Trabzon Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Meclis Üyesi Davut Çakıroğlu, sözde Ermeni Soykırımı ile ilgili olarak açıklamalarda bulunarak, "bize bu tanıdık oyunları kabul ettirmeyi gerçekleştiremeyeceklerdir" dedi.
Çakıroğlu şunları söyledi;
"Her yıl Nisan ayında, dış güçlerin Türkiye'yi bir safsata üzerinden ablukaya alma uğraşına şahit oluyoruz.
Tarihi gerçeklikten soyut, sanal bir algı ile tarihi, siyasete alet etmek isteyenler, bize bu tanıdık oyunları kabul ettirmeyi gerçekleştiremeyeceklerdir!
Küçük bir lobinin, "ama bizi katlettiler, katil Osmanlı" ninnisiyle duygularına dokunduğu sözüm ona batılılar, dün Cezayir’i, Vietnam’ı unutanlar, bugün Irak'ta, Suriye'de milyonlarca çocuğun katili olanlar asil milletin aziz tarihine ve ecdadına leke süremezler.
Can güvenliklerini garantiye almak için tehcir edilen, oyuna gelerek sık sık isyan etmeden önce Devletin en sadık parçası olan bir topluluk o dönemde nasıl birer caniye dönüşmüş, geçtikleri yerlerde yaptıkları vahşilik öyle "tehcir edildik, yolda öldürüldük" denilerek kamufle edilemez.
O dönemde veya o döneme kadar farklı din veya kültürde olan toplumlara karşı azami ve asil bir hoşgörü sergileyen Devleti, daha dün Hocalı'da çocukları katleden bir toplum lekeleyemez.
Her yönüyle ele alınabilecek ancak konuşmaya çok da değer görmediğimiz bir konu, “1915 tarihi ve tehcir'' üzerinden yaratılmaya çalışılan algı...
Bugün daha çok konuşmaya değer gördüğümüz konu “ŞEHİT kanlarıyla” özgürlüğe büründürülen yüce Meclis ‘de bu ülkeye karşı düşmanlık besleyen, bu Ülkeyi katliamcı gören birilerinin varlığıdır.
Bu ülkeyi savunmaya, bu ülkeye sahip çıkmaya sıra gelince miskin kedi olanlar bu ülkeye düşmanlık yapmak söz konusu olunca bir anda aslan kesiliveriyorlar.
Garo Paylan denen ve bana göre “aleni Vatan Haini” olan bir kişi yüce Meclis de…
Ama ne kavga, ne de bir tepki var.
Her ne kadar provakatif bir isim olarak görsemde yakın siyasi tarihimizde başörtüsü gibi milli, dini, manevi bir değerimize karşı cesaret ile yükselen sesler, ne acıdır ki bugün bir haini savunmak için yükseliyor.
En ufak kavgayı bile siyasi ikballeri için kullanan ve Meclis'de yumruk şov yaparak, havada yumruk resmi çekme yarışında olanlar; neden ecdadın itibarı söz konusu olunca elleri arkadan bağlıymış gibi duruyorlar?
Hadi Garo Paylan'ı anladık!Peki, en şanlı isimlerle süslenen ve isimlerini bizdenleştiren çoğu kişi var ki; bırakın anlaşılmayı, sırf isimlerinin milliğinden dolayı kahramanlaştırılabiliyor.
Dün de, yakın dün de, asit kuyularından kedi köpek kemiği çıkartıp bu Devleti katil ilan etmeye çalışanların kimliğine bakın!
Yüzyıl önceki söylemlerle, gayretlerle kırk yıldır ülkede var olan terör belasının söylemleri nasıl aynı oluyor?
Yüzyıl önce bu ülke üzerinde ameliyat yapanlar bugün aynı ameliyatı nasıl yapabiliyor.
Peki Ermeni tanaslı Asala terör örgütünün katlettiği hariciye bürokratlarını anan, anımsayan var mı?
Neden yok?
Biz neden üstad Necip Fazıl'ın tasviriyle "Öz yurdumuzda garibiz, öz vatanımızda Parya"yız.?
Teröre karşı bedenini sipere koyan şanlı Türk Ordusu’nu sözüm ona bir gazeteci, Hilal Kaplan "katil değil seri katil'' ilan ederken nasıl hepimiz buzdanlaştık?
Donduk.. Tepki veremedik...
Garnizonun içinde Türk Bayrağı gönderden inerken ne çok "amalı, lakinli, fakatlı" cümle kurduk ve olayı önemsizleştirmek için ne çok gayret gösterdik.
Ama emekli ordu mensuplarının bir bildiri yayınlamasına sessiz kalmadık...
Orduya seri katil diyen bir zata tepki vermeyen, veremeyen "millet, yargı, siyaset" nasıl tepki gösterdi?
Bakın, bildirinin içeriğini sorgulamıyorum, sadece yayınlayanların kimliğinden dolayı gösterilen tepki ile o şanlı orduya seri katil diyen bir kimseye gösterilemeyen tepki kıyaslaması yapıyorum...
Dün Ermenilerin kimliğini kaşıyan ve onları bu ülkeye düşman yapabilenler bugün Kürtlü’ğü kaşıyorlar, yarın Pontus’culuğu kaşıyacaklar.
Trabzon'un Fetih gününde Sümela Manastır’ında ayin yapmak derin bir akıl, buna müsade etmek ise hazin bir akılsızlık olmaz mı?
Bakıyorum, kendi kimliğini saklamak için alakası olmayan bir ilden vekil olan Sezgin Tanrıkulu; kendine bir parti bulamayan, belli ki bir de kendine bir kimlik bulamayan Mustafa Yeneroğlu gibi,
Garo Paylan'ı masumlaştıran, adeta mağdurlaştıran fikirler, zikirler sadece sakattır demiyorum, bu söylemler ihanet şerbetiyle şerbetlenmişlerdir.
Bugün ortaya koymak istediğimiz kişilikli siyaseti, beklenti ve menfaatlerden soyutlaştırmamız bizi özgür, cesur kılmıyor! bizi özgür ve cesur kılan bağımsız, bağlantısız vatanseverliğimizdir!
Açık ve net söylüyorum, bırakın arkamda milyonlarca oyu, yanımda onlarca milletvekilini, bir başıma Yüce Mecliste olsam, Garo Paylan'ı o kürsüde konuşturmam, o salona sokmam!
Tarihime, şahadeti ile bize bu vatanı vatan yapan “ŞEHİTLERİMİZE” vefam bunu gerektirir.
Shakespeare Hamlet’te söylüyor ya “Çürümüş bir şeyler var Danimarka krallığında"
Çürümüş bir şeyler artıyor gün be gün güzel ülkemde...
Bu yüzden “seçkin yalnızlığımızla baş başa kaldık."
Bizim mesuliyetimiz değil mecburiyetimiz, mecburiyetlerimiz var, güzel ülkemin tarihini, dokusunu, kültürünü, kimliğini çürütmemek.
Tek başımıza kalsak bile..."