Samsun'daki Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof.Dr. Yusuf Demir, Türkiye'nin yaygın olarak bilinenin aksine su zengini değil, su fakirliği sınırında bulunan bir ülke olduğunu söyledi.
Prof.Dr. Yusuf Demir, son yıllarda küresel iklim değişimlerine paralel olarak Türkiye'de de ciddi iklim değişimleri görüldüğünü söyledi. Bu değişimlerinin asıl etkisinin yapılan hesaplamalara göre 2030’dan sonra görülmesinin beklendiğini belirten Prof.Dr. Yusuf Demir, 2013 yılında Türkiye'nin aldığı yağış miktarının uzun yıllık ortalamaların yaklaşık yüzde 13 altında gerçekleştiğini söyledi. 2014 yılında beklenen yağış miktarının uzun yıllık ortalamalardan yüzde 25-30 daha düşük olması beklendiğini vurgulayan Prof.Dr. Demir, şöyle dedi:
"Bu durum 2014 yılında ülkemizin ciddi kuraklık riski ile karşı karşıya olduğunun en önemli göstergesidir. Son 2-3 aylık yağış rejimi de maalesef bu tahminleri doğrular niteliktedir. Ülkemiz yaygın olarak bilinenin aksine su zengini değil, su fakirliği sınırında bulunan bir ülkedir. Su kaynaklarımız yer üstü ve yer altı olmak üzere toplam 112 milyar metreküptür. Nüfus artışımızın böyle devam etmesi halinde 30 yıl içerisinde su fakiri ülkeler arasına gireceğiz."
Prof.Dr. Yusuf Demir, kuraklığın normal ve tekrarlayan bir iklim olayı olduğunu ifade ederken, küresel iklim değişikliğinin sonucu dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışların, kuraklık olaylarının sıklık ve ciddiyetini artırdığını vudguladı. Prof:dr. Demir, şöyle devam etti:
"Kuraklık çok yavaş başlayan, aylar ve hatta yıllar boyunca gelişen ve çok geniş alanları etkileyen doğal bir olay olması sebebiyle diğer olaylardan faklıdır. Ülkemizin yıllık yenilenebilir su kaynağı potansiyelinin yaklaşık yüzde 40'ı yani 45 milyar metreküp su kontrol altındadır. Bu kaynağın yüzde 74'ü olan 33 milyar metreküp her yıl tarım sektörüne tahsis edilmektedir. Tarımda ortalama sulama randımanı yüzde 43 tür. Diğer bir deyişle her yıl tarım sektöründe 19 milyar metreküp su boşa harcanmaktadır. Buna göre tarımda israf edilen su kaynağı neredeyse evsel ve endüstriyel kullanımın 2 katı kadardır."
Doğal bir olay olan kuraklığın etkilerinin iklim değişikliği ve insan faaliyetleriyle daha da şiddetli hale gelebildiğini belirten Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof.Dr. Yusuf Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kuraklığın kronik sorun haline gelmemesi için su kaynaklarının yağışlı hem de kurak dönemlerde iyi yönetilmesi gerekir. Su, herkesin meselesi olduğu için yönetimi oldukça karmaşıktır. Suyun ikame edilemeyen kısıtlı sosyal ve ekonomik kaynak olduğu anlayışı tüm kesimlerce benimsenmelidir. Su kaynaklarının nehir havzası ölçeğinde yönetilmesi, aslında suyun kaynağı olan nehir ekosistemlerinin bütüncül yapısının korunması için ilk adımdır. Türkiye’de Avrupa Birliği süreci ile başlayan entegre havza yönetimi yaklaşımı hızlandırılmalı ve nehir havzası ölçeğinde sektörel su kullanımının akılcı hale getirilmesi ve verimliliğin artırılması, sulak alanların korunması, yeraltı suyu kullanımının kontrol altına alınması, su kalitesinin iyileştirilmesi, etkin ve düzenli denetleme mekanizmaları kurulması gerekmektedir. Öncelikle tarımda suyun etkin kullanımı, ürün deseninde su kaynaklarına uygun ürün seçimi ve planlamalara suyun bir değişken olarak dâhil edilmesi oldukça önemli. Diğer yandan, sanayi kuruluşlarının su kaynakları üzerinde miktar ve kalite anlamındaki etkileri de en aza indirmelidir. Türkiye,n son 50 yılda Van Gölü büyüklüğünde 3 sulak alanı kaybetti."