Biden yönetiminin tartışmalı dış politikadan kaçınması bekleniyor

Başta Ortadoğu olmak üzere dünya üzerindeki çeşitli bölgelerde rahatsızlık uyandıran tartışmalı adımlar atan Donald Trump'ın ardından ABD'de geçen ay başkanlık koltuğuna oturan Joe Biden'ın dış politikasına ilişkin beklentiler yükseldi.

Princeton Üniversitesinden emekli Profesör Richard Falk, Biden dönemindeki politikalar ve beklentilere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Falk, "tartışmalı dış politikadan kaçınması" beklenen Biden'ın, Trump döneminin aşırıya kaçan uygulamalarından bazılarını geri almanın ötesine geçip geçemeyeceğini söylemek için henüz çok erken olduğunu belirterek "En iyi tahminim, İsrail-Filistin sorununa Obama döneminin yaklaşımının devamlılığı, özel ilişkinin sürdürülmesi, İsrail'in Birleşmiş Milletlerde, Boykot, Yalnızlaştırma ve Yaptırım (BDS) hareketiyle ilişkilendirilecek türden şiddet içermeyen baskılara, suçlamalara ve sansüre karşı korunması olacaktır." diye konuştu.

Biden yönetiminin dış politikasının yönünü gösterecek en önemli işaretin, İran'a ve Trump'ın 2015'te çekildiği Nükleer Program Anlaşması'na yaklaşımıyla ortaya çıkacağını vurgulayan Falk, Biden'ın Yemen'deki savaşta Suudi Arabistan'a verilen askeri desteğin sona erdirildiği yönündeki açıklamasına da değindi.

Falk, "Biden'ın, Irak ve Lübnan'da istikrarı teşvik etmesi; Yemen, Suriye ve Libya'daki kaos ve çekişmeyi sona erdirmek üzerine özel vurgusu, ayrıca Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile silah anlaşmasının askıya alınmasına yönelik dış politikası, Orta Doğu'yu az da olsa askerden arındırmaya dönük hoş karşılanan işaretleridir." dedi.

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının ekonomi ve sağlık üzerindeki etkileriyle başa çıkma vurgusu yapan Biden'in büyük oranda iç meselelere odaklanmasının beklediğini ifade eden Falk, dış politikada "Orta Doğu'dan daha da sıkıntılı olanın Çin ile gerilimin tırmanması" olacağını kaydetti.

"Yüzyılın Anlaşması": Jeopolitik zorbalık

Falk, ABD-İsrail ilişkileri ve Washington'un Filistin meselesine ilişkin tutumuna ilişkin İsrail'in, ABD'nin bölge politikası üzerinde güçlü etkiye sahip olmaya devam edeceğinin "muhtemel" göründüğü değerlendirmesini yaptı.

Trump yönetiminin Yüzyılın Anlaşması adı verilen sözde Orta Doğu barış planının amacının "özünde günlük yaşamlarının kalitesini artıracak bir miktar ekonomik yardım karşılığında Filistinlilerin temel haklar için verdikleri mücadeleye saygı gösterildiği belirtilerek siyasi olarak teslim olmayı kabul etmelerini sağlamak" olduğunu söyledi.

Richard Falk, bu anlaşmanın "hakiki bir barışı sağlamaktan ziyade, jeopolitik zorbalık taktiğinden başka bir şey olmadığına" işaret ederek "Sömürgecilik sonrası güçlü milliyetçilik çağında, bir halkın kendi anavatanında tabi olmayı kabul etmesini ve kendi kaderini tayin hakkından vazgeçmesini beklemek gerçekçi değildir." değerlendirmesini yaptı.

BM'nin İsrail-Filistin sorunun barışçıl çözüme ulaştırmada yetersiz kaldığı eleştirilerine dair bir soru üzerine Falk, eski ABD Başkanı Barack Obama yönetimi sırasında geçirilen bir BM kararın atıfta bulundu ve ABD'nin çekimser kalmasına rağmen BM Güvenlik Konseyi'nde 14'e karşı sıfır oyla güçlü biçimde yerleşim karşıtı kararın geçirildiğini hatırlattı.

Falk ayrıca Malezya, Yeni Zelanda, Senegal ve Venezuela'nın ortaklaşa desteklediği 2334 sayılı BM kararının da 23 Aralık 2016'da kabul edildiğini anımsattı.

BM, İsrail'in suçunu belgelemeye devam etmeli

Falk, 2016 kararıyla son yıllarda "BM otoritesinin en güçlü biçimde tasdik edildiğini, ancak uygulamada hiçbir sonuca varılmadığını", İsrail'in uluslararası hukuk veya BM direktifleri konusundaki dengesiz bir tutum sergilediğini hatırlatarak "İsrail, yaşanabilir bir Filistin devletinin kurulmasını düşünmeyi bile reddettiğinin işareti olarak, çoğu Batı Şeria'nın köhne yerlerinde 3 bin kişilik yeni yerleşim inşası kararıyla Biden yönetimine meydan okudu." dedi.

Richard Falk, "BM gündeminin, İsrail'in suçlarını belgelemeye devam etmesi önemli. Çünkü bu sivil toplum aktivizmini teşvik edecek ve meşrulaştıracaktır. Filistinlilerin haklarına ulaşması, her iki halk açısından barışçıl bir geleceğe sahip olma ihtimali, yalnızca içeriden gelen Filistin direnişi ve dışarıdan gelen küresel dayanışmayla mümkün olabilir." değerlendirmesini yaptı.

Falk, olası küresel barış konusunda ise şunları kaydetti:

"Şu an mevcut koşullar altında, dünya barışına ulaşma konusunda umutlu değilim. Bazı yangınların, Orta Doğu'daki gibi durdurulabileceğini ve hatta söndürülebileceğini düşünüyorum ancak birini söndürürken diğerlerinin çıkma olasılığı yüksek. Fakat iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik ve göç gibi sorunlarla başa çıkmada ilerleme kaydedilebilir."

ABD'nin küresel güvenlik anlayışına aşırı yatırımlara duygusal açıdan güçlü bağ geliştirdiğini, hayati öneme sahip ABD çıkarlarına yönelik olduğu iddia edilen abartılı güvenlik tehditleriyle bağlantılı bütçeyi meşrulaştırdığını dile getiren Falk, ABD'de, güvenlik politikasında askerden arındırıcı düzenlemenin gerçekleşmesinin muhtemel olmadığını söyledi.

Falk öte yandan Çin'in ekonomik ve teknolojik dinamizminin, ikinci bir Soğuk Savaş'ı tehlikeli biçimde tahrik ederek ve jeopolitik çatışmaya yönelmekten başka etkili bir yanıt yok imajını vererek ABD'nin küresel dış politika önceliğini başka yöne çektiğini sözlerine ekledi.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Dünya Haberleri