Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası (TTSO) Meclis Üyesi İş İnsanı Samet Canbakkal İnşaat sektörü ile ilgili açıklamalarda bulunarak ekonominin ve istihdamın ana omurgalarından biri olduğunu söyledi.
Canbakkal şu ifadeleri kullandı;
"Bilindiği üzere Anayasanın 57. Maddesinde “devlet şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak tedbirler alır” diyerek ANAYASAMIZ idarelerimize bir görev hatta bir emir vermektedir.
İnşaat sektörünün her ülkede olduğu gibi ülkemizde de ekonominin ve istihdamın ana omurgalarından biri olduğu bilinmektedir.
İnşaat sektörümüz 250 alt sektörün lokomotifi konumundadır. Bir ülkede Keser sesi yoksa o ülkenin ekonomik ana damarlarından biri tıkanmış durumda demektir.
2017’de Türkiye genelinde TÜİK verilerine göre 1.4 milyon konut için yapı ruhsatı düzenlenmişken sayı 2018’de 669 bine indi, 2019’da ise 324 bine indi. Geçen yıl 2020 yılında yeniden 556 binlik bir sayıya ulaşıldı. 2020’de başlangıçta çok düşük olan (ilk çeyrek için 82 bin) ruhsat alınan konut sayısı her bir çeyrekte artış gösterdi.
2021’e geldiğimizde, ilk çeyreğe ilişkin verilere göre gördük ki geçen yıl çeyrekten çeyreğe artarak süren yeni inşaata başlama eğilimindeki canlılık korunuyor. Geçen yıl ilk çeyrekte 82 bin olan yapı ruhsatı alınan konut sayısı bu yıl 168 bine çıktı. Bu, ilk çeyrek bazında son dört yılın en yüksek sayısı olduğu görülmektedir. Yalnız bu sayılar Türkiye genelini vermektedir. Trabzon’a gelecek olursak; 2015 – 2020 yılları arsındaki yapı ruhsatına bağlı TÜİK verilerini değerlendirdiğimizde; 2015 yılında 7794 konut, 2016 yılında 9578, 2017 yılında 9143, 2018 yılında 8131, 2019 yılında 3193 ve 2020 yılında 3752 adet konut ruhsatı alınmıştır.
Özellikle 2019 ve 2020 yıllarında yeniden üretim yapmak için alınan ruhsat sayıları işlemlerinde önemli bir düşüş yaşanmıştır. İnşaat üretiminde düşüş yaşanırken satışlar artmaya başlamıştır. Düşüş yaşandığı yıllardaki alım-satım sayılarına baktığımızda 2014 yılında 1.el satışlar Trabzon genelinde 6177 adet iken 2.el satışlar 5258 adet olarak gerçekleşmişti.1.el satışımızdaki artış 2014 yılından sonra 2019-2020 yılına kadar 2.el satış rakamlarının önüne geçememiştir. 2019 yılında 1.el satışlarımız 4044 adet iken, 2.el satışlarımız 7354 adet, 2020 yılında 1.el satışlarımız 4031 adet iken, 2.el satışlarımız 8034 adet olarak gerçekleşmiştir. Yani gerek üretim maliyetlerindeki artıştan dolayı konut üretememek, gerekse de 2.el satışlarda ipotek kredisine dayalı satışlardan dolayı, 1.el konut satışlarının yaklaşık iki katı olarak 2.el konut satışları gerçekleşmiştir.
Burada ifade etmem gerekir ki bu ayrışmanın temel nedeni inşaat imalat maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı biz özel sektör temsilcilerinin güncel maliyetimizin altında daha önceki yıllarda üretilen 2.el konutların piyasada satılması ve bizim de bu yüksek maliyetlerle konut üretemememizden kaynaklanmaktadır. Elbette bu olumsuz etkide pandeminin de çok büyük bir negatif etkisi olmuştur. Bu nedenle vurgulamak isterim ki biz özel sektörün de korunması için ilave tedbirler alınması gerekmektedir.
Nitekim inşaat demiri 2020 yılı mayıs ayında 3.500 TL/ton iken, 2021 yılının aynı ayında, 1 yıl içerisinde 7.600 TL/olmuştur. Bu rakama göre artış yaklaşık yüzde 120’ye tekabül etmektedir. Dökme Çimento fiyatları ise 2020 yılında 235 TL/TON iken, 2021 yılında 375 TL/TON olmuştur. Yani 1 yılda yüzde atmış fiyat artışı gerçekleşmiştir. Bu fiyatlardaki artışın biz özel sektör temsilcilerine olan olumsuz etkisinin bir şekilde finanse edilmesi bizlerin faaliyetlerini sürdürmesi için önem arz etmektedir. Aksi durumda son yıllarda düşen konut arz miktarı pandeminin bitmesi ile konut sektöründe başlayacak hareketlilik, üretemediğimiz konutlardan dolayı kayıp yıllar olacaktır.
Bu arada sektörün taahhüt alanı da, bu fiyat artışlarından ciddi manada olumsuz etkilenmiş ve etkilenmeye devam etmektedir. Devletimizin taahhüt alanımız için, vermiş olduğu fiyat artışları sektördeki reel enflasyonu karşılamamaktadır. İstihdama katkı sağlayan piyasalarımızın lokomotifi olan inşaat sektörümüzün bir an önce devletimiz tarafından desteklenmesi elzemdir.
Diğer yandan 5-6 yıldır sektörümüzdeki süre gelen moral bozukluğuna, pandemi de tuz-biber olmuştur. Pandemi ile birlikte dünyadaki ekonomik krizin yansımasıyla ülkemiz ve sektörümüz olumsuz etkilenmektedir.
Özellikle bu süreçte girdi maliyetlerinin olağanüstü artması ekonominin getirmiş olduğu finansal zorluklar arz talep dengesini bozmuştur.
Bu bağlamda pandemi sonrası inşaat sektörünün yeniden canlanması ve yeniden ekonominin lokomotifi olması adına, yeni tedbirler alınması ve yeni çözümler bulunması sadece idarecilerimizin değil biz sektör temsilcilerinin de bir görevidir.
Diğer taraftan Pandemi öncesi yapmış olduğumuz konut imalatları vatandaşlar tarafından kabul görürken, Pandemi ile birlikte dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de vatandaşların konut tercihlerinde farklı seçimlere yöneltmiştir. Örneğin daha çok açık alan ve doğal alanların içinde yaşayabileceği doğa ile bütünleşmiş sakil kaçmayan yapıların tercihine bir yönelim olmuştur.
Cumhurbaşkanımızın birçok konuşmalarında ifade ettiği yeni dünya düzeni sektörümüzün ve kentsel yaşam alanlarının yeniden düzenlemesinin önünü açacağı kanısındayım. Bu bağlamda yeni sorunlara eski çözümlerin çare olmayacağını görmemiz gerekmektedir. Yeni fikirlere ve inovasyonlara ihtiyaç vardır. Yabancı sermayenin ülkemize girişinde sektörümüzün bundan nasıl ve ne derecede faydalanacağı gibi konularda biz sektör temsilcilerinin de çalışmaları olmalıdır.
TÜİK verilerine göre 2013 yılı ile 2020 yılları arasındaki ülkemiz içindeki yabancıların gayrimenkul alımlarını incelediğimizde; 2013 yılında çok az sayıda taşınmaz satımı olduğu için ülke geneli kentimiz ilk 10’a dahi giremiyordu. 2014 yılından 2018 yılına kadar bir artış trendine girmiştik.
Ancak son yıllardaki negatif gelişmelerin nedeni Körfez ülkelerinin gayrimenkul pazarından çekilmesi olsa da bu tek neden olarak açıklanamaz. Bu veriler içinde özellikle Samsun iline dikkat çekmek istiyorum. Trabzon gayrimenkul satımında ülke sıralamasında 6. Sıraya kadar yükselirken Samsun İli ilk 10 dahi giremiyordu. Ancak son yıllarda Samsun İli yabancılara konut satışında bizim önümüzde yer almaktadır.
İşte bunun nedenlerini araştırmak ve yeniden körfez ülkelerinin tercih edilebilir yıldız şehirlerden biri, yarışan marka şehir olmak için çaba sarf etmeliyiz. Bu bağlamda yabancıların konut tercihlerini araştırmalı ve pandeminin sadece ülkemizde değil tüm dünya ülkelerinde ve tüm dünya halklarında yaratmış olduğu konut tercih modelini ilimizde kurgulamak ve buna yönelik stratejiler geliştirmek zorundayız.
Pandemi sürecinin bize yol gösterdiği yeni yaşam alanlarının kırsal alanda olacağı ve talebin bu yönde geliştiği görülmektedir. Bu nedenle kır kent projelerinin gündeme alınması ve buna yönelik yasal ve planlama çalışmalarının STK, Belediyeler, Devlet Kurumları ve biz sektör temsilcileri ile yerel halkla birlikte ortak katılımla tarımı ve çevreyi koruyacak düzenlenmeler ve tedbirler alınması zorunluluk arz etmektedir. Dileyenin istediği yerde konut yapması değil planlı ve yerel bitki örtüsü ile donatılmış doğal peyzajla bütüncül planlanmış organik dokusu olan yaşam mekanlarını oluşturmak zorundayız. İşte yeni dünya düzeninde kentlerimizden çıkaracağımız yeni düzenlemeler bunlar olması gerektiği kanaatindeyim.
Bireysel yapılaşmadan kaçınılarak kırdaki toplu yaşam alanlarının oluşturulması hem kamu yatırımlarının daha etkin kullanılmasına sebebiyet verebilecek hem de sektörümüzle birlikte bölgemizin kalkınması ve yaşamaya değer kır kent mekanlarının oluşması ile birlikte yabancı sermayeyi İlimize çekerek sektörümüzün gelişmesi ve ülkemizin kalkınmasında önemli katkılar sağlamış olacağız.
Bu bağlamda kentsel dönüşümün yanında kırsal dönüşüm projelerinin de önünün açılması gerekecektir. Bu arada şunu da ifade etmeliyim ki mevcut yasal düzenlemeler ve planlama anlayışı önümüzde bir engeldir. Artık kentlerimizin mekan ve zaman matrisi değişmiş kırsal alanda yeni yaşam alanlarının oluşması kaçınılmaz olmuştur.
Diğer taraftan planlı alanlarda konut üretmek için, alt yapısı hazırlanmış mülkiyet problemi çözülmüş yapılaşmaya hazır arsaların üretilmesi de idarelerimize düşen bir görevdir. Bu kapsamda mevcut planların uygulanmasında biz sektör temsilcilerinin de görüşlerinin alınması gerektiği tartışılmazdır. Kent içi yaşam alanlarının oluşmasında parsel bazlı yapılaşmalardan kaçınılması geniş sosyal imkanları olan pandemi sürecinin öğretmiş olduğu bilgilerden yola çıkarak insanlar için sadece bir konut değil yaşam alanlarının oluşturulacağı planlama çalışmaları, konut imalatı gereğidir. Özellikle sektörün yeniden canlanması ve kayıpların telafisi için kent içinde katma değeri yüksek kentsel dönüşüm alanları belirlenmesi ve bu alanların devlet eliyle değil devlet desteği ile özel sektör tarafından yapılması hem özel sektörün önünü açacak hem de nitelikli konut ve iş merkezleri ve ticari alanların kent ile bütünleşmesine katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak, anlattığım bilgiler ışığında, kır kent projelerinin önünü açacak çalışmalara ivedilikle başlanılması, hayata geçirilmesi için önündeki engellerin aşılması, kent içinde özel sektör tarafından gerçekleştirilecek kentsel dönüşüm alanlarının planları bir an önce tamamlanıp uygulamaya geçilmesi, kamu idarelerinin kolaylaştırıcı ve çözüm odaklı tavır ve davranışlara yönelmesi, KDV istisnası, kredi faizlerinin düşürülmesi, yabancıya konut satışlarının ihracat kapsamında değerlendirilmesi, kent merkezlerinde yerinde dönüşümlerle katma değeri yüksek projeleri hayata geçirerek kent’e ve sektöre değer katmak, taahhüt alanımızda reel fiyat artışlarını karşılayacak oranda düzenlemeler yapılması, sektör için yeni finans modellerinin geliştirilmesi ve önünün açılması gerekmektedir. Sözlerime son verirken bir kentin kaderi, onu yönetenlerin, onu inşa edenlerin ve kentte yaşayanların kent’e yönelik sevgisi, kent’e yönelik sorumluluklarına bağlıdır diyor, sizi en kalbi duygularımla selamlıyor, herkese esenlikler diliyorum."