Filmin Türk yapımcısı Yusuf Esenkal yaptığı açıklamada Anadolu'da sözlü anlatımın yaygın olduğuna işaret ederek, "Dede Korkut’tan başlıyor, ardından Selçuklu ve Osmanlı ile devam ediyor. Bizim hikayelerimiz sözlü anlatılır ve dilden dile dolaşır. Fakat bunların hem yazılı hem de görsel halleri bizde bulunmaz. O noktada oldukça geri kalmış vaziyetteydik. Şu an dünyada izlediğimiz filmlerin en büyük alametifarikası, kullanılan teknolojiden öte, hikayeler olmuş durumda. Bu hikayelerin de asıl sahibi bizleriz. Bu hayalden ortaya çıktı film. Bizim topraklarımızın hikayelerini bu işin en iyisi olan Hollywood'da ekrana taşımaktı amacımız." dedi.
Esenkal, filmin bütçesinin yaklaşık 30 milyon dolar olduğunu kaydederek, "İçindeki yönetmeni, görüntü yönetmeni, senaristi, oyuncuları, kostümü, hepsi Hollywood makinesinden çıktı. O yüzden bir Amerikan yapımı. Filmin hikayesi Türk, yapımcıları ise Türk-Amerikan. Türklerin Hollywood'daki ilk filmi olduğunu söyleyebiliriz." diye konuştu.
Filmin ilk bilgilerinin kamuoyunda paylaşılmasının ardından çeşitli kesimlerde tartışmalar başladığını dile getiren Esenkal, şunları kaydetti:
"Henüz film vizyona girmeden Türkiye'de şöyle bir yansıması oldu, 'Amerikalılar bizi güzel anlatmaz. Muhakkak bu yine Türklere zarar verecek bir filmdir'. Sözde soykırımı kabul eden taraftan da 'Bu, soykırıma karşı yapılmış bir filmdir gibi bir yansıma oldu ve böylece tartışmalar başladı. Halbuki aslında film bir hikayeyi anlatıyor. Amerikalı bir hemşirenin, Van'daki misyon hastanesine gelme kararı, akabinde yol boyunca yaşadıkları anlatılıyor. Bu sırada da 1914-1915 yıllarında Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'nde neler olduğunu gösteriyor. Orada ortak bir acı yaşanıyor. Bu acı, savaş. Hem Ermenilerin Ruslarla bir olup Anadolu'da faaliyetlerini sürdürmesi hem de savaş esnasında bazı başıbozuklar tarafından Ermenilere yapılan bazı zorbalıklar ele alınıyor diyebiliriz. Yani aslında filmin, sayın Cumhurbaşkanının 'Gelin bunu tarihçilere bırakalım' dediği gibi, savaşın getirdiği ortak acıyı işleyen bir arka fonu var ama filmin asıl hikayesi klasik bir aşk hikayesi."
"Bu film surda bir gedik açtı"
Yusuf Esenkal, filmin mart ayında Amerika'da vizyona girdiğinin altını çizerek, "Bu film Türkiye'nin Amerika'daki ilk filmi olması hasebiyle surda bir gedik açtı diyebiliriz. Oldukça zorlandık. Bir Ermeni komitesi filmin çıkmaması ve salonlarda gösterilmemesi için kampanya başlattı. Neredeyse tehdit mektuplarına varan derecede oyuncular ve yönetmene dahi ulaştılar. Salonları ve üniversiteleri bu konuda harekete geçirmeye çalıştılar. Amerika'da 300'ü aşkın sinema salonunda gösteriliyor. En fazla soru da nerede izlenebileceğine dair geliyor. Daha fazla yere ulaşmayacak mı konusunda geliyor. Bunun için uğraşıyoruz ama muhtemelen artık DVD ve TV satışlarından izleyebilecek insanlar." ifadelerini kullandı.
Tarihçilerin perspektifinden yaşanan gerçek bir olayı ve söz konusu dönemi doğru bir anlatımla ele aldıklarını vurgulayan Esenkal, bu nedenle protestolardan çok fazla etkilenmediklerini kaydetti.
Mevlana filmi geliyor
Yapımcı Esenkal, filmin bir girizgah yaptığının altını çizerek, "Aslında sıfırdan bir yapmak zordur ama birden 10 yapmak kolaydır derler. Osmanlı Subayı, bizim sıfırdan bir yapış hikayemiz. Şimdi Hollywood ile ortak yapım yeni filmler geliyor. Mevlana filmine başladık. Umuyoruz ki bu sefer hem o surdan açılan gedikten iyi bir yapımla geçeceğiz hem de artık diğer hikayelerimizin de önü açılacak. Önümüzde birçok hikayemiz var." değerlendirmesinde bulundu.
Hollywood ile Türk sinema ve dizi sektörünü karşılaştıran Esenkal, şu bilgileri verdi:
"Aslında Hollywood'un belli bir idmanı var. İnsan kaynaklarının çok oluşu önemli bir faktör. Burada belki 500 oyuncu arasında, orada ise 40 bin oyuncu arasında seçim yapıyorsunuz. Keza senarist ve yönetmen de öyle. Yani havuz çok geniş. Bizim dizilerimiz, Amerika'dan sonra dünyada en çok satılan diziler. Dolayısıyla bizim bunu yapamayacağımıza dair bir şey yok fakat Amerika'nın bütçesi oldukça fazla. Biz çok kısıtlı bütçelere çok daha uzun işler yapıyoruz. Yani biz, orada 2-3 yılda yapılan bir sinema filmini, her hafta bir sinema filmini dizi olarak ekrana getiriyoruz. En az 120 dakikalık işler. Zamanlama, bütçe ve insan kaynağının geniş olmasıyla alakalı. Yoksa biz bunu yapamıyoruz diyeceğimiz bir şey yok."
"Yatağımdaki Düşman", "The Forgotten" "The Stepfather" ve "Çatı Katı" isimli filmlere imza atan Joseph Ruben'in yönettiği tarihi-romantik türdeki filmde Michiel Huisman, Hera Hilmar, Ben Kingsley, Haluk Bilginer ve Selçuk Yöntem rol aldı.
Senaryosunu Jeff Stockwell'in yazdığı Osmanlı Subayı, Türkiye'de 19 Mayıs'ta izleyiciyle buluşacak.