Coşkun Erüz ve Mustafa Yazıcı imzasıyla yapılan açıklamada, Karadeniz’in kirlilik bakımından son sınıra dayandığı ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu vurgulandı. Karadeniz’in geleceğinin tehlike altında olduğu vurgulanan açıklamada “Karadeniz’de sınırı olan ülkeler, çevre kirliliğinden kısmen kurtulmak için Karadeniz’i çöplük olarak kullanmaktadırlar. 31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü 1996’dan beri Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkeler tarafından kutlanmasına rağmen üzülerek belirtmek gerekiyor ki, özüne uygun bir sorumluluk sergilenmiyor. 31 Ekim’in kamuoyu bilincinde yeterince anlaşılamaması, bu konuda bir eksikliğin var olduğunu açıkça göstermektedir. Kutlamalar güzel sözler söylemenin ötesine geçememektedir. 14 yıldır etkinlikler yapılmasına rağmen her yıl bir öncesine göre biraz daha kirleniyor, biraz daha bozuluyor ve yok oluyor. Karadeniz adeta astımlı bir hasta gibi sürekli bakım gerektiren bir denizdir. Karadeniz biz insanların ve yöneticilerin elinde ölüyor. Bu deniz ekolojik bir sorumluluk gereği korunmalıdır. Bu yaklaşım pek taraftar bulamamaktadır. Karadeniz’i kullanarak korumalıyız. Karadeniz’i kirletmeden korursak her geçen gün azaldığından şikayet ettiğimiz balıkçılığı canlandırırız. Ayrıca turizm gelirleri de elde ederiz. Karadeniz’in temizliği için mutlaka merkezi kanalizasyon sistemi kurulması gerekmektedir. Karadeniz’in kıyısında bulunan ülkelerin hepsinde bu sistem bulunmalı, atık sular temizlendikten sonra denize verilmelidir. Karadeniz, dünyanın en yoğun petrol trafiğinin yükünü çekmektedir. Petrolun kirlilik derecesi Karadeniz’de kabul edilebilir değerlerin üzerindedir ve toplam kirliliğin yüzde 48’ini teşkil etmektedir. Karadeniz’de petrol aramaları için kurulan petrol platformları da Karadeniz’in temiz kalmasını olumsuz etkilemektedir. En son olarak Meksika‘da petrol platformunun sızıntısı sonucu denize yaydığı petrol kirliliğini unutmamak gerekir” denildi.
“Karadeniz’in kirlenmesine neden olan başka bir etmen ise Karadeniz’den transit olarak geçen tanker ve diğer gemilerin kirli balast sularını ya da sintine sularını pervasızca denize dökmeleridir. Bu da Karadeniz’deki deniz ürünlerinin, canlıların yok olmasına sebep olmaktadır” ifadelerinin yer aldığı açıklamada şu görüşlere yer verildi:
“Tüm bunların yanında nükleer santrallerin Karadeniz’in canlı türlerinde oluşturacağı tehlikeyi de uzak tutmamak gerekir. Nükleer santrallerden denize atılacak radyoaktif maddeler, atıklar canlı kaynakları bütünüyle yok edecek böylelikle büyük bir çevre felaketine yol açacaktır. Türkiye’nin Karadeniz ile ilgili çevre sorunları uluslararası boyuttadır. En son yaşanan Macaristan’daki alüminyum üretim tesislerinin atık maddelerin toplanıp etkisiz hale getirildiği dev bir biriktirme göletinin iki setinin yıkılması sonucu yaklaşık 1 milyon ton zehirli çamur Tuna Nehri ile Karadeniz’e geliyor. Felaket büyük. Bunların canlı organizmalar üzerinde uzun vadeye yayılan öldürücü etkisi ortaya çıkabilir. Yaptığı kirliliğin akıbeti ortadayken ülke olarak ne gibi önlemler alındığı bilinmemektedir. Karadeniz yeterli tedbir alınmadığı için her yıl yeni bir felaketle karşı karşıya kalmaktadır. Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkelerde çevre duyarlılığı gelişmedikçe yakın gelecekte Karadeniz daha da kirlenip canlıların yaşayamayacağı bir çöp deniz olacaktır. Yetkililerden denizden alınarak tüketilen besinlerin tüketilip tüketilmemesi konusunda gerekli bilimsel çalışmalar yapılmak suretiyle sonuçlarının halka duyurulmasını talep ediyoruz. Karadeniz’in eski sağlığına, insanların da denize kavuşabilmesi için, Tuna Nehri ve diğer akarsuların getirdiği kirliliğe, Boğazlardan geçen ve Karadeniz’i petrol yolu yapan tankerlere, gemi yapım ve bakım tesislerinin yarattığı kirliliğe, sanayi atıklarına, kıyı kentlerinin döktüğü çöplere, faili meçhul olmayan varillere, tarımda aşırı ilaç ve gübre kullanımına, akarsuların kirlenmesine, nükleer enerjiye, otoyolların yaptığı tahribata, doğayla barışık olmayan yatırımlara ve yerleşmelere ‘dur’ diyelim ki Karadeniz yarınlara ve çocuklarımıza kalsın.”