıp Harbiye’de, bugüne dek yüzlerce oyun sergiledikleri tiyatro binasını yaptılar. Bu bina için yıllarca emek harcayıp tüm paralarını buraya yatırdılar.

Yıllarca neler yapmamışlardı ki? Büyük turnelerle köşe bucak Anadolu’yu gezmiş, oyunlarda koltuk satma kampanyaları yapmışlardı. Koltuk satma fikri Talat Halman’ındı. İlk koltuğu Muhsin Ertuğrul’a hediye etmişlerdi. İlk koltuk satın alan ise Erol Simavi’ydi.



 

Kenter ömrü boyunca öğretmekten de öğrenmekten de vazgeçmedi. Onun öğrenciliği bir ömür boyuydu. ABD ve İngiltere’de ‘Değişen Eğitim Metotları’ ve ‘Oyunculuk Metotları’ üzerine yıllarca çalışmalar yaptı.

Usta oyuncu dünya sahnelerinde de izleyicilerle buluştu. Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, Kanada, Yugoslavya ve Kıbrıs’ta İngilizce ve Türkçe oyunlar sergiledi.



 

Ünlü oyuncu 1951’de çekilen ‘Vatan İçin’ filmiyle sinemaya adım attı. 2007’de son kez kamera karşısına geçtiği ‘Beyaz Melek’e kadar 18 filmde rol aldı.

1989-1991 döneminde ‘Uğurlugiller’ ile başlayan TV dizisi kariyeri de 2002’de ‘Aşk ve Gurur’ ve 2005’te ‘Saklambaç’ ile devam etti. O, bu sayede sadece sahnede değil, beyazperdede ve beyazcamda da popülerdi.



Ömrü boyunca nitelikli tiyatronun ve sanat düzeyi yüksek oyunların peşinde koşan Kenter’in oyunculuk kariyeri pek çok ödülle doluydu. Sinemada; 1964’te ‘Ağaçlar Ayakta Ölür’, 1966’da ‘Pembe Kadın’ ve 1974’te ‘Kızım Ayşe’ filmleriyle Altın Portakal kazanan Kenter, 1989’da da Korsika – Bastia Film Festivali’nde ‘Hanım’ filmindeki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü.



 

Kenter genç yaşından itibaren Shakespeare, Çehov, Brecht, Ionesco, Tennessee Williams, Arthur Miller gibi pek çok yabancı ustanın yanı sıra Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Adalet Ağaoğlu, Güngör Dilmen, Muzaffer İzgü gibi bizden ustaların da oyunlarını sahneledi.

Sanat hayatı boyunca, Afife Tiyatro Ödülleri başta olmak üzere, hem Türkiye’de hem de yurtdışında pek çok ödül kazanan Kenter, 1981’de “Devlet Sanatçısı” unvanına layık görüldü.


 

Ünlü oyuncu beden terbiyesiyle de hep bir numaraydı. 1995’te Refik Erduran’ın ‘Ramiz ile Jülide’ oyununu sahneleyen Kenter, afiş için soyunduğunda kıyamet koptu. Bazıları resimdekinin bir mankenin vücudu olduğunu iddia etti. Ama Kenter çok geçmeden bu söylentilere noktayı koyacaktı.

Bitmez tükenmez enerjisi dillere destan oyuncu, 2009’da izleyicileri hayrete düşürdü. Eugene Stickland’ın yazdığı ‘Kraliçe Lear’ isimli oyunda sahnede amuda kalktığında 81 yaşındaydı.

 

Yorum Yap
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Biyografi Haberleri