Kazanmak türlü türlüdür. İnsanın aklına ilkin para gelir. Kimi insan zahmetsiz elde eder, kimi binbir zahmet çeker de avcunu yalar. Kolay para peşinde koşanlar, herkesin aynı anda kazandığı bir sistemin henüz icat edilmediğini biliyor olmalı. Birilerinin canı yanmadan başka birileri ihya olamaz. Acısız yoldan, bir biletle büyük ikramiyeyi kazanma olasılığı ise matematiği zorlar. Bütün biletleri satın alsanız bile size çıkmayabilir. Dünya hâli…
Kocaeli’de yaşayan fabrika işçisi Burak, evlenmek için biriktirdiği 5 bin dolarını, “Kolay para kazanmak ister misin? Buyur gel, güzel kardeşim.” diyen internet dolandırıcılarına kaptırmış. “Üstüne üstlük ‘nasıl da kandırdık seni’ diye dalga geçtiler…” diyor Burak.
Para kazanmanın yeni bir yolunu daha bulmuş, zekâsı ahlakından fazla olanlar: Sanal ortamda insanları tahrik eden paylaşımlar yapıyorlar. Kendilerine küfür veya hakaret ettirmeyi başarınca da dava açıp “helalinden” üç beş kuruş (300 – 500 dolar) kazanıyorlar.
Parasal konularda hikâye çok. Biz manevi kazançlara bakalım.
Gazetede yazdığımı öğrenen öğrencilerimin ilk sorusu şuydu: “Yazılarınız için kaç para alıyorsunuz?..” Ücreti bir gazoz parası olan kitaplarım yayımlandığında “bol kazançlar” dileyen tanıdıklar olmuştu. Bizim kazancımız, okumadığınız o metinlerin veremediği mutluluk.
İyilik gibi kötülük de manevi kazanç sağlıyor. “Neden kötülük yaparız?” sorusunu, “İyi olmak zor ve zahmetli. Kötülük yapmak kolay ve anında yüksek haz sağlıyor.” diye yanıtlıyor bir psikiyatr.
Amerika’da dindar insanlar arasında deneysel bir çalışma yapılmış. Sonuç: Manevi kazançta da ince hesaplar var. Daha iyi biri olarak görüneceklerine inandıkları zaman, dindar olmayanlara göre daha fazla yardım etme eğilimi gösteren bu insanlar, yardım ettiklerini hiç kimse bilmeyecekse iyilik yapmaya yanaşmıyormuş…
Hayatımız kazanmak üzerine kurulu. Sınav kazanmak, yarışma kazanmak, mücadeleyi kazanmak, seçim kazanmak, moral kazanmak, deneyim kazanmak, önem kazanmak, zaman kazanmak, güven kazanmak, sevap kazanmak, birinin takdirini, sevgisini kazanmak… Bir de unutmayalım: insan kazanmak.
“30 yıllık dostumuz, abimiz, en güvendiğimiz insan… Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi.” diye anlatıyor Esad Ömer Bey, kuyumcu meslektaşını. “Vitrin tablalarımızı sık sık ödünç alıyordu. Tablaları alırken vitrindeki bazı ürünleri de çalıyormuş aylardır. Kamera kayıtlarını inceleyince fark ettik. Fakat manevi kaybımız çok daha büyük…”
Niyazi Bey evini satıp 77 adet cumhuriyet altını almış. Bir zaman sonra “yatırımını” yattığı yerden çıkarıp bozdurmaya götürünce feleğini şaşırıyor: Altınların tamamı sahte. Sık sık evine gelip giden biri var. Yakın arkadaşı Bahtiyar. Az zaman önce bir araba ve pahalı bir telefon satın almış Bahtiyar…”
Kazanılamamış insanlar üzerine böyle bir nice hikâye…
İnsana yapılan yatırım boşa gitmez, diyorlar. Ama bu da bir “yatırım” sonuçta. Piyasa araştırmasını iyi yapmayınca bilançoda ağır zarar yazabiliyor vesselam…