Tema Ordu İl Temsilcisi Nilgün Gözükan, Türkiye'de son 50 yılda 1 milyon 300 bin hektar alan kadar sulak alanın kurutularak yerleşim yerine dönüştürüldüğünü belirtti. Gözükan, "Sulak alanlar ekosistemin bir parçasıdır. Yok olmaları ekosistemin bozulması demektir" dedi.
Sulak alanlar bakımından Avrupa ve Ortadoğu'nun en önemli ülkelerinden biri olan Türkiye'de bugün toplam alanı 1 milyon hektarın üzerinde 250 civarında sulak alan bulunduğunu belirten Nilgün Gözükan, bu alanlardan 9'u olan Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Manyas (Kuş) Gölü, Göksu Deltası, Akyatan Lagünü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü ve Gediz Deltası'nın uluslararası öneme sahip olduğunu hatırlattı.
Ancak 1960'lı yıllardan bu yana Amik, Gavur, Suğla, Kestel, Emen, Avlan gölleri gibi 1 milyon 300 bin hektarın üzerinde sulak alanın kurutularak tarım, sanayi ve yerleşim alanlarına dönüştürüldüğünü kaydeden Gözükan, "Derinlikleri genelde 6 metreye kadar olan sığ göl, lagün, deltalar, korunaklı kıyılar, su dolaşımına sınırlı olan bölgeler sulak alan olarak nitelendirilir. Sulak alanlar, yerli ve kıtadan kıtaya göç eden milyonlarca göçmen kuşun okyanusları aşmadan önce yumurtlama, yavru çıkarma ve mevsimlik yaşama yerleri olduğu için, ekolojik açıdan son derece önemli habitatlardır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, dünya sulak alanlarının yüzde 50'si sazlıkların kesilmesi, tarım amaçlı kurutmalar, sanayi kirliliği, içme suyu amaçlı kullanımlar, büyük baraj inşaatları nedeniyle yeterli su alamama ve yapılaşmalar nedeniyle yok edilmiştir. Oysa sulak alanlar, kuşlar için yuva olmanın yanında bulundukları bölgenin su rejimini ve iklimini dengeleyen, tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini kullanarak suyu temizleyen, balıkçılık, tarım, hayvancılık, saz üretimi ve rekreasyonel
kullanımlar açısından yüksek ekonomik değere bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlayan çok zengin biyolojik çeşitliliğe sahiptirler. Sulak alanlar ekosistemin bir parçasıdır. Yok olmaları ekosistemin bozulması demektir" diye konuştu.
Son yarım asırda doğanın eko sisteminin büyük ölçüde tahrip olduğunu da vurgulayan Gözükan, şöyle konuştu: "Ormanlara zarar vererek, nehirler üzerinde barajlar inşa ederek, sulak alanları tahrip ederek, iklimin istikrarını bozarak, karmaşık bir ekolojik güvenlik ağının iplerini çözmekteyiz. Sulak alanların bozulması demek sağlığımızın da bozulması demek. Eğer sulak alanlarımız sağlıklı olursa içme suyumuz da gıdamız da sağlıklı olur. Gelecek kuşaklara sürdürülebilir bir yaşam ve gelecek bırakmak istiyorsak sulak alanlarımızı korumalı ve sahip çıkmalıyız."