Hanım; Evinin eşi, evinin güneşidir.Hanımın saadeti anne olmasıdır.Annenin medan iftiharı evlatlarıdır, çocuklar onun sigortasıdır. Hanımlara,erkeklerin görevini yüklemek haksızlık olur.Onları zor işlerde de çalıştırmak zülümdür.Kadınlara karşı erdemli olmak gerekir,kadınlar hoşgörü ister ve onlara karşı mulaim olmak gerekir, bazen tatlı sert de lazımdır,kusurlarını oldukça yüzlerine vurmamak gerekir.Hele mahcup etmeden morallerini bozmadan affetmek yararlıdır.Hanım evin kemi kaptanı gibidir.İ şte söz ettiğimiz hanım efendi evinin kadınıdır, ama gel de şimdi görelim Karadeniz kadınının yaşam savaşını
KADIN OLDULAR AMA HANIM OLAMADILAR
Doğu Karadeniz'de mutlu bir azınlığın ötesinde binlerce kadın, tüm güvencelerden yoksun, gece gündüz ekmek tarlası para fabrikasıdır.
'Tavşankanı' deyip kalitesini belirlediğimiz 'çay' yörede kadınların çilesini simgeler. Yorgunluğunuzu gidermek için içtiğiniz çayın her yudumunda her zerresinde kadınların çilesi, doğa ile savaşımı vardır.
Erkeklerin gurbette olduğu Doğu Karadeniz'de çay üretiminin yükünü çilekeş kadınlarımız omuzlar. Çayın fidanının budayan onlardır, çapa yapan onlardır, çay yaprağını toplayan sepetlerle alım anbarına taşıyan onlardır.
Çay yaprağını teslim edip evine dönen kadın yemek pişirecek,çamaşır yıkayacaktır,doğurduğu çocuğu bakacaktır,bütün bu yorgunluğa karşın eğer kocası gurbette değilse gönülden istemese de gecesini eşi ile paylaşacaktır.
Karadeniz'de aile yaşamında kadın sanki çalışmak için dünyaya gelmiştir.Gündüz çalışmaktan nasırlaşan elerini ağrıyan beline, ülserli midesine aldırmadan gündüz yapılacak işleri hazırlar.Eğer,gece olmasaydı dinlenecek zaman bulamazdı.Allah sanki kadınlarımıza acımış ve geceyi yaratmış.
Doğu Karadeniz'de sırtında sepet olmayan bir kadın görürseniz, anlayınız ki, bu kadın hastadır,doktora gitmektedir. Ne Atatürk'ün Türk kadınına sağladığı haklar, ne insan hakları beyanamesi, kadının bu yaşamını değiştiremez.Karadeniz kadınının en mutlusu gurbete gitmeyen erkeğiyle birlikte çalışmaktır.
Çay yaprağı alımları sona erince kadınlar,sağlık ocakları yada hastane kapılarındadır.Çay yaprağı kampanyasında durmak bilmeksizin 4 ay çalışmıştır. Yağmurunda sıcağında.
En çok da kadın hastalıkları bulunur kadınlarda.Yağmurda toplanan yaş çay yaprağından sızan sularla ıslanır kadınlar,bu ıslaklıkla uzun süre çalışırlar.Bu çalışma temposunda hissedilmeyen tüm hastalıklar alım sonu ortaya çıkar.
Ya çocuklar
Çay yaprağı ile doğarlar, çay yaprağıyla büyürler, sonra da ya çay yaprağının işçileri olurlar analarına babalarına yardımcı olurlar. Bebelerin yaşamları başkadır.Bir an önce yaş çay yaprağını toplayıp alım merkezine teslim etmek için yoğun temposunda iken bebekler bir ağacın gölgesi altındadır.fırsat bulan ana,diğer çocuğunu emzirir.Çocuğunu emzirirken de dinlenmiş olur.
Çay, Doğu Karadeniz halkının kurtarıcısı olmuştur. Rize ve Trabzon 'da çay tarımından önce yoğun olan gurbetçilik,bir ölçüde azalmıştır. Yörede genellikle toprak azdır.Ailede kadın ve biraz da çocuklar aile tarımını hallederler .Aile reisi de gurbete gider ve gurbette kazandığı ile evini onarır,bir çok giderini gurbet parası ile evini onarır,bir çok giderini gurbet parası ile karşılar.
Bu bir yazgıdır Karadeniz kadınının başında...
Kadın üzerine yazılmıştır ve bozulmaz da...
Çileli yaşama mahkum bu kadın,bizim kadınımızdır.Doğurduğu bebesini
Emzirmek için vakit bulamayan,yavrusunu sevmeye zaman bulamayan bu kadın bizim annemizdir, bacımızdır.4-5 yaşlarında hayvan güden, yük taşımaya çalışan yavrular bizim kardeşimizdir.
Bu yazgı değişmelidir. Mutlaka değişmelidir.Köyler yaşanabilecek duruma getirilmelidir.Köye,yol,su,elektrik getirmek daha iyisi bir sağlık ocağı,bir okula asla yeterli olamazlar.Köylerde aile bütçesine katkısı olacak alternatif ürünler yetiştirilmeli. Fındığa tütüne çaya alternatif tarım ürünlerinin satışları ile geçinebilenler niçin gurbete gitsinler? Niçin köylerinden göç etsinler?...
Ağacının, otunun çiçeğinin her tonda yeşili ile, temiz suyu ile, havası ile yaşamak varken,niçin gurbet?niçin göç? Bu gün büyük kentlerin en büyük sorunu sağlıksız,plansız bir gücü yaşamak çarpık bir mimariyle donanmak.Ve nice emeklerle yapılan okullaağlık ocakları bir bir kapanıyor.Kentlerde ise ne okul yeterli oluyor ne konut ne su ne de elektrik.Bir dengesizlik var. Siyasi iktidarlar bu konuya acil bir cözüm getirmeleri şart haline geldi.Özellikle devletin efendisi dediği köylülerin kadınları yıllardır çektikleribunca çileler sonucunda birilerinden hak almak zorunda oluyorlar.Öncelikle köylü kadınların çilelerden kurdarılması büyük bir ülke zaferi olursa ancak köylüler ve köylü kadınları devledin efendisi olma özel kimliğine sahip olabilir .Aksi halde yine devam ederse köylü kadınları büyük kentte yaşayan hem cinslerinden hak davası olma yoluna doğru gidiliyor.Bu yüzden biran önce köylüler ve köylü kadınları için zafer ilan edilmesi geç kalınmamalıdır.
Şemsettin Öztürk