Ali Ağaoğlu siyasetten ekonomiye ve özel yaşamına kadar pek çok soruya açıklıkla yanıt verdi.
İşte Ağaoğlu’nun birbirinden ilginç cevapları...
-İktisatçılar gayrimenkul balonundan söz ediyorlar....
Talepte hiç eksilme yok. Alım gücüyle ilgili sorun var. Mevcut konutların yüzde 50’sini yıkıp yenisini yapmamız lazım. Herkes ilk fırsatta yeni bir konuta geçmek istiyor. Fiyatlar maliyetlerle orantılı. Ortalama gayrimenkul metrekare satış fiyatı 3 bin lira; inşaat maliyeti 1500 liraysa, 1000 lira arsadan geliyor. Rolls Royce’a biniyoruz ama çok kârlı bir iş yapmıyorum. Konut kredileri milli gelirin yüzde 4-5’i. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 75’in üzerinde. Kredilerde balon yok. Nerede problem var? Konut fiyatlarına erişimde… Ne üretimde fazlalık var, ne talepte... Türkiye’de gelir dağılımı adil olmadı. Bu döngüyü kırmanın tek yolu, kişi başına geliri 25 bin dolara çıkarmak. Son 2 yıldır tıkandık kaldık.
-İstanbul pahalı mı?
Devletin arazi üretmesi lazım. Bağdat Caddesi’nde 10 daire yapıyorsun, 8’ini mal sahibine veriyorsun. Böyle bir şey olur mu? Arsa fiyatları düşmediği için, emlak fiyatları da düşmez. İstanbul’un en az 50 tane daha 5 yıldızlı otele ihtiyacı var. 150 milyon yolcu kapasiteli havalimanı yapıyoruz. Ümraniye’de, Samandıra’da otelimiz var. Basın Express Yolu’nda yaptık ama içini yapmak için bekliyoruz. İstanbul’da yatırımın geri dönüşü 20 yıl. Ekonominin canlanmasını bekliyorum. 8 tane daha yerim var, bekliyoruz.
Yabancılar memnun mu? Oturma izni nedeniyle sorun yaşıyorlar diye biliyorum...
Suudi Arabistanlı dostumun Riyad’da 50 bin metrekare evi var, “Aksaray”dan daha büyük. Cidde’de de var. My World Europe’da 250 metrekare dairede oturuyor. “Hayatımda en mutlu olduğum ev burası” diyor. Tek eşli, karısına da âşık, Edi ile Büdü gibi yaşıyor. Birkaç daire de yardımcılarına aldı… Siyaset iradesini koyuyor, kanun çıkartıyor ama bürokrat 50 sene geride. Oturma müsaadesi için karakola müracaat ediyorsun, 3 ay sonrasına randevu veriyor. Böyle terbiyesizlik olur mu?
‘Hep devleti suçluyoruz STK’lar doğru çalışmıyor’
-Siyasi liderlerin yüzüne “Padişah gibisiniz” gibi yüksek perdeden eleştiriler getirebilen bir Sakıp Sabancı bugün yaşasaydı, konuşmaz mıydı?
Zor konuşurdu...
-Neye bağlıyorsunuz? Devlet cezalandırır diye mi korkuluyor?
Devletin gücü büyük tabii... Maliye’nin benim şirketimde ofisi var! Hep devleti suçluyoruz; bugün STK’ların hiçbir tanesi doğru çalışmıyor ki... Bugün TOBB masaya yumruğunu koydu mu, ses getirmesi lazım. Hepsi sendika ağaları gibi. Yemek kulübüne bile üye değilim...
-İş dünyası örgütlerinden üye olmanız için davet alıyor musunuz?
Hepsinden.
-TÜSİAD’dan da mı?...
Yok ondan almadım. 77 milyon Danimarka nüfusu, STK üye sayısı 70 milyon. Demokrasi istiyorsak, örgütlü toplum olması lazım. Siyasete kayacak ama bizde örgüt demek, “cemaat” demek oldu...
Sektörel sorunlarınızı ortaklaştırmak, çözüm yolları bulmak için işadamları ile bir araya gelmez misiniz?
Geliyoruz ama, ben netice odaklı insanım. Herkes ağlıyor. Kimse ortada yok. Nasreddin Hoca’nın fil hikâyesi gibi...
-İş güvenliğinde, inşaat sektörünün sicili olumlu değil. Neden?
Trafikte daha çok ölüyor. Büro işleri için patron 10 lira sigorta primi ödüyor, ben inşaat sektörü riskli olduğu için 13 lira ödüyorum. Maden birinci, inşaat ikinci sırada riskli sektördür. Patron da bunun payını ödüyor. Maalesef eğitim düzeyi düşük, Almanya’daki işçi kadar bilinçli değil. Sen patron olarak istediğin tedbiri al; bir de adam kendi hayatını koruyacak. Patronlar hedef haline geliyor. Devlet denetlesin. ...
-İşyerlerinizde, iş güvenliği kavramı ne zamandan beri önemli olmaya başladı?
Baştan beri sahibiz. Bir şantiyemde iş güveniliği kadrom 135 kişi. O şantiyede 4 bin kişi var. 4 bin adamın başına 4 bin güvenlikçi koyamam ki, eğitim veriyoruz ama adamın alma kapasitesi yok. “Allah korur” diyor. Emniyet kemerini bağla, öyle korusun…
"SEÇİMDEN SONRA TAŞLAR YERİNE OTURUR"
-Ekonomide işler nasıl, 2015’i nasıl görüyorsunuz?
Son iki yıldır ülke gündeminde ekonomi yoktu. 2015’te seçimler var, ondan sonra taşlar yerine oturur. Bürokrasinin başı yok. Seçimlerde de sürpriz görülmüyor. Türkiye siyasi istikrarını koruduğu sürece aydınlık geleceği var.
-Şu anda arazi topluyorsunuzdur...
30 bin konut yapacak arazi stokum var. İstanbul’da arsa ana hammaddedir. En kötü yerde inşaat maliyetinin yüzde 50’si arsadır.
‘BAKANLIK KAPISINDAN GİRMEDİM KİMSENİN ADAMI DA OLMADIM’
-Müteahhitlerin siyasi çevrelere ilgisi malum. Sizin ilişkileriniz nasıl?
Şunu söyleyeyim: Rahmetli Özal’la, Yılmaz’la, Çiller’le, Demirel’le samimiydim. O dönemde bakanların hepsi ile samimiydim. Hayatım boyunca hiçbir bakanlığın kapısından girmedim. Kimsenin adamı da olmadım, Hiçbir ekibe girmedim.
-Bakanlar kapınızdan girdiler mi?
Çoook, hepsi... Hepsi arkadaşım. Başbakanlarla da çok samimi görüşürüm. Hâlâ keserin ucu ile para kazanan bir adamım. Liberal görüşlü, sağ görüşlü bir adamım. Özal’cıyım. 1980’lerde toplu konut patladığı zaman en fazla inşaat yapan adam benim.
-Sermaye el değiştirdi mi?
Varsa da, o ben değilim. Helikopterle Bodrum’a tatile gitmişim, sene 1988. O zaman kimde vardı helikopter?
‘YABANCILARA SATILAN 5 BİN KONUTUN 2 BİNİNİ BEN SATTIM’
-Yabancı talebi sürüyor mu?
Acayip talep var. Son 2 senedir ekonomi artık gündem maddesi değil. İç piyasada bekle-gör politikası var. Yabancıların ilgisi ile konut satışlarında “eksi”den büyümeye geçtik. Körfez ülkelerinden talebin oluşmasına çok önemli katkı yaptım. Başka projelerde de yabancıya satılan her dairede payım var. İç talep eksikliğini dış pazarla doldurdum. Körfez ülkelerine, son 2.5 yılda 1.5 milyar dolar tutarında konut sattım ve bu dövizi ülkenin kasasına soktum. Son iki yılda sektörde yabancıya yapılan toplam 5 bin adet dairenin 2 binini biz sattık.
-Gayrimenkul alacaklara ne önerirsiniz?
Buzdolabı alırken gösterdiğin hassasiyeti, konut alırken niçin göstermiyorsun. Firma kim, arsası var mı, ruhsatı var mı? Ödeyebileceğin kadar borçlan. Taksitle alsın, parası kenarda dursun. Yüzde 70-75 kredi imkânı veriyoruz, yüzde 45 borçlanıyor.
‘GÖRGÜSÜZLÜK ZEVK VERİYOR’
-Bu köşk sanırım en sade döşenmiş eviniz…
Evet, burası ev, ev… Ataşehir’de bir ev yaptım çok enteresan. Arap misafiri gezdiriyordum; 10 milyon doları vardı, çek git dedim. Kremlin Sarayı’ndaki ihtişam… Oradan daha fazla işleme var. Tavanlar yüksek, 5 metre; görgüsüzlük diyelim...
-Görgüsüzlüğü seviyor musunuz?
Abartı yanı, tavandan perdelere kadar...
-Ama görgüsüzlük olarak tarif ediyorsunuz?
Zevk alıyorum…
-Zenginin biri size gelip bana ev yap demedi mi?
Proje geliştirmeden para kazanıyorum. Keserin ucuyla... Ne teklifler geliyor. Gireceksem büyük girerim. 50-60 milyar dolarlık. Yapacağım da. Sonra açıklayacağım.
"Sokağa çıkayım benimle fotoğraf çektirmek isteyenlerden 50 dolar para alayım, zengin olurdum. Tokalaşmayı haram sayan kadınlar bile bana sarılıyor kocası resmimizi çekiyor. Çünkü çok samimiyim ve bana güveniyorlar. Yeni vizyona giren Kerem Çakıroğlu’nun “Olur Olur” filminde küçük bir rol aldım. Orada göreceksiniz kendime küfür ediyorum. Ben rahat bir adamım kimseden gizlim saklım yok."
KÖŞKTEKİ TEK KİTAP: ŞAHANE HATALAR
Ali Ağaoğlu, evinde terastan sonra en fazla zaman geçirdiği yerin yatak odası olduğunu söylüyor. Kıyafetlerini gösteriyor. “En çok arabalara ve kıyafete para harcarım. Güzel giyinmeyi severim. Bunlar giysilerimin yüzde 10’u değil.”
Diğerleri nerede?
“6 evim var, hepsinde…” “En çok hangi evde kalıyorsunuz?” diye soruyorum. “Burada. Haftanın en az 4-5 günü buradayım” diyor.
-Ağaoğlu’nun denklemi her sevgiliye ayrı ev galiba?
“Evet, herkes memnun…” Kleopatra’nın dinlenme koltuğu olarak bilinen josefinin tam üzerinde, İsmail Acar’ın Harem Ağası tablosu duruyor.
“Bu evde bir tek bu tabloyu ben seçtim” diyor. Haremde çıplak 5-6 kadının resmedildiği yağlı boya tabloya beyaz çizgilerle modern kadınlar oturtularak, üç boyutlu efekti verilmiş. “Sanat değeri taşıdığını düşünmüyorsunuz herhalde, ressam size çalışmış!” diyorum.
“Ben sanattan anlamam, antika merakım yoktur, taze severim” derken genç sevgilisi Hazal Mesudiyeli’yi işaret ediyor. Mesudiyeli, halinden memnun. Sohbet boyunca sigara üzerine sigara yakıyor, sessizce Ağaoğlu’na refakat ediyor.
-Ona dönüyorum: Ağaoğlu size elinde çiçekle gelir mi?
“Çiçek koparır. Romantiktir ama belli etmiyor” diye yanıtlıyor. Dobralık iki sevgilinin ortak özelliği sanırım. Bende daha çok sigara içmek ve özgür olmak için evden kaçıp arkadaşlarına giden küçük kız izlenimi yaratıyor. Sohbet sırasında arkadaşım Serkan Akkoç fotoğraflar çekiyor. Ağaoğlu’na dönüp, eline son okuduğu kitabı alıp josefin koltuğuna uzanmasını öneriyorum. Zira evlerini teker teker gazetecilere açıp öyle çok resim verdi ki, hepsi de lüks ve zenginliği anlatan karelerdi… Başka bir dünyası var mıydı?
Samimi bir ifadeyle duraksıyor. “Üzerimde takım elbise ile koltuğa uzanmak tuhaf değil mi?” diye soruyor. Haklı. Ben de artık çekimi Türk filmleri boyutuna taşıyıp “O zaman ropdöşambır giyseniz” demiyorum, mevcut haliyle uzansın yeter. Kırmıyor, ama bu kez de başka bir engel çıkıyor:
“Ben çok az kitap okurum, evde yoktur sanırım.” Neyse, yatak odasındaki çekmecelerin birinde, “Şahane Hatalar” diye bir kitap buluyor, alıyor eline ve koltuğa uzanıyor…
3 SORU-CEVAP
‘Kadına değer veririm, gecelik ilişkim olmaz’
-Bir kız sevmiştim, hikâyeniz oldu mu?
Karşılıksız aşk acısı… Âşık olmuşumdur ama, köşede yedek oyuncu hiç kalmadım. Neşeliyim, espriliyim… Kadınlar yalnızca zenginlik aramaz. Büyük hanım, ortanca hanım, cici hanım; başkası deseydi uçururlardı...
-Bana da sempatik gelmiyor. Peki kadınlar ne ister?
Neden? Kadınlara değer veriyorum, gecelik ilişki yaşamıyorum, gizli saklı işim olmaz. Elinden tutuyorum. Bana çapkın diyorlar; öyle olsam İstanbul’u tespih gibi dizerim. Oturup sohbet edip keyif almıyorsam kimseyle birlikte olmam. Birçok adam ücret karşılığı gece yatıp kalkıyor, kimse duymuyor. Çapkınlığı kabul etmiyorum.
-Parayla elde edilemeyecek bir şey var mı?
Babamın sözü; parayı başının üstüne alırsan seni çökertir, ayağının altına alırsan yüceltir. Parayı adam gibi kullanırsan araçtır, değeri vardır.