Bakan Bağış, Atina'daki Türk medya mensupları ile yaptığı sohbette, Türk-Yunan ilişkileri, Kıbrıs ve Türkiye'nin AB süreci konularını değerlendirdi.
Türkiye ile Yunanistan'da gerçekten çözüm arzulayan iki başbakan olduğunu vurgulayan Bağış, gerek Yunanistan'daki yerel seçimlerin gerekse Türkiye'deki referandum sonuçlarının her iki liderin de arkasında halkın desteği olduğunu ortaya koyduğu değerlendirmesinde bulundu.
Bağış, hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'nun çözüme odaklanmış iki lider olduklarının altını çizdi.
Yunan basınına da mülakat veren ve demecinin içeriği hakkındaki sorular yöneltilen Bağış, açıklamalarında, ''Türklere baskı ve tehditle birşey yaptırılamayacağı mesajını gönderdiğini'' söyledi.
Kıbrıs konusunda da değerlendirmelerde bulunan ve ''AB üzerinden Kıbrıs'ta adım attırma beklentisinin mantıklı olmadığını'' belirten Bağış, şöyle dedi:
''Kıbrıs'taki bazı siyasilere mesajlar gönderdim. Dünya, Güney Kıbrıs Parlamentosu'ndaki 59 koltuktan oluşmuyor. Daha büyük bir dünya var. Bu dünya da artık her önerinin reddedilmesi ve ötelenmesinden sıkılıyor. Dünyanın neresinde bir lider New York'a BM görüşmelerine giderken muhalefetin çağrısı üzerine fazla özveride bulunmama sözü verme ihtiyacı hisseder? Özveride bulunmadan çözüm mü olur? Çözüm ancak karşılıklı özveriyle olur. Yoksa herkes tutumunda aynı noktada kalırsa, çözüm olmaz.''
''Türkiye'nin çözüm için ne kadar kararlı olduğunun, AK Parti'nin 8 yıllık iktidar süresinde ortaya konulduğunu'' ifade eden Egemen Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kapılarımızı açtık. Kuzeydekileri, Güneydekilere kapılarını açmaya ikna ettik. 2003 yılının Ocak ayında İsviçre'nin Davos kentinde BM Genel Sekreterini yeni bir süreci başlatmaya ikna ettik. O zaman, Genel Sekreterin cümlesi; 'Ben bu işi 3 kez denedim. 4. bir başarısızlığı kaldıramam' oldu. Sayın Erdoğan kendisine 'Biz Türkiye olarak söz veriyoruz. Her zaman bir adım önde olacağız' dedi. Şu an itibariyle bir değil bin adım öndeyiz.''
İsviçre'nin Bürgenstock kentindeki görüşmelere, zamanın Başbakanı Kostas Karamanlis ile Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Tassos Papadopulos'un birlikte geldiğini ve 'Bu toplantıları öteleyelim biz de sana AB ile müzakerelere başlama garantisi verelim' denildiğini söyleyen Bağış, Türk tarafının yanıtının ise Genel Sekretere söz verildiği ve dönülemeyeceği şeklinde olduğunu belirtti.
Bağış, Annan Planı'na yazılmasının ardından, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın karşı çıktığını, ancak buna rağmen Başbakan Erdoğan'ın planı desteklediğini kaydettiği konuşmasında, ''Papadopulos gözünden yaşlar akarak halkın 'Hayır' demesini istedi ve yüzde 70 oranında 'Hayır' aldı'' dedi.
TÜRKİYE'YE VERİLEN SÖZLER
Türkiye'nin yeni bir süreç başlatmak için çaba harcayan KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve sonrasında da Talat'ın kaldığı yerden devam etmesi için Derviş Eroğlu'na destek verdiğini bildiren Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Bağış konuşmasına şöyle devam etti:
''Bunlar Türkiye'nin samimiyetini ortaya koyuyor. Ancak Türkiye'ye verilmiş sözler tutulmuş değil. Uygulanan ambargolar devam ediyor. Geçen hafta Güney'de bir barış konseri düzenlendi, sanatçı bıçaklandı. Güney Kıbrıs'ta muhalefetin (Rum Yönetimi Lideri Dimitri Hristofyas) Hristofyas'a özveride bulunmaması talebi işin ne kadar çarpık olduğunu gösteriyor. Türk tarafında da farklı düşüncelere sahip siyasetçiler de var ama kimse çıkıp Eroğlu'na 'Sakın New York'ta özveride bulunmayasın bize söz ver' demiyor.''
Bakan Bağış, ''Biz Türkiye olarak çözüme de hazırız, gerginliğe de hazırız, biz herşeye hazırız. Ama bugüne kadar siyasetimizi çözüme odakladık'' diye konuştu.
Bağış, ''Avrupa'nın en büyük ülkelerinin, Kıbrıs gibi güzel bir adanın arkasına saklanmasını komik buluyorum. Kıbrıslılara da üzülüyorum. AB'nin Türkiye'ye 'Hadi bakalım yolun açık olsun' dediği gün, Kıbrıs'ın kabusu olur. Türkiye'nin AB süreci en ucuz, en ekonomik, en kestirme sigorta poliçesidir'' ifadesini kullandı.
Güney Kıbrıslıların bugün arkalarına saklananların yarın onları suçlayacaklarını ve faturayı onlara keseceklerini anlamaları gerektiğini belirten Bağış, şöyle konuştu:
''Bizim AB'den yeni bir talebimiz yok. Kendi aldıkları kararları uygulasınlar istiyoruz. Kuzey Kıbrıs'a izolasyonun kaldırılması için Konsey kararları var. 26 Nisan 2004 tarihinde Yunanistan'ın da oyuyla Konsey karar aldı. Kararın uygulanmasını bekliyoruz. Biz Türkiye olarak limanları açmaya hazırız. Elimizden geleni yapıyoruz, ama karşı tarafın da elini taşın altına sokması lazım. Almadan vermek Allah'a mahsus.''
ÇİFTE STANDART
Türkiye'de kamuoyunun AB süreci ile ilgili hissiyatına da değinen Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, şunları söyledi:
''Çifte standart, oyalama var. Türk halkının sabrını taşırmaya başladılar. Ne kadar daha bu Oyun devam eder? İnanıyorum ki eninde sonunda Avrupalılar Türkiye'yi dışarıda bırakmanın maliyetinin içeri almanın maliyetinden çok daha fazla olduğunu anlayacaklar. Bunu gören çevreler, ülkeler var. Yani Almanya gibi, Türkiye'nin AB sürecine en endişeli ve şüpheli yaklaşan ülkenin Cumhurbaşkanı Türkiye'de 5 gün geçiriyorsa, Fransa gibi bir ülkenin Cumhurbaşkanı Türkiye'ye yapacağı resmi ziyaretin hazırlıkları ile uğraşıyorsa, demek ki birşeyler değişmeye başladı. Ben, AB sürecinde zamanın bizim lehimize olduğuna inanıyorum.''
Bağış, ''Türk ile Yunan siyasetçilerin istemesi halinde çözümün mümkün olduğunu'' vurguladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Papa'nın seçimi gibi, Eroğlu, Hristofyas, Papandreu, Erdoğan kapanırlar bir odaya, BM Genel Sekreteri ve BM daimi üyeleri de gelsinler, kapanalım çözelim. Biz varız. Biz herşeye varız. Atina da Rum kesimi üzerindeki ağırlığını biraz artırırsa bu iş çözülür. Atina'nın baskı ile Rum kesimine kabul ettirmesini değil, bazı şeyleri, kendi çıkarlarını onlara hatırlatmasını bekliyorum. Aklın yolu birdir. Bizim önerilerimizin hiçbiri kendimize yonttuğumuz öneriler değil. Rum tarafını da tatmin edecek önerilerdir. Hristofyas, Papandreu'nun hatırı için değil kendi çıkarları için yapsın. Hristofyas'ın çıkarları, Türkiye ile masanın karşı tarafına mı, yoksa aynı tarafına oturmakta mı? Türkiye ile uzlaşmakta mı yoksa çatışma içine girmekte mi? Onun hesabını yaparsa Hristofyas zaten bunun çözümünü bulur. Papandreu'nun sadece bu soruları hatırlatmasında fayda var.''
HEYBELİADA RUHBAN OKULU
Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması konusuna da sorular üzerine değinen Bakan Bağış, şöyle dedi:
''Yarın Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye adına, bana Türkiye'nin din özgürlüğü konusunda yaptıkları ile ilgili olarak bir ödül verilecek. Ödülü verenler içinde Ortodokslar da var Ermeniler de. Birşeyler yapılmış ki bu ödüller veriliyor. Size, 10 yıl evvel Sümela'da ayin olacak desem inanır mıydınız? Büyükada'daki yetimhane Patrikhane'ye iade edilecek, Sinod (Kutsal Meclis) üyelerine, Patrik olma arzusu olanlara, din adamlarına vatandaşlığa başvurun denilecek denilse inanır mıydınız? Biz azmimizi, iyi niyetimizi, kararlılığımızı defalarca gösterdik.''
Sümela Manastırı'nda 88 yıl sonra ayin yapılmasının önemli bir gelişme olduğunu vurgulayan Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ama daha önemli birşey oldu, 4 bin Ortodoks geldi dünyanın dört bir yanından. Hiçbir reaksiyon görmediler. Trabzon Valisi ile Müftü ellerinde çiçekler ile Sayın Patriği karşıladılar. Müftü, Sayın Patrik onuruna iftar yemeği düzenledi. Binlerce Ortodoks geldi, rahatsız olmadılar. Ayin huzur içerisinde gerçekleşti. Huzur içerisinde ülkelerine döndüler. Hükümetin bu ayinin yapılmasına izin vermesinden daha büyük bir olay var, Trabzon'daki, daha çok milliyetçi bilinen Karadeniz halkının, gelen misafirlere açtığı kucak. Ondan bir ay sonra, Van'da Akdamar'da ayin oluyor. Binlerce Ermeni dünyanın dört bir yanından geliyor ve büyük çoğunluğu Kürt vatandaşlarımızdan oluşan Güney Doğu halkı, aynı Karadenizliler gibi onlara kucak açtı. Hiçbir reaksiyon olmadı. 10 yıl önce Sümela'da ayin olacak desem inanmazdınız, hiçbir reaksiyon gösterilmeyecek desem ona hiç inanmazdınız. Asıl Türkiye'de herkesin odaklanması gereken değişim bu.''
''Aynı yaklaşım Atina'da var mı?'' sorusunu da gündeme getiren Bakan Bağış, şunları kaydetti:
''Bugün Türkiye'den bir grup buraya bir dini tören için gelse Atina'da bir bayram namazı kılmak isteseler, aynı samimiyet, hoşgörü, kucaklama olacak mı? Bu sadece Türklerin meselesi değil. Burada yaşayan Müslümanlar yalnızca Türkler değil ki. Onun için bu sohbetleri yaparken iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmak lazım. 8 yıldır bunları konuşuyoruz. Biz Heybeliada konusunda eleştiriliyoruz, ama olan birşeyler de var.''
Bağış, sözlerini, ''Sayın Başbakanımızın çok güzel bir lafı vardır. 'Düşüncesine güvenen düşünce özgürlüğüne karşı çıkmaz. Dinine güvenen, dininden şüphe duymayan, din özgürlüğüne karşı çıkmaz'. Bizim kendi özgüvenimiz çok şükür yerinde'' diye tamamladı.