Van'da bize yapılan saldırı sonrası bir tek kişi bize geçmiş olsun demedi. Ne zamana kadar biz bu saldırının iç yüzünü belgelerle ortaya koyana kadar. Sonra yarım ağızla bir şeyler söylendi. Ama resmi bir durum yine yok ortada.
Daha sonra Samsun'da Sayın Ahmet Türk'e saldırı yapıldı. Biz hemen üzüntülerimizi geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Acı ve üzüntü verici bir olay. Siyasete hayata şiddetin bulaşmaya başladığını ortaya koyan bir tablo kendisini gösterdi. Kamuoyu bunu kaygıyla karşıladı. Bu konuya sahip çıkma eğilimi kendisini gösterdi.
İktidar bir miktar telaşlandı. Bu olay yaşandı. Ama birileri çıktı dedi ki
"Bizim tepkimiz CHP gibi olmaz." CHP'nin tepkisi hukuka saygılıdır. Bizim canımız sıkıldı. Bize saldırı yapılması karşısında hukuk, kamuoyunu harekete geçirerek biz mi yanlış yaptık diye kendimize sorduk. Ama yanlış yapmadığımızı hemen karara bağladık. Demokraside böyle olayları caydırıcı adımlar atmak partilerin görevidir.
Ama bir süre sonra orada iki polisin öldürüldüğünü gördük. Bu çok acı ve üzüntü verici bir olaydır. Uzun süredir Türkiye'de çatışma alanı dışında olan bölgelerde polislere karşı bir saldırının yapılmadığı görülünce bu olayı yorumlamak daha da güçleşmektedir.
Yaşını başını almış, devriye gezen bir polis. Devriye arabasının içinde, şiddet yok, çatışma yok. Yer Samsun. Şimdi oradaki bu masum polislerin görevini yapmakta olan polislerin, daha önce yaşanmış olaylarla hiçbir bağlantısı olmayan bu insanların, birden bire planlı bir saldırıya hedef olması kaygı verici bir tablodur. Bunu Türkiye'de yaşanan çatışma olaylarından bir başkası diye izah etmek mümkün değildir.
Dün de bir bakana saldırı yapıldı. Nereye gidiyoruz. Bu nasıl manzara? Bunu olabilir diye görmek mümkün mü? bunun altında bir başka temel sahipsizlik ve sorumsuzluk mu var? Bu tabloyu büyük üzüntü ile görüyorum. Bu terör boyutundan çok cezalandırmaya dönüşmesi kaygılanılması gereken bir durum oluşturuyor. Vatandaşlar bu gidişi doğru anlamalı ve bu gidişe son vermeliyiz.
Başbakan son günlerde kendince açılım yapıyor. 'İşsizlik sanal' diyor. 'Acımasızca sömürüyorlar' diyor. 'TOBB halletmezse ben hallederim' diyor. Türkiye bir ekonomik sıkıntıyı bir süredir yaşıyor. Burada bir gidişat var. Böyle bir tabloda başbakan coştu. Kimsenin inkar edemeyeceği işsizlik oranını olağanüstü yüksek düzeye çıkması karşısında birilerini suçlayarak siyasi sorunluluktan kendini kurtarmaya çalışıyor.
Başbakan TOBB'un 1,3 milyon üyesi bir kişi alırsa 3 puan işsizlik azalır diyor. Bu üyelerin yüzde 80'i zaten 3 kişi çalıştırıyor. Prim borcu var, zor çeviriyor. Şimdi Başbakan diyor ki 'bir işçi alıver'. Kolaysa sen alıver. Değerli arkadaşlarım kredi takibindeki KOBi sayısı 200 iken KOBi sayısı yüzde 80'nin üzerindedir. İşçilerine çalışanlarına borcu olanlara 'yapın yapmazsanız' diye esip savuruyor.
Başbakan kamu istihdamını artıralım diyor. Bir uyarıyı burada dile getirmek istiyorum. Tabi hantal bir devlet yönetimine, kaynaklarını sadece personel masraflarına harcayan bir devlet yönetimi tablosuna geçmemiz, ciddi biçimde tehlike yaratır. Yapmanız gereken ilk şeyi söylüyorum. O ellerinde diplomaları olan 200 bin öğretmeni tayin edin.
Bu manzara içinde önümüze yapay bir gündemle Anayasa tartışması dayanıyor. Bu tablo önümüze getirilen Anayasa Değişikliğinin gerekçesini de oluşturuyor. Bu tablo iktidarın gidişini işaret ediyor. İlk seçimde AK Parti'den kurtulunacağını müjdeliyor. İktidardan bir gidecek olurlarsa bu yargıyla idare etmeleri mümkün değil. ATV'nin satışından tutunuz, OFER'e, Deniz Feneri'ne... Her yerde yolsuzluk yolsuzluk... Ortada 29 tane madde de olsa bunlar için sadece yargıyı ayarlamaya yardımcı olacak o temel maddelerdir. HSYK'yı ele geçirelim, onun kadrolaşmasını biz yapalım. Anayasa Maddesini biz şekillendirelim, yüce divan olarak gitmek zorunda kalırsak ona göre bir yargıç kadrosu oluşturalım. Temel anlayışları budur.
Türkiye'de bugüne kadar 16 defa Anayasa değişti. Ama bugüne kadar bir siyasi parti kendi ihtiyaçlarıyla anayasa değişikliği yapmaya kalkışmadı. Daima bir ortaklaşa, el ele verme durumu vardı. Çünkü bu Anayasa... Her partinin Anayasası olabilir ama 70 milyonun ortak noktasını bulmak lazım. Şimdi ilk kez bir siyasi parti diyor ki "Benim kimseyle işbirliği yapmaya ihtiyacım yok. Ben bildiğimi size dayatacağım" diyor. Böyle bir durum ancak darbe dönemlerinde olur.
Bu anayasa değişikliğinin arkasında CHP, MHP var mı? Diğer partiler var mı? Yok! Bu bir AK Parti projesi.Hatta AK Parti Projesi demek de haksızlık olur. Pek çok AK Parti'liye bu yanlış geliyor. Onlar da çıkıyor diyor ki "Anlaşın da yapın" diyor. Bu bir Recep Tayyip Erdoğan projesidir. Bir RTE projesidir. Gelecek olan da Türkiye cumhuriyeti anayasası olmayacak, bir RTE anayasası olacak.
Hatırlarsanız sayın Cumhurbaşkanı "artık bu iş kaçtı" demişti. Başbakan yardımcısı "Bu iş mutabakatla yapılır" demişti. Ama birisi vazgeçmedi. RTE vazgeçmedi. Bu anasa 3 temel erkten birisini, yargıyı siyasetin etkisi altına sokma girişimidir.
Bu iktidar Türkiye'nin Anayasasıyla arası iyi değil. Bunların sebebi etkin, bağımsız bir cumhurbaşkanının bulunmaması. AK Parti kamyonunun freni yok, yokuş aşağı iniyor. Allah muhafaza.Bir fren lazım.
Cumhurbaşkanlığı o fren görevini yapamıyor. Biz güler yüzlü bir cumhurbaşkanı aramıyoruz. Olaya müdahale edecek bir cumhurbaşkanı arıyoruz. Cumhurbaşkanlığı freninin de işlemediği görülürse elde kalan tek frenin yargı bağımsızlığının ne hale getirilmeye çalışıldığı bir düşünün.
Başbakan cübbeni çıkar hakimlere siyasete gir diyor. Onlar cübbesini çıkarır siyasete girebilir ama sen onların yerine oturamazsın. Olacağın tek yer onların karşısıdır. Biz dedik ki HSYK, Anasaya Mahkemesi ve parti kapatmayı ayırın, diğerlerine destek verelim dedik. Başbakan önce olur dedi. Sonra 3 madde dediniz sonra demediniz diyor. İyiniyetli değil... Bu 3 madde kabul edilebilir değil. Bize de Anayasa Mahkemesi'ne başvurmayın diyorlar. Bunu demek "Evet biz anayasaya aykırı bir iş yaptığımızı biliyoruz. Buna da sizi ortak etmek istiyoruz" Anayasaya yürürlükteyken karşı çıkıyor. Yürürlükteki anayasanın tanıdığı hakların kullanılmamasını talep etmek hukuka saygısızlığı itiraf etmektir.
Başbakan'a ben '29 soruya tek cevap Einstein bile cevaplayamaz demiştim. O da diyor ki "senin tutarsızlıkların karşısında Einstein izafiyet teorisini rafa kaldırırdı. Ne demekse. İzafiyet teorisini anlamak Başbakan'ın esprisini anlamaktan daha kolay... Başbakan'ın tüm siyasi hayatı tutarsızlıkla dolu. Gömlek değiştirmiş, daha dün ABD'ye gitmeyeceğim demiş, ABD'ye gitmiş... büyükelçiyi geri çektim demiş sonra göndermiş...Bu insan nasıl olur da benim gibi tutarlılığı çok önemli sayan bir insana nasıl söyler anlamak mümkün değil.
Başkanlık sistemi tartışılıyor. Bu tutarsızlık denince hatırlatmak istedim başbakanın bir süre önce yaptığı açıklama: "Başkanlık sistemi ABD emperyalizminin bize dayatması" O konuşması bizim elimizde var. Daha neler söylemiş neler? O zaman ABD emperyalizmi de diyormuş başbakan. Şimdi pek buna tanık olmadık. Bu tabii başbakanın tutarlılığın bir yansıması olmalı. Laf ola beri gele. Bu başkanlık tartışması boş bir sözdür. Hiçbir anlamı yoktur. Demek ki hayal dünyasında bir başkanlık hayalini gönlünde yaşattığını görüyoruz. Başbakanın Türkiye'ye yeni bir sistem dayatması mümkün değildir. Önümüzdeki seçimde başbakan bu rüyayla kendisini oyalamaya devam edebilir ancak görünen şudur ki önümüzdeki dönem başbakanlık dönemininin hesabını veren biri olacaktır.