22 yaşındaki Solano birkaç yıl önce Finlandiya'da yapılan kayak yarışlarında sondan birinci olmuş. Listeye tersten baktığımızda 155 kişiyi geride bıraktığını görüyoruz. Aman nazar değmesin diyebilirsiniz. Oysa Solano, ülkesi Venezuela'da o güne dek hiç kar görmemiş, çalışmalarını kızgın güneşin altında tekerlekli patenlerle yapmış. Yarışmalara katılabilmesi bile başlı başına başarı.
Başarı özneldir. Bakış açısına, amaca, duruma, koşullara, kişilere göre değişebilir. Ağlayan bir bebeği ninniler söyleyip uyutmak da başarı sayılabilir, başka ninniler söyleyip yetişkinleri uyutmak da... Bazen baştan birinci olmak başarıdır, bazen sondan birinci... Peki, olimpiyatlarda 64. olmak başarı mıdır? Üstelik varlığından yeni haberdar olduğumuz Saint Lucia bile bizi geçmişken... Ama Malezya, Singapur, Zambiya gibi pek çok ülkeyi geride bıraktığımızı düşünürsek?.. Bir de sahip olduğumuz olanakları... Ortada bir başarı var gibi...
"Takım arkadaşlarımın beni kucaklamasını bekliyordum fakat kimse yanıma gelmedi. Gelin, sarılın bana, yoksa hakem golü vermez, diye seslendim onlara..."
Arjantin'in, 1986 Dünya Kupası'nda İngiltere'yi elediği maçta eliyle attığı golün sonrasını böyle anlatmış Maradona. Hakemi kandırmayı başarmış, övünmekte haklı. O yıl dünya şampiyonu oldular. Sonuca bakılırsa hakemi kandırmış olması değerli bir başarı.
90'lı yıllarda pek çok iş insanının yanı sıra Cumhurbaşkanı Demirel'i ve Başbakan Çiller'i de dolandırmayı başarmış bir girişimci, “Telefonla dolandırıcılığı bu ülkeye rahmetli babam getirdi.” diye övünerek anlatıyordu. Onun penceresinden bakacak olursak babasınınki gibi kendi hayatı da başarılarla dolu.
Gencin biri araba alıp satmakta. Son yaptığı işin öncesinde arkadaşlarıyla anlaşmış. Harbi delikanlılar, müşteri geldiğinde sökün edip alıcıymış gibi fiyat yükseltiyorlar. Bizimki bu yöntemle kazandığı hatırı sayılır paradan, "Temiz bir ticaret oldu." diye sırıtarak söz ediyor. Başarmış çünkü...
Bizim gibi sıradan insanların ise başarı olarak gördüğü başka birtakım edimler vardır: Sabah erken vakitte çıktığımız evimize akşam sağ salim dönebilmek, muayene olmak istediğimiz hekimden randevu alabilmek, arada konsere, tiyatroya gidebilmek, ailecek iyi bir restoranda yemek yiyebilmek, yılda birkaç gün tatil yapabilmek, bazen hakkımızı arayabilmek, binbir zahmetle okuttuğumuz çocuklarımızın -atanabilmek için- adil sınavlarda yarıştığını rüyamızın dışında da görebilmek, gülebilmek, gülebilmek...