Türkiye'nin fındıkta söz sahibi ülke olma özelliğini koruyabilmesi ve sürdürebilmesi için son yıllarda yaşanan düşük rekolte krizini mutlaka aşılması ve buna bağlı olarak da rekabet gücünün arttırılması gerektiği belirtildi.
Konuyla ilgili açıklama yapan Ulusal Fındık Konseyi (UFK) Başkanı Sebahattin Arslantürk, fındıkta kalite ve verimlilikteki düşüşe acil çözüm bulunması gerektiğini söyledi. Arslantürk “'Ülkemiz Dünya fındık ihtiyacının yüzde 75'ine cevap veren üretimde lider bir ülkedir. Ancak son 10 yıldır üretim de özellikle iklim değişikliğinin de etkisiyle ülkemizin fındık rekoltesi düşük seyrediyor. Bunu ortadan kaldırarak rekabet gücümüzü olumlu katkı yapacak üretimi artırmalıyız. Fındıkta satış, özellikle de ihracat sorunumuz yoktur. Aksine üretim sorunu vardır. Bunun giderilmesi için verim ve kalitenin mutlaka arttırılması gerekiyor. Bunun için de son yıllardaki iyi tarım uygulamalarının daha da yaygınlaştırılması lazımdır.Bunun için yapılacak çalışmalara ziraat odaları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının destek vermesi, üretim artışı ile ülkemizin rekabet gücünü korumak açısından çok önemlidir" dedi.
FINDIKTA 10 YIL SONRA NEREDE OLMALIYIZ?
Ülkemiz de düşük rekolte nedeniyle oluşan fındıktaki yüksek fiyatların diğer ülkelerde fındık dikim sahalarını artırdığına dikkat çeken Sebahattin Arslantürk "Ülke olarak 2023 ihracat hedefimiz için mutlaka 1 milyon ton kabuklu fındık üreten bir ülke olmalıyız. Ülkemizin rekabet gücünü artırmak ve korumak zorundayız. Fındıkta 10 yıl sonra da yine dünya üretiminin en az yüzde 75'ini elinde bulunduran ülke konumunda olmalıyız" diye konuştu.
Türkiye fındık ihracatının yüzde 40'a yakın kısmını gerçekleştiren firmaların üye olduğu Trabzon Ticaret Borsası'nın Meclis Başkanı Mehmet Cirav ise 2009'da serbest piyasa sisteminin uygulanmaya başlaması ile birlikte fındık üreticisine alan bazlı olarak verilen prim desteğinin artık ürüne dayalı hale getirilmesi gerektiğini vurguladı. Cirav "Verim ve kaliteye önem veren ekonomilerde desteklemenin ürüne verildiği biliniyor. Ancak, Türkiye'de bir takım bölgesel dengesizlikler nedeniyle bu araziye göre verilmeye başlandı. Bu uygulama ile birlikte Türkiye'de alanlarda verimsizlik de artmaya başladı. Normalde dönümde olması gereken 150-200 kg civarındaki üretim, özellikle Doğu Karadeniz'de 80-90 kiloya kadar düştü. Sebebi de üreticinin ürün olsun olmasın devletten tahsil ettiği primle elde ettiği gelire bel bağlamasıdır" şeklinde konuştu.
“ÜRETİMİ DEĞİL TEMBELLİĞİ TEŞVİK EDİYORUZ”
2009-2011 arasında uygulanan, daha sonra ise 2014 sonuna kadar da uzatılan destekleme şeklinin 2015'den itibaren mutlaka ürüne dayalı hale getirilerek değiştirilmesi gerektiğini belirten Mehmet Cirav, şunları söyledi:
"Destekte amaç, üretimi teşvik etmektir. Ancak biz bu şekilde üretimi değil, tembelliği teşvik ediyoruz. Bu da 700 bin hektarı aşkın alanda 1 milyon tonun üzerinde fındığı üretip, rahatlıkla da satabilecek olan Türkiye'nin yıllık ortalama üretiminin 600 bin tonun altına düşmesine neden olmaktadır. Bu doğru bir tercih ve sistem değildir. Üreten üreticiye destek vermez, teşvik etmezsek ilerleme kaydedemeyiz. Üretici verimi nasıl artırabilirim düşüncesiyle bahçesine baksa, ilgilense ortaya verimli bir tablo çıkacaktır. Bu yapılmıyor.
Buna bir de zaman zaman yaşanan olumsuz hava şartlarının ürüne verdiği zarar da eklenince, fiyatlar astronomik seviyelere çıkıyor. Bu fiyatlarla pazar payınızı arttıramazsınız. Sadece rakiplerinizi teşvik eder,ileride de pazar payınız azalmasına neden olursunuz. Böyle bir tablo yaratmaya kimsenin hakkı yoktur. Türkiye'nin hedefi sahip olduğu alanlarda kısa sürede 1 milyon ton fındık üreterek bunun tamamını satıp daha fazla döviz kazanmaktır. Üreticiye de ürettirerek kazandırmaktır."