Konak: Kemençe DNA'mızda var

Karadeniz müziğinin güçlü ismi Volkan Konak, haberx'de internet sitesinde Hülya Okur'un sorularına çok samimi cevaplar verdiİşte Volkan Konak'ın Hülya Okur ile yaptığı soyleşi:Maçka'nın 16 yıl belediye başkanlığını yapan, "İsmet İnönü'nün kankası" dedeniz

Karadeniz müziğinin güçlü ismi Volkan Konak, haberx'de internet sitesinde Hülya Okur'un sorularına çok samimi cevaplar verdi

İşte Volkan Konak'ın Hülya Okur ile yaptığı soyleşi:

Maçka'nın 16 yıl belediye başkanlığını yapan, "İsmet İnönü'nün kankası" dedeniz, Neşat Karahasanoğlu'nun , Babanız, Saynur ve Demirağa lakaplı Cevat Konak ve anneniz Saynur Konak'ın beş kızından sonra, 1967 yılının 27 Şubat günü, Maçka- Hacevera'da dünyaya gelen son çocuğu olarak, ilk -uyy dediğiniz günlerden bahsetsek…

“HAMBURGER YEMEDİK AMA DEVRİMCİ KÜLTÜRDE YETİŞTİŞTİK.”

VOLKAN KONAK- Ya tabi siyah beyaz fotoğraf gibi hatırlıyorum…Çok sıcak ve samimi günler biz aslında kalabalık bir aileyiz, 9 kardeşiz. İkisi küçükken ölmüştü bebekken, benden büyükler ben hatırlamıyorum. Bir ağabeyim daha var toplam yedi kardeştik. Ama beş kızdan sonra ben doğdum. Belki cereyanımız yoktu, belki şehir hiç görmedik, belki hamburger yemedik hiç ama çok mutluyduk. Çok sevgi yumağı bir ailemiz vardı. Bol bol kitap okurduk ideolojik olarak, siyasi toplantıların yapıldığı bir evimiz vardı. Ablamlar devrimci kültüründe yetişti. Biz o zamanlar; Fakir Bayburt okurduk, Yaşar Kemal okurduk, Nazım Hikmet şiirleri okurduk. Dolayısıyla ideolojik olarak çok dolu bir yıllardı. Sonra ilkokul beşte kasabaya indik. Yani ilkokul 4'ü köyde, ilkokul 5'i kasabada okudum. Sonra liseyi orada bitirdikten sonra İstanbul hayatım başladı.

HÜLYA OKUR- Mora, Naran, Şimal gibi isimleri seviyorsunuz ve de kızınıza ad verirken kullandınız. Diri diri toprağa gömülen kıza, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda, Gebe develer salıverildiğinde, Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, Gökyüzü sıyrılıp alındığında diye devam eden tekvir süresi gibi aslında size ait olmadığı serzenişi mi yapıyorsunuz?

“BU ALBÜME ERKEK İSMİ VEREBİLİRİM”
VOLKAN KONAK- Hem onu, hem de kültürün çok önemli olduğunu, bunların yaşaması gerektiğini, yaşamakta el diremek lazım , bunlar bizim etimolojik sözlüğümüz olan deyimler mesela; Maranda, Mora, Efulim gibi…Bunları yaşatma anlamında. Bir de bu isimler benim oradaki yalın ayak izimi hatırlatıyor bana, oradaki sesimi hatırlıyorum sesim geliyor bana, sesim aksediyor, daha doğrusu bir de albümler benim çocuklarımdır. Onlara isim koymak lazım. Genelde bizim kültürümüzde klasik bir şey vardır; ilk şarkının ismi konulur veya hit şarkının ismi konulur. Hayır ben ona katılmıyorum. O bir albümdür; onun bir kimliği ve kişiliği vardır. Genelde hep çiçek veya kız isimlerine yakın şeyler koyuyorum. Çünkü daha narin, yumuşak daha sıcak geliyor ama bir dahaki albümde belki bir erkek ismine yer verebilirim. Ama özüyle şu; o toprakların, o coğrafyanın kokusunu bana getiriyor, tabi ki içerisinde aşk var tabi ki içerisinde nemli gözler var, zaman zaman doğumda ölen kadının belki de acısı var, sıtmalı hayvanlar gibi fakirlikten titreyişimiz var ama özetle şu var: Dibini eştiğin zaman yüzeysel olmadığı için dibe doğru, dibe doğru gittiğin süre çok çeşitli katmanlar çıkıyor karşıma, benim müziğim katmanlı bir müziktir.

HÜLYA OKUR- Katmanlı evet hiç kuşkusuz her bir katmanınızla bize nakşediyorsunuz. Erkek isimleri verebilirim dediniz de…Ailenizden 7 kişiyi kanserden kaybettiniz. 8. de Kazım Koyuncu oldu. 4 yıl içinde gerçekleşen bu ölümlerin, Bundan 21 yıl önce 26 Nisan 1986'da Çernobil nükleer santrali patlamasının etkileri olduğunu kabul ettiğinizde, dermanı olmayan bu derdin isyanı, şarkılarınız dışında neye yansıdı?

“ÇÜNKÜ HAYATA BENCİL BAKMADIK, ÖLMEKTE OLAN BİR İNSANIN, FOTOĞRAFINI ANCAK YAŞAYAN ANLAR”
VOLKAN KONAK- Tabi ki hayatımıza da yansıdı. Şöyle ki; biz tabi ki şunu da belirtim, 2, 2 daha 4 gibi Çernobilli her kansere bağlamıyoruz ama hiç mi etkisi yok? %1 de mi etkisi yok? Biz bunun savaşını verdik. Doğal olarak çok zeki ve akıllı insanlarız. Elbette beslenme, iklim genetik yapı kanserde faktör ama ben Çernobil'in çok etkili olduğunu düşünüyorum, yani %10, %20 civarında bir etkisi oldu. Bize yansıması da, tabi ki biz hangi kaynaktan beslenirsek arı gibi düşünün yaptığımız üründe odur. Yani şeker yersek, balımız şeker balı olur, ama kestane yersek bu sefer balda bir acılık olabilir, ama çokta besleyici olur, bir kaşık yersen çarpılırsın, dolayısıyla biz bu yıllarda böyle acıyla beslendik. Ben yüzüm düşmüş yüzüm düşmüş şekilde ben eğlence müziği yapamam, zaten eğlence müziğini çok sevmiyorum, sulu gözlü olduğum için nemli gözlü olmaktan mutluyum. O dönemde hep acıyla beslendik, hep acıları dile getirdik. Ama bu hep böyle olacak diye bir kural yok. O dönem hakikaten çok büyük travmalar atlattık, bir yıl tedavi gördüm; ciğerlerimden mikrobik olmayan tüberküloz diyorlar, polareze diyorlar yani sulu zatülcemp. Ciğerlerim 3,5 kilo su topladı, tüberküloz oldum üzüntüden bir yılda tedavi ben gördüm. 6 ay bilfiil, 6 ayda kontrollü olarak. Yani hem beden olarak, hem psikolojik olarak, hem de ruh olarak hakikaten büyük travma atlattık. Çünkü hayata bencil bakmadık, ölmekte olan bir insanın, fotoğrafını ancak yaşayan anlar, ben onları izledim, gözlemledim. Bir de biz sanatla uğraşanlar, hakikaten kanalları açık insanlarız. iki gün sonra ölecek adamın güvercinin yemek yiyişini hiç unutmayacağım. Çünkü o güvercinin yemek yemesinin hiç bitmemesini, o 1 dakika, 2 dakikalık bir güvercinin böyle yerden bir şeyler almasının yıllar sürmesini bekleyen bir bakıştır ve ne alabilirim acaba giderken, ondan daha nasıl nasiplenebilirim? diye hiç dikkat etmediğimiz ve bir de hiç kafamızı çevirip bakmadığımız nüansları izlemeye başlıyor insan ölmek üzereyken, bunları yaşıyoruz veya Kazım ölmekteyken, lap topundaki bir rock konserindeki gitarcının ellerine bakıyor; son ana kadar ne öğrenebilirim diye. Yani bu ağır bir travma benim için. Her anlamda bir travma yaşadım gerçekten.

HÜLYA OKUR- Evet pek çok kıymetli yaşamlardan oldunuz. Bundan sonra hiçbir acı yaşamamanız dileğiyle! Maçka'ya gelen bir İstanbul'lu müzik öğretmeninin zorlamasıyla konservatuara girdiniz. 1983 yılından beri içinde yer aldığınız müziği, kuşların muhabbeti, kedilerin güreşi gibi doğanıza ne zaman yakıştırdınız yada yakıştırıldınız?

MAÇKA SOLUN KALESİ”
VOLKAN KONAK- Başlangıç çok bilinçli olmadı tabii yani biz hep okulda veya köyde bol bol türkü söyledik. Öğretmenim solcu olduğu için sürüldü Maçka'ya. Tam da yerine geldi. Maçka zaten solun kalesi o zamanlar. Dolayısıyla ilk bilinçli olarak ve bu işin bir meslek olduğunu veya çok ciddi bir uğraş olduğunu müzik öğretmenimin empozesiyle anladım. İstanbul'a aldı geldi beni, Muammer Sun'un evinde, 3 ay piyano ve kulak yönünü bularak eğitim aldım, sonra üniversiteye girdim. Yani bu işin çok zor bir zanaat olduğunu veya çok ciddi bir iş olduğunu, İstanbul'a geldikten sonra kavradım. Maçka'dayken bana bir oyun gibi geliyordu.

HÜLYA OKUR- İstanbul'a geldikten sonra gördüm bu işin meşakkatini diyorsunuz da, peki kalpteki basiret mahalli diye bilinir. Müziğin piri olsanız da, sizde mahalli kalan şey ne olur?

“VAZODAKİ ÇİÇEĞİN ÖMRÜ BİR HAFTA OLUR, TOPRAKTAKİ ÖMÜRLÜKTÜR, YÖRESELLİKTEN KOPMAYI DÜŞÜNMÜYORUM”
VOLKAN KONAK- Çok doğru bir şey yani o. DNA değişmez. O lacivert sular, o lacivert tonlar asla bizim DNA'mızdan çıkmayacak. Bunu mesela şöyle düşünün; Bedri Rahmi Eyüpoğlu, bir resim çizdiği zaman niye taka çizer, niye lacivert sular, Yaşar Kemal'in muhakkak kitaplarında, romanlarında, Çukurova'daki, buğday başağının salınıp kalkması vardır, bir betimleme muhakkak bulursunuz, dolayısıyla dediğim gibi ne kadar dünyalıda olsak ne kadar evrenselleşsek de kökten asla kopamıyorum. Kopmayı da düşünmüyorum. Çünkü vazodaki çiçeğin ömrü bir hafta olur, topraktaki ömürlüktür. O yöresellikten, hatta o amatörlükten hatta o mor renkli solucanları asla unutmayacağım. O yöresellik her zaman kalbimin bir köşesinde ve müziğin bir tarafında olacak. O benim kokum, o benim rengim, dediğiniz gibi ne kadar serpilsek ne kadar büyüsek de, gelişsek de, o natürellik, o yöresellik o otantiklik olmalı, zaten insanlara lezzetli gelen sıcak gelen bu bence.

HÜLYA OKUR- O mistik şarkıların doğuşuna gidersek…1991 yılında da, Orhan Gencebay' ın desteğiyle albüm çıkardınız. Ve Ben Karadenizliyim ama Laz değilim. Ve dolayısıyla Lazca bilmiyorum, Lazca söylemiyorum” diyorsunuz. Bütün bu karma, size ilahiyat okuyup da, namaz kılmayan, sandalı olup, denize açılmayan bir balıkçının düştüğü sıkıntıyı verdi mi?

“LAZCA BİLMEDİĞİM İÇİNDE BİR EKSİKLİK VEYA BÖYLE BİR İHTİYAÇ DA HİSSETMEDİM”
VOLKAN KONAK- Vermedi. Şöyle ki; dil bir kültürdür. Lazca bilen arkadaşlarımız mesela Kazımcığımız bilirdi. Rize Hopa bölgesinde şuan ikamet eden belli bir sayıda arkadaşlarımız…Ama bizim Türkiye genelinde; Samsun da Artvin'e kadar laz derler… Halbuki hiç alakası yok. Biz mesela tamamen Türk de olabiliriz Türkiyeli de olabiliriz ama ırk olarak hiçbir araştırmamız yok. Olduğumuz yerden de çok memnunuz. Yani, Lazca bilmediğim içinde bir eksiklik veya böyle bir ihtiyaç da hissetmedim. Bilen arkadaşlarımız içinde çok güzel örnekler var: Bilal Topaloğlu gibi, Kazım gibi çok güzel örneklemeleri verdim. Sorunuza gelince, bilmediğim için o kültürden olmadığım için eksiklik hissetmedim daha doğrusu hiç camiye gitmedim, hiç de ilahiyat bitirmedim öyle oluyor değil mi?(gülüşmeler)

HÜLYA OKUR- Öyle oluyor…Karadeniz müziğini maksatta ve esasta, hodfuruşluktan(övünen) bir müzik olmaktan ve maskaralıktan kurtaran şey nedir?

“KUZEYLİLER HEP FARKLIDIR, GİDİN BAKIN İSKOÇ VE İRLANDALILARA AYNI BİZİM GİBİDİR.”
VOLKAN KONAK- Bir kere bilim ve sanatın çok ciddi bir iş olduğunu, kadına saygı, kadının bir kültür olduğunu, yani toplumun kanatları olduğunu, kadın, bilim, sanat…Bu kanatları kullanmazsanız, kanatlarınız olur ama tavuk olursunuz. Dolayısıyla bu bilinçle hareket edip, yaşamanın sadece böyle ucuz esprilere malzeme, karikatürize olmadığını bilmek lazım. Nedense yıllardır Türk filmleri ve diziler dahil, bizi böyle duygularımızı pataklayarak al aşağı edildik. Kasıt yok belki ama kendini sergilemezsen, başkası da o boşluğu o şekilde dolduruyor, dolayısıyla Karadenizli olmak çok ciddi bir iştir. Bakın dünyada bütün kuzey insanları farklıdır. Kuzeyliler hep farklıdır, gidin bakın İskoç ve İrlandalılara aynı bizim gibidir. Kuzey hırstır, Kuzey çalışkandır, Kuzey inatçıdır, Kuzey savaşçıdır ve Kuzey keskindir, Dinleyiciye bunu bugüne kadar yansıtamadık Orhan Gencebay'ın şöyle bir katkısı olmuştur: Ben üniversitede öğretim görevlisi olmayı düşünüyordum, Orhan hoca bestelerimi duydu, beni çağırdı bir gün ofisine. “Bu besteler çok farklı bir şey, biz bunu yapacağız” dedi. “Albüm olarak yapmalıyız çünkü devrimci ruhu vardır, hiç satmasa hiç anlaşılmasa bile bu tarzı yapalım, bu gökkuşağına yeni bir renktir” dedi. Ve biz onun teşvikiyle yola çıktık, hakikaten iyi bir temsil sundum. İyi bir temsil, iyi bir teveccüh gördüm, çünkü insanlarımız karikatürize olmaktan sıkılmıştı. Biz şimdi ne yapıyoruz? Beste müziğinde aşkı işliyoruz, yöre bir ozanımızın, şairimizin şiirini besteleyebiliyoruz. Çünkü türkü sınırlıdır. Koşma ve mani heceli yazarsın ama burada Sunay Akın'ı beste, Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun bestele, Nazım Hikmet'i bestele hiç fark etmez. Hakikaten kareyi genişlettik yelpazeyi genişlettik ve içerisinde insan kokusu olup ama onurlu kimlikli kişilikli bir müzik üretiyoruz.

HÜLYA OKUR- Yüzde yüz öyle..Hatta yöre sazlarımıza özellikle de, tulum ve kemençeye çok katkınız bulunmaktadır. Kemençeyi , kemandan ayıran en önemli şey, tellerine değen şeyin insana ait bir şey, tırnakların olması mı?

“KEMENÇE BİZİM HAKİKATEN DNA'MIZDA OLAN, ANAMIZIN TAHTA BEŞİĞİNDE MAYALANDIĞIMIZ BİR ENSTRÜMAN”
VOLKAN KONAK- İşin aslı, klasik kemençeyi tırnaklar çalıyorsun, ama bizim kemençede şöyle telin üstüne basarak çalınıyor. Tırnak kemençede teli tırnağa değerek çalışıyorsun, o Klasik Türk Müziğinde kullanılıyor. Tabii doğallığı şuradan: Mesela kemençenin yayının kolu özellikle at kuyruğundan olmak zorundadır, orijinalliği odur. Her şeyden önce monoton da olsa polifonik bir yapısı vardır, çok sesliliğe daha tını olarak müsait bir saz. Her ne kadar biraz monoton bir polifoniklik olsa da kemençe bizim hakikaten DNA'mızda olan, anamızın tahta beşiğinde mayalandığımız bir enstrüman. İçerisinde toprak kokusu var, insan kokusu var, insan yüreği atıyor, bizim yöremizin şahı diyebiliriz bu enstrümana. Ama beste müziğinin dışında bu yöre sazlarına da yer vermeye çalışıyorum. Beste müziklerinde olmuyor ama yöreye dönük çalışmalarda özellikle kemençe yer veriyorum. Tulumu daha çok Kazım kardeşim temsil ediyordu, şimdi onun hatırasına sahnede, albümde değil ama sahnede bir şarkı da olsa yer vermeye çalışıyorum.

HÜLYA OKUR- Tulumun Şahı Kazım Koyuncu'yu anma gecelerinden birine, Hey Karadeniz Festivali'ne katılmadınız. “İşte gidiyorum, Bir şey demeden, Arkamı dönmeden Şikayet etmeden, Hiçbir şey almadan, Bir şey vermeden, Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum.” Bu protesto, bu sözlerin üstüne konuşmak isteyenlere miydi?

VOLKAN KONAK- Yani bu albümü daha sonra çıkarttılar, çok onayladığım bir şeyde değildi. Kazım aslında beğenmediği eserlerini demo olarak saklıyordu. Ama bütün ölümler ve sanatçı ölümlerinde yaşandığı gibi bazı leş kargaları hemen bu olayı ticarete çeviriyorlar. Bakın ölen bir insanın anma gecesi biletli olur mu Arkadaşlar? Ben tabi katılmam o geceye. Çünkü Kazım böyle bir insan değildi ki. Çocuğu bırakın rahat uyusun yattığı yerde. Çok da mutlu, doğduğu topraklarda gömülmüş. Dolayısıyla bir ayak direme benim yaptığım, ben dedim ki; “Kardeşim o zaman biletleri ücretsiz yapın!” anma gecesi böyle olur, öldükten sonra adamın demo olarak sakladığı veya müzikalitesini beğenmediği eserlerini neden albüm olarak bir daha piyasaya sürüyorsunuz? Yani hoş şeyler değil bunlar. İçindeki, o farkında olmadan son anda çıkardıkları eser dediğiniz gibi bir çok şeyi anlatıyordu aslında. İşte gidiyorum ne haliniz varsa da görün yada öyle bir şey ama ….

HÜLYA OKUR- Yöre halkının paradan çok toprağına sahip çıktığını, Rize'nin İkizdere ilçesi Şimşirli köylülerinin, Avrupa Birliği'nin köye kanalizasyon şebekesi ve arıtma tesisi yapılması için vermek istediği 350 bin avroyu reddetmesiyle bir kez kanıksadık. Peki bu ve benzeri restler, Karadeniz'in bağımsızlığını ilan etmesi mi demek?

“DOĞU PERİNÇEK'İN ŞU SÖZÜNE KATILIRIM:”TRABZON, TÜRKİYE'NİN “T” HARFİDİR, KURTULUŞ SAVAŞININ AMİRAL GEMİSİDİR,” “MUSTAFA KEMAL SAMSUN'A ÇIKTI. ÇIKACAĞI YERİ, ARKASINA ALACAĞI GÜCÜ BİLİYORDU.”
VOLKAN KONAK- Karadenizliler, Mustafa Kemal'in tabiriyle; ”Bağımsızlık benim vazgeçilmez karakterimdir, her şeyden vazgeçebilirim, yarin yanağından… Ama bağımsızlığımdan asla!” Her şeyimi kaybedebilirim. Bağımsızlık derken; toprak bütünlüğü..Her ne kadar bugün günümüzde çok kıymetli olmasa da beklide demode fikirler geliyor insanlara ama olsun biz öyle yetiştik. Deniz insanı dedim ya; inatçıdır, hırslıdır ama aynı zamanda dünyalıdır da. Mesela kara insanını, deniz insanından ayıran özellikler şudur; deniz bölgesi hep yaratıcıdır, bütün ressamlar hep bizim oradan çıkar. %80 %90 ressamlar bizim oralıdır, yaratıcıdır, üretkendir, deniz gibi böyle bir anda dalgalanır ama 10 dakika sonra yine süt limandır, çok hareketli, çok renkli, çok sıcak kişilikleri vardır. Tabii insanların folklorunu oluşturan hani beslenme, iklim, coğrafya bu kişiliklerini de oluşturuyor. Evet bizim bölgemizin insanı özellikle Kurtuluş savaşı sırasında şöyle görebilirsiniz; bu insanlar kaderci olmayıp da özgürlüğüne düşkün olduğunu, Mustafa Kemal Samsun'a çıktı. Çıkacağı yeri, arkasına alacağı gücü biliyordu. Doğu Perinçek'in bir sözü vardır, aynen katılırım. Bölgeci değilim ama Doğu Perinçek şunu söylemiştir:”Trabzon, Türkiye'nin “T” harfidir, Kurtuluş Savaşının Amiral Gemisidir,” Kurtuluş Savaşı, Laz Takalarının gayreti ile kazanılmıştır hiç kimse kusura bakmasın o Laz Takaları Rusya'dan hamsi taşımıyordu.

HÜLYA OKUR- Evet o inkar edilemez bir gerçek, çok kahramanın, gazinin vatanıdır orası. Isparta'ya düşen uçak kazası içimizi yaraladı ama siz, Karadeniz'e uçakla gittiğinizde uçak denizden karaya döndüğünde, o an aşağı bakıp, "Uçak şimdi düşse korkmam, Karadeniz'e düşeceğim nasıl olsa" dermişsiniz. Meyvelerini bile düşüren ağaçların, sizi ellerinin üstünde taşıyacağınıza olan inancınız nerden geliyor? Toprağınızın vefası nedir size?

“İLERDE ÖLDÜĞÜMDE YAKIN BENİ KÜLLERİMİ KARDENİZ'E SERPİN.”
VOLKAN KONAK- Aynen evet kesinlikle toprak, doğru vefadır. Ben tabi mecazi anlamda söyledim. Düşünce düşersin de… Şunu düşündüm: Ben yılda 80 bin ila 100 bin kilometre arsı yol yapıyoruz, ben uçağa yılda ya 3 defa ya 2 defa binerim. çünkü uçak fobim var, hiç yüzünü görmediğim bir insanın hatasıyla ölmek istemiyorum, o ölümün hazzını bile ben yaşamalıyım. Yani kendi elimden olmalı ölümüm. Dolayısıyla uçağa binmiyorum, çekindiğim içinde şunu söyledim: “Geldik Ankara üzerinden, Samsun'a doğru dönüyoruz…Bu tarafta deniz, bu tarafta Karadeniz… Ohh dedim artık düşsek bile Karadeniz'e düştük. O bile bir teselli benim için. Çünkü hakikaten vasiyet bile olabilir; “ilerde öldüğümde yakın beni küllerimi Kardeniz'e serpin.” Ben bunu da düşünüyorum açıkçası. Doğduğum, beni yetiştiren topraklara, insanlara büyük teveccüh duyuyoruz. Sanki onların arasında olmak bana bir kuvvet. Uçağın düşmesi benim için bir kayıp değil yani oraya düşeyimde gene o insanların içinde olayım bir de özlem, hasret tabii. Büyük bir memleket sevdası var içimde

HÜLYA OKUR- O toprakla bize geri döneceğiniz bir ölüm olur sizinkisi inşallah. Dünyanın sekizinci harikası, Müthiş bir kanyonda, yerden metrelerce yüksekte kayalara oyulmuş, bir mağaradan bugünkü haline gelişi 1400 sene sürmüş, Maçka'daki Sümela'yı, halkımızın dünyaya hatta kendine anlatamadığını vurguluyorsunuz. Türkçe'nin üstüne yerleştirdiğiniz lehçeniz ve alfabenizden “ı” harfini almamanız gibi bir ayrımla gelen dışlanma duygusu mu yaşıyorsunuz?

“ALFABEYİ DE KULLANMAKTA BİRAZ ZORLANIYORUZ, 22 HARF KULLANALIM”
VOLKAN KONAK- Yok değil o bir eleştiriydi sadece o bir eleştiriciydi. Alfabeden harfi de, ben espri olarak kullandım. Dedim ki:” Biz Karadenizliler çok tutumlu, tasarruflu insanlarız, Alfabeyi de kullanmakta biraz zorlanıyoruz, 22 harf kullanalım, bir tane 'T' kullanalım 'D' 'T' karıştırırız. 'Ç' 'C' karıştırırız. 'K' 'G' 'I' 'İ' bir de 'P' 'B'. O yüzden gerek yok dedim. Bize bir tane 'B' yeter” dedim. Bununla da ilgili şöyle kısa bir öykü var:”Hoca sınav yapıyor, 7 verdi öğrenciye, Yeti mi, Yedi mi harfle yazcak ya altına.Yeti mi, yedi mi? Zorlandı. Yanında da edebiyatçı var, öğretmenler odasındalar. Dönmüş edebiyatçıya demiş ki hocam, yeti mi yedi mi? Matematikçi soruyor, edebiyatçıya. Edebiyatçı demiş; “Ya ver oraya sekiz” O da bilmiyor..

HÜLYA OKUR- Abinize de temel içeceğiniz nedir diye sorulmuş, Hatta iki harfle. O su yerine çay demiş..

“SÜMELA ÇOK KÖTÜ RESTORE OLDU.”

VOLKAN KONAK- Evet...Velhasıl Sümela'yı biz yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Bence dünyanın hakikaten sekizinci harikası ama belli bir kültürlerin izini silmek için mi, oradaki bilinçsizlik mi bilmiyorum orayı tahrip etti ve şimdi orayı güya restore ettiler ama çok kötü bir restore, neyse, o bölgelerde çok önemli kültürler yaşadı ve çok önemli miraslar kaldı bize. Ama bunu değerlendirmek lazım.

HÜLYA OKUR- Bilinç dediniz de bilinçlilik abidesi olan babanız aklıma geldi çünkü; İşçi emeklisi Babanız, sizi 16 yaşınızda İstanbul'a konservatuvara uğurlarken: "Bir genç dans, yüzme bilmeli, bir enstrüman çalmalı" diye nasihatta bulunmuş. Hatta bununla da kalmamış, Elinize bir iskemle tutuşturup, onunla dans etmeyi, vals yapmayı öğretmiş. Bu bilincin yaygınlığı, tarıma ve hayvancılığa yeni yetişen toplumu ne kadar küstürmüştür?

“HAYVANCILIK YAP DA İNGİLİZCE BİL, YANİ BU İŞİ BİRLEŞTİR, DAHA DA YÜKSEL!”
VOLKAN KONAK- Uzaklaştırmıştır belki ama, bende şunu söylüyorum:”Zeki, cesur, akıllı insan bu kültürü birleştirir, daha katkı arttırır. Örnek; tarımcılığı, topraktan uzaklaşma veya kökten kopma olarak değil de bunları uzmanlaşarak yapmak. Veyahut hayvancılık yap da İngilizce bil, yani bu işi birleştir, daha da yüksel. Veya dans bil veya bir halk dansları bil veya yüzme… Ama sen gel yine toprakla uğraş! Ne mutlu bu ikisini birleştirene. Birleştiremezsen zaten demir kafesin içinde yanan bir mum gibi kalırsın.

HÜLYA OKUR- Turne, konser yollarında TIR Kamplarında mola veriyorsunuz. Çünkü sizin hayaliniz TIR şoförü olmaktı. Arkasından korna çalanları genelde dinlemedikleri ekabir yapıları mı, uzun, yüklü, dolu yolculuklarımı, çocuklarına hasret kalırken, kabininde taşıdıkları turşu kavanozuyla alışkanlıklarını bırakmamaları mı, neydi sizi çeken?

“TIR; BİR ÖZGÜRLÜK ARACIDIR, CUMHURİYET GİBİDİR
VOLKAN KONAK- Ben seyahati çok seviyorum. Evliya Çelebi yada Marco Polo olmak isterim hep. ikincisi Tır; bir özgürlük aracıdır ve onlar hakikaten çok kendine münhasır bir araçtır ve Cumhuriyet gibidir onlar. Tek kişilik Cumhuriyet düşünün…İçinde seyahat var, otomobil kullanma zevki var, bir baba mesleği olan kamyonculuk var. Bir kamyoncunun en büyük hayali; tır'a ulaşmaktır, bir müzisyenin en büyük hayali; en tepedeki sanatçı olmaktır filan gibi… İşte bundan kalan bir şey demek ki. Kamyonculuk veya otomobille olan uğraşımız, mesela bir insanın kapısına bir tır'ın çekilmesi veya kapısında bir tır'ın olması büyük bir unvandır, bizim orada. İkincisi en büyük özelliği; özgürlük, gezgincilik ve dünyalılık tır. Hakikaten başka bir cumhuriyettir. Kamyon demiyorum, 'tır' hakikaten başka bir sevdadır. Ve tırcılar da başka bir alemdir. Tırcıların tipleri, yaşam biçimleri, yaşam felsefesi çok farklıdır.

HÜLYA OKUR- Karavan ve yatınız da var galiba…

VOLKAN KONAK- Karavan aldım. Karavanda yaşıyorum. Yatımı sattım. Karavancılığa döndüm. Karavan daha keyifli.


HÜLYA OKUR- Sunay Akın, Nihat Genç ve Bedri Rahmi Eyüboğlu'yla kan bağınız var. “Oluyor böyle şeyler oluyor, Her ahbaba dost denmiyor, Gitti mi bir kez gelmiyor, Dostluk dediğin nazlı bir kuş.”diyen Eyüpoğlu'na göre de Karadenizliler sadece kendi yöresinin insanına mı güvenir?

“KARADENİZLİLER KADAR ALEVİLERE GÜVENİRİM.”

VOLKAN KONAK- Yok. Hiç öyle düşünmedim. Ben mesela, en az Karadenizliler kadar Alevilere çok güvenirim ve de çok severim. Benim Kürt arkadaşım vardır, şeriatçı arkadaşım vardır. Ben şiire de öyle baktım ki, alttaki imza benim için hiç önemli değildir. İçindeki yüreğe bakarım. Bir adamın kıyafetiymiş, ideolojisi nedir? Hiç umurumda olmadı. Ama şu olmasın: Faşist ırkçı olmasın.Tüylerimi diken diken eden insanlar, ırkçı olanlardır. Ki bunlar, sığ sularda yüzerler. Bunlar hiç belli olmaz, ak, kara deyip, bir anda bir nesneyi vuracak kadar da şiddete meyilli olurlar. Irkçı, kafatasçı, faşist insanları sevmem demesem de kapısından geçmemeye çalışırım. Bu belki ilkelliktir, belki köylü toplumu oluşumuzdandır ama kendi yöremiz insanı her zaman yanımızdadır. Ben bir yere gittiğimde, yanımda 4 kişi varsa, bunlardan biri muhakkak Karadenizlidir. Önyargısız bütün insanlara eşit bakarım.


HÜLYA OKUR- Burhan Ayeri, Mora albümündeki en güzel bestenin size ait olmadığını, Hem şehriniz Maçkalı Hasan Tunç'un 'Dertliyim, Kederliyim'i olağanüstü bulduğunu yazmış köşesinde. Siz hiç yorumlarınızla büyüyen bir bestenin yazanı olmadığınıza hayıflandınız mı?

“İSTİKLÂL MARŞI, EMPERYALİZM ÜZERİNE YAZILMIŞ EN GÜZEL ŞİİRDİR”
VOLKAN KONAK- Hayır ben hayata hiç bencil bakmadım, müziğe asla. Gele vara Deresini 30 sene önce Fikret Kızılok okumuştur. Ben albüm kapağına not düşmüşüm: “Fikret Kızılok'a Teşekkür ederim” diye. Halbuki anonim bir eser. Yazmayabilirim. Daha sonra Kazım'cığıma önerdim, o da çok güzel okudu onu. Hasan Tunç, benim babaanne tarafından akrabam zaten. Hasan Tunç'un hiç kimsenin bilmediği eserini ayağa kaldırmak, dünyanın en büyük serveti, merhalesi. Bu sözünü ettiğiniz şeyin hazzını Efulimle yaşadım, Dido'yla, Cerrahpaşa'yla, Ayşem Destanıyla, Hey gidi Karadeniz'le yaşadım. 'Dertliyim, Kederliyim de çok güzel bir eser. Burhan Ayeri olumlu mu yazmış bilemiyorum, pek beni sevmez o ama eskiden beni yanlış tanıyordu o yüzden. Burhan Ayeri ağabeyimizin biraz milliyetçi bir yapısı vardır. Oysa bizi tanısalar, bizim ne kadar milliyetçi olduğumuzu anlarlar. Ama bize bir önyargı vardır. Saçı uzunsa, solcuysa, kafadan komünist. Böyle bir imaj vardır. Ama ilgisi yok. Bugün Nazım Hikmet, Kuvay-i Milliye destanını yazan tek şair. Ama biz şunu da savunuyoruz ve diyoruz ki: İstiklâl Marşı, emperyalizm üzerine yazılmış en güzel şiirdir” diyerek, Mehmet Akif'i de savunuyoruz. Fatih Sultan Mehmet'in devrimciliğini de savunuyoruz. Mevlâna ve Yunus Emre'ye de sahip çıkıyoruz. Eskiden bıyıksa şöyle, parke ise şöyle, uzun saçsa böyle diye bir anlayış vardı. Burhan ağabey hangi anlamda söylediyse de, bizden bahsettiği için teşekkür ediyoruz.

HÜLYA OKUR- Ahmet Hakan'ın 'Tarafsız Bölge' programında, Karadeniz sanatçılarının etnik ayrımcılık yapıp yapmadıkları tartışılırken, Ahmet Hakan'ın 'İsmail Türüt, Davut Güloğlu ve Erkan Ocaklı sağcı mı' idi? Sorusu programa damgasını vurmuştu. CHP'li bir aileden geldiğinize göre, sizin yağmur getirmeyen rüzgarınız, siyasi yaklaşımınız nedir?

“BENİM SAPINA KADAR SOSYAL DEMOKRAT YAPIM VARDIR”
VOLKAN KONAK- Benim sapına kadar sosyal demokrat yapım vardır. Asla değişmeyecek o. Ama bunun içinde Mustafa Kemal milliyetçisi gibi düşünen son derece ulusalcı bir yapım var. İnsanoğlu farklı boyutlara geçmişken, bunların artık konuşulmaması lazım. Bazı arkadaşlarımız bunları okşuyor. Halbuki insanları bir kez kandırabilirsiniz. Bugün ben homoseksüel değilim, yakışıklı değilim ama karizmatik olduğum söylenir, bayan değilim, buna rağmen en çok albüm satan biriyim. Bir albümüm, elmas plak, diğeri altın plak. Bunu ideolojisi olan insanlara baktığımızda almaması lazım. Demek ki, insanlar, yüreğe bakıyor, samimiyete bakıyor. Magazin değerinde haber değeri oluyor bu tür sıfatların. Bunlara hiç bulaşmadan, sadece müzikle yol alabiliyorsan, Karadeniz gibi tutucu bir yerde, o zaman insanlar ideolojiye bakmıyor. Bunu aştık artık.

HÜLYA OKUR- Yürek dediniz de o yürek neden güneş ışığı almıyor içine? Bir çok sanatçının aksine, “Kasetim kışın çıksın demiş ve hazır olan ''Şimal Rüzgarı'' adlı albümünüzü 4 ay bekletmiştiniz. Bunun üstüne bir de ''Güneşten nefret ederim'' derseniz bende sorarım; Güneş ile ona tâbi olan, etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâireyi, sevdiğinizin gözlerinde mi buluyorsunuz?

“GECE VE YAĞMURLU GÜNLERDE DOĞURABİLİYORUM”
VOLKAN KONAK- Saçlarım uzadı. Bu nasıl zor sorular? Tam olarak değil ama. Kafamdaki ışığın devreye girmesi için dışarıdaki ışığın sönmesi lazım. İkincisi; çok doğurgan bir yapım var ve melakankoliği seviyorum. Gece ve yağmurlu günlerde doğurabiliyorum. Güneş bana vurduğu zaman konsantrasyonum bozuluyor. Çünkü o ışık, o illüzyon benim kafamdaki ışığı kapatıyor. Halbuki benim kafamdaki ışığın yanması lazım. Güneş çıktığı zaman benim kafamdaki ışık sönüyor. İkincisi, doğrudur, gözlerimdeki yaşın, harelerin çok da belli olmasını istemeyebilirim. Zaman zaman göz yaşlarımın gizli kalmasını veya yüreğimin içine akmasını, görünmemesini isteyebilirim. Güneş, insanlık için ışık ve olmazsa olmazı ama bazı şeylerin örtülü olması ve gizem benim daha bir hoşuma gidiyor. Her şey de ortaya çıkmasın.

HÜLYA OKUR- Bizim sanatçılarımızın pek gizlilikten yana olmadığını düşünüyorsunuz…“Hiçbir zaman bir Eric Clapton gitarını taşıtacak adam aramaz. Biz de iki türkü çığıran basın danışmanına ceketini taşıtmaya kalkar.“diyorsunuz. Buna göre bizde şarkıcı oldum sanmakla, oldum arasındaki farkı götüren ne?

“MÜZİĞİN İLK 20 SENESİ ZORDUR, NİYE? ŞIMARMAYALIM DİYE.”
VOLKAN KONAK- Buğdayın başı eğridir. Boş buğday, dik durur. Bence fark bu. Zaten bir insan ”oldum” diyorsa, hiçbir şey olamaz. Biz şu terbiye ile büyüdük: Müziğin ilk 20 senesi zordur, niye? Şımarmayalım diye. Kemancıya gelmiş bir hanımefendi demiş ki: Ne kadar güzel keman çalıyorsunuz, sizin gibi keman çalmak için hayatımı verirdim” Kemancı şunu demiş kadına: “Ne diyeyim, ben verdim” Bizim gibi düşünen Erkan Uğur'larımız, Fatih Erkoç'larımız yinede kalabalığız, ümitsiz olmamak lazım. Onlar çürüyen diş, dağ kadar kısa ömürlü oluyorlar, sanat hayatında. Ömürleri uzun olsun ama. İnsanları bir kez kandırabilirsin. İnsanlar akıllı.

HÜLYA OKUR- 1992'de oluşturduğunuz müzik türüne TRT: ''Böyle bir müzik türü yoktur'' diye yasak getirmişti. Toplantı için sizi Ankara'ya çağırdıklarında: ''İstersem piyano eşliğinde Karadeniz türküsü söylerim. Siz sadece müziğimin ideolojik veya inançlarla ilgili olup olmadığını denetleyebilirsiniz'' demişsiniz. Bugünkü açtığınız çığır, verdiğiniz cevabın tokmağı mı?

“TRT, OLDUM OLASI BENİMLE BARIŞAMADI, NİYE BİLMİYORUM.”
VOLKAN KONAK- Bunun uzantısı. Ara sıra renkte incelme oluyor ama kökten kopma yok. Biz onu Orhan Gencebay ile oluşturduğumuzda hakikaten beste müziği yoktu Karadeniz'de. TRT oldum olası benimle barışamadı, niye bilmiyorum. Ben de: İçinde hakaret olmadığı ve ideolojik bir sakınca yaratmadığı sürece, benim çizdiğim resmin tonuna karışamazsınız” dedim. Ayak diredik. Sonra Profesörler kendi özel çabalarıyla, o yasağı by-pass ettiler. Şimdi naneli, çok samimi olmasa bile ilişkilerimiz yürüyor.

''Maranda''da yer alan, sözlerini ablanız Nuran Bahçekapılı'nın babanız için yazdığı ''Herkesin bir derdi var/Cerrahpaşa'' isimli şarkısı, ''Bir devlet kurumu hakkında ispatlanması güç iddialar bulunduğu'' gerekçesiyle TRT tarafından yasaklanmıştı. Bu şarkıyı yediği azardan sonra büyüklerine küstürmeyen şey ne idi?

“TRT BENİM İÇİN KANAL D'DEN, ATV'DEN, SHOW'DAN HEPSİNDEN KIYMETLİDİR”
VOLKAN KONAK- O kurum benim kurumum, oradaki memur, benim maaş verdiğim memurlardır. Ben ulusal kanalımla kavga ederim, tartışırım ama arkamı dönmem çünkü benim için KanalD'den, ATV'den, Show'dan hepsinden kıymetlidir, benim ulusal kanalımdır o çünkü. Bu demek değildir ki; inandığım, doğru bildiğim konuda savaşırım. Zaten Cerrahpaşa da bir yazı verdi onlara ki; “Biz rahatsız değiliz, size ne oluyor?”diye. Orada mecazi anlamda bir şey kullandım. Bir kavşakta kaza yapıp, ölen bir yakınınızın ardından o kavşaktan geçerken, ne hissedersiniz? Değil se, Cerrahpaşa, Haydarpaşa…Bunlar lafı güzaf. Müzik de bilimdir. Bilime karşı asla ayak direyemeyiz. Ama bu da TRT'nin işgüzarlığı idi. Ben de bu işgüzarlığı geri yolladım ve kaybettiler.

HÜLYA OKUR- Bir işgüzârlık daha belki…1996 yılında çıkardığınız 'Volkanik Parçalar' ve farklı albümlerindeki şarkılarının derlendiği 'korsan' albümünün bir müzik şirketi tarafından Kültür Bakanlığı'ndan bandrollü olarak piyasaya sürülmesine isyan etmiştiniz. Korsan gemisine, devletin malını da alıp kaçtığına göre, size yapılanın desteklenmesini ne demek oluyordu?


“BEN DOĞUM YAPIYORUM, ÇOCUĞUMU DAHA KUCAĞIMA ALMADAN, KUVÖZDEN ÇALIYORLAR.”
VOLKAN KONAK- O albümü pek sevmiyorum. Çok başarılı değildi ama o albümü yaptığımız arkadaşlarımız, onun hakkını başka bir firmaya veriyor. O da başka bir isimle, başka bir aifişle sanki yeni bir albüm gibi piyasaya sunuyor. Bende yeni albüm çıkartmak üzereyim. Düşünebiliyor musun bize verdiği zararı? Düşünsene, ben doğum yapıyorum, çocuğumu daha kucağıma almadan, kuvözden çalıyorlar. Mahkemesi hala devam ediyor, ekonomi anlamında değil, yaptıklarının yanların kâr kalmaması anlamında…

HÜLYA OKUR- Başkalarınızın hakkınızı yemesi bir tarafa, sizin başkalarının hakkına geçtiğiniz düşünüldü mü? 7'nci albümünüz "Mora"da Cem Karaca, Nazım Hikmet, Zülfü Livaneli gibi ustaların eserleri mevcut. Sanatçılığınız boyunca hakkını teslim edeceğiniz ve yapıtlarınızda yer açacağınız bu isimleri kullanarak traj yapmak istediğiniz iddialarına,”buyurun sizde yapın!”diye mi cevap verirsiniz?

“39-40 YAŞINDA BANA BİR OLGUNLUK GELDİ”
VOLKAN KONAK- Öyle bir şey olmadı ama 39-40 yaşında bana bir olgunluk geldi. Vahiy geldi demeyeyim. Millet yanlış anlar da. Veya hidayete mi erdim? Sadece fikir olarak algılarım öyle bir şey olsa. Hiç rahatsız olmam. Çünkü artık bu saate kadar rüştümüzü, yapımızı ispat edemediysek, bu saatten sonra uğraşamam. Mesela bundan birkaç sene önce, röportajlarda, kızcağızın ilk sorduğu soru gibi :Volkan Konak kimdir? Bu saate kadar anlatamadıysam bırak kalsın dedim yaaa!

HÜLYA OKUR- Ben sizi sizi anlatmakta iyi miyim?

“ZÜLFÜ LİVANELİ ÖNCE İZİN VERDİ BESTESİNE, SONRA BOZMAK İSTEMEDİ.”
VOLKAN KONAK- Siz, müthiş, siz resmen bir roman yazmışsınız. Yani dolayısıyla Cem ağabeyi niye koyduk? Cem ağabeyin albümüne katkı yapmıştık biz. Güzel bir şey çıktı ortaya. Dedim ki oğlu Emrah'a: çok güzel olsun. Nazım Hikmet benim her albümümde var zaten. Sunay Akın ve o. Zülfü ağabeyin sadece yöresel sözlerle okuyordu, oda çok seviliyordu. Zülfü ağabey izin verdi, dedi ki: “Seve, seve Volkancığım.” Daha sonra aradı:” Ya yapmasak mı, o benim sevilen bir eserim, bozmayalım. Sonra baktım ki, doğru. Cerrahpaşa'ya başka sözlerin yazılması hoş değil. O şarkı öyle olmalı, öyle kalmalı. Bu seferde albümde düzenlemeler bittiği için, son anda çevirip, onu orijinal haliyle okuduk. Bir rastlantı sonucu, üçünün bir araya gelmesi ama bir daha ki albümde yine olacak. Çünkü o benim öğretmenimdir. Bana aşkı, vatan sevgisini, uzakta kırılan bir söğüt dalının acısını duymayı bana o öğretti. Nazım Hikmet bir okuldur.

HÜLYA OKUR- Yaptığınız müziğin diline de karışılmıştı. 2002'de Trabzon'da CHP'nin aday tanıtımı için düzenlenen konserde, İspanyolca şarkı söylediğiniz için hükümet komiseri suç duyurusunda bulunmuştu. 'Seçim propagandalarında Türkçe'den başka dil kullanılması yasaktır' hükmüne muhalefeten. CHP'nin bugünkü tanıtımına ve meclise yansımalarına da baktığınızda, yanlış yerde, yanlış türküyü mü söylüyor?

“CHP YÖNETİM KADROSUNU REDDEDİYORUM. CHP İÇİN ŞARKI OKUMAM AMA…”

VOLKAN KONAK- Şu an CHP'nin konumunu beğenmiyorum. O zaman çok sevdiğim bir amcama destek için gittim. Hala yaparım onu. Akif Hamza Çebi. Seçim yasaklarını hakikaten bilmiyordum. Bilsem de çok çekincem yok ama öyle bir karambolde oldu, çözüldü tabi. Dalga mı geçiyorsun? Diye millet tersledi şikayette bulunan arkadaşımızı. CHP için okumasam bile, Akif Ağabey için yine okurum. Kimsenin duygularının üzerine basmayalım, herkesin bir ailesi var, yeğenleri var ama şu an CHP yönetim kadrosunu reddediyorum.

HÜLYA OKUR- Kayahan:”Volkan Konak bu ülkede Karadeniz müziğinin en önemli isimlerinden biridir, ama doğru dürüst tanınmıyor. Nedeni belli. Şişirme şarkıcılardan fırsat kalmıyor. “demiş vakti zamanında. Hala öyle mi? Kuzeyin oğlu, kuzeyin torunlarını gördüğünde mi hak ettiği yeri bulacak?

“HERHANGİ BİR CİNSEL SAPMANIZ YOKSA, SAĞA SOLA KIVIRTMIYORSANIZ, 15-20 YIL SÜRÜYOR.”

VOLKAN KONAK- Öyle değil. Son iki-üç yıldır öyle değil. Hatta fazla önde olmaktan sıkıldım. Onun dediği yıldan sonra 15 yıl aldı, doğru. Ama bu Kayahan ağabey için de aynı şey geçerli. O da 45'den sonra belirli bir yere geldi. Demek demin bahsettiğim sıfatlara sahip değilseniz, herhangi bir cinsel sapmanız yoksa, sağa sola kıvırtmıyorsanız, 15-20 yıl sürüyor. Ben biliyordum böyle olacağını. Ama şu an hakikaten büyük teveccüh görüyorum. Doğan Müzikten ve internet sitelerinden de öğrenebilirsiniz, albüm satışları en çok olan ve ödül alanlardan biri olduk.

HÜLYA OKUR- Eleştiri de alıyorsunuz tabi…''Şimal Rüzgarı'' albümümde ''Ben Seni Sevdim'' adlı anonim parçada İngilizce ve Karadeniz lehçesini bir araya getirmiş, Karadeniz ezgilerini; flamenko, samba, Latin ve rock gibi müziklerle de harmanlamıştınız. Hatta Fatih Erkoç:” Ben hasbelkader İngilizce bilirim ama seninkini pek anlayamıyorum.”demiş sizin için. İngilizce, çarıklı, fesli laz kızına, mini etek giydirmeniz gibi algılanıyor mu?

“KARADENİZLİLERDE BÖLÜCÜLÜK OLMAZ, BİZ DE DÜNYALIYIZ!”

VOLKAN KONAK- Yok öyle değil. Biz o albümde çok ses getirdi. İnsanlar, Rumca, lazca diye biraz küçümsüyor. Ben de, biz Karadenizliler öyle düşünmüyoruz, bizde bölücülük olmaz, biz de dünyalıyız” dedim. İlk kez bir İngilizce düeti yaptık ve hakikaten çok sevildi. Fatih ağabey de açtı, tebrik etti. Fakat daha sonra onun programında Yeşim Işın Dönüş okumuştu, İngilizce olan bölümü. Fatih ağabeyin programında, Yeşim'in bölümünü de ben okuyunca, tabii aksanlı, yöre ağızlı bir İngilizce okuyunca Fatih ağabey, onu dedi. Albümde Yeşim okudu. O anlamda yöre insanından eleştiri almadık. Demek ki İngilizce bölümleri benim değil de, Yeşim Dönüş'ün okuması lazım.

HÜLYA OKUR- Ama şiirleri hep siz okuyun…Yaşar Miraç'ın ''Balıkçının Türküsü''nü ve sizin yazdığınız ''Uyanışların En Güzeli''ne ve birçok şiire albümlerde, programlarda yer veriyorsunuz. Şiir, sevdiğinin kollarında uyumak, şarkı da onun uyandırması gibi bir şey mi?

“BAŞKASININ ELİNDE ELİM VARKEN BİLE AŞIK OLABİLİYORUM. BU ÇOK AŞAĞILIK VE ALÇAKÇA BİR ŞEY OLABİLİR AMA…”
VOLKAN KONAK- Güzel bir betimleme. Hiç düşünmedim ama bunu kullanabilirim. Ben aşksız hiç düşünemiyorum. Aşka aşığım. Belki insanlar beni yanlış anlayacak ama platonik de diyebilirsiniz ona: Başkasının elinde elim varken bile aşık olabiliyorum. Çok aşağılık ve alçakça bir şey olabilir ama onu ben ille cinsellik olarak algılamıyorum. Özellikle üniversite kesiminin en çok tıkladığı 'feriğim' bestemin içindeki; Yeşil eriğim, içine hap solmuş çekirdeğinim “gibi. Hani demiş ya, usta Abidin'e: Sen mutluluğun resmini çizebilir misin? Hem de işin kolayına kaçmadan. Yarım kalmış bir öpüşmenin fotoğrafıdır o . Veya bir kızılcığı ilk ısırmada hissettiğin hazdır o. Sözünüz hiç rahatsız etmedi beni. Ben çok kadınıma, sevdiğime veya kız arkadaşıma gece kalkıp, şiir okumuşumdur. Kadına bir cinsellik olarak bakmadım. Kadın, bir kültür, okyanusa düşmüş bir kibrit çöpü kadar sonsuz…Ben hayatım boyunca güç ve kuvvet olarak taşıyacağım onları. Bir şiirimde söylüyorum: Çok sevdim kadınları çook. Aldattıklarım da oldu, aldatıldığım da. Ama asla konuşmadım arkalarından.

HÜLYA OKUR- Belki güneşi sevmeyişinizin altında da, üzerinizde onlardan kalan buğulu ıslakları kurutmasını istemeyişiniz yatıyordur. Şarkı söylediğiniz mekanlar adına:”Kadınla gezen biri kendini terbiye eder, şiir bilir. Kadınsız gezen mayın gibidir.” Sözünü sarf etmişsiniz. Dinleyicilerinizin romantizmle mi, insan sevgisiyle mi, milli duygularıyla mı dolup taşmasını sağlarsınız?

“BENİM İŞLETMEMDE HAVUZA, BARA, DİĞER RESTAURANTLARA BAYANSIZ GİREMEZLER.”

VOLKAN KONAK- İnsan sevgisi ama kadına ve sanata da saygı duyacak. Benim buradaki işletmemde havuza, bara, diğer restaurantlara bayansız giremezler. Onu kabul etmiyorum. Çünkü hakikaten kadınla gezen bir herif, yere tükürmez, şık giyinir, ambulansın peşinde takipçilik yapmaz, kadına şiddet uygulamaz, şiir ezberler, hani ilk zamanlar tavlayım diye emek verir falan…Önce insan sevgisi. İnsan sevgisi olan adam, ulusalcıdır zaten. Milletini de sever, insanını da sever.

HÜLYA OKUR- Konserlerin havasını, Yaylalarda ağaçlara çıkıp şarkı türkü söylerken, varmış gibi hissettiğiniz seyircilerin üstünde nasıl yaşıyorsunuz?

“BEN ŞARKI OKUDUĞUMDA, IRMAKTAN SU İÇMEYE İNEN CEYLAN SÜRÜSÜNÜ GÖRMEK ZORUNDAYIM. “
VOLKAN KONAK- Yazın özellikle çok kalabalık konserlerimiz oluyor. Keşan'dan, Malatya'ya kadar inanılmaz bir teveccüh gösteriyorlar. Akdeniz'den, Karadeniz'e kadar. Ben istek almıyorum, konserlerde, programlarda. Çünkü konuğum için çok şey ifade etse de benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla ben görev yapmak istemiyorum. Ben şarkıya gönlümü vermek istiyorum. Ben şarkı okuduğumda, Irmaktan su içmeye inen Ceylan sürüsünü görmek zorundayım.

HÜLYA OKUR- Güneşin batımıyla, denizin üstüne çöken pusuya karışmak en doğal hakkınız.

“İSTEK ALMIYORUM VE İNSANLARI GÜZEL BİR YOLCULUĞA ÇIKARTIYORUM. “
VOLKAN KONAK- Aynen. Bu sefer ben onu yaşıyorsam, karşı taraf, transa giriyor. Ve yaşıyorum çok şükür” diyor. O yüzden zaman zaman ağaçların üzerinden, fasulyenin tohumunu görüyorum, zaman zaman o fasulye patlağının sesinin duyuyorum. Öküzün tırnaklarının toprakta bıraktığı izi görüyorum. Ama bunu yaşarken, karşı tarafa daha fazla şey yaşatıyorum. Niye?Çünkü bende transa giriyorum. O yüzden istek almıyorum ve insanları güzel bir yolculuğa çıkartıyorum.

HÜLYA OKUR- Yeni bir proje olarak aklınızdan geçen, Karadeniz Sineması. "Bizde sadece Temel ve Dursun mu var kardeşim; hiç mi aşk öyküleri yok, devrimci bir hareket yok, hiç mi etnik bir göç, Kuvay-ı Milliye olayı yok?"diyorsunuz. Hatt-ı Mevhumunuz yani hayali çizginiz içinde kalan oyuncaklarınızı oynatacağınız filmin konusuna karar verdiniz mi?

“İYİ DE BİR ROMANCI OLACAĞIMI BİLİYORUM AÇIKÇASI AMA MÜZİKTE EKSİKLERİM VAR”
VOLKAN KONAK- O benim ütopyam. Hayalim. Hayal kurmadan da bir şey olmuyor açıkçası. Çok önemsediğim, Maçka'dan, Hollanda'ya kaçmak zorunda kalan, devrimci bir ağabeyimin öyküsü beni çok etkilemiştir. Şöyle hatırlıyorum: Biz yaylada, 2500 metrelerdeyiz, O da bir başka ıssız bir yayla evindeydi. Jandarmadan kaçardı. Kışın inerdi kasabaya, yazın kendini dağa, yaylaya atardı. Ormanda hep bize gizlenirdi, çocuğuz çünkü. Ağzımızdan laf kaçırabiliriz diye. Hollanda'ya, yurtdışında kaçması için orada zaman geçiriyordu. Hep sigara kokusu alırdık, ormanda ağaçların arasından ama onu asla görmezdik. Natürel bir ortam, çocuksun, o sigara kokusunu alırsın. Her zaman seninle beraber yaşıyor ve sen onu görmüyorsun. Böyle bir anektodum vardı. Karadeniz Sineması olacak. Müziklerini yapacağım ben tabi, oyun anlamında haddimi bilirim, benim işim değil. Müziğini yapacağım, senaryosuna katkı yapacağım, mekanına ve sponsorluğuna katkı yapacağımız bir projem var aklımda. Kitap projem var. Yazmayı çok seviyorum. İyi de bir romancı olacağımı biliyorum açıkçası ama müzikte eksiklerim var. Müzikte az daha bir şeyler yapmam lazım. Bol bol kitap okuyorum. İstanbul içinde, yardımcı şoförüm sayesinde, 4 günde bir kitap bitiriyorum. Birde yeni albüm projesine hazırlanıyoruz. Müzik benim hayatımın, %70'ini alıyor. Bunun dışında kalan kesimde; seyahat, coğrafi geziler ve kitap okuma, şiir yazma, konsere gitme şeklinde geçer. Jazz müziği dinlemeyi severim. Dinletilerine giderim.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Bölgesel Haberleri