Anayasa Mahkemesi Üyesi Prof. Dr. Engin Yıldırım, 24 Eylül 2013’den sonra toplumsal olaylar nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruların arttığını söyledi.
Türkiye Barolar Birliği (TBB), Ankara Barosu ve Manisa Barosu işbirliğiyle Manisa Adalet Sarayı Konferans Salonu’nda düzenlenen ‘Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru’ konulu konferansta konuşan Anayasa Mahkemesi Üyesi Prof. Dr. Engin Yıldırım, Anayasa Mahkemesi’ne şu ana kadar 17 bine yakın bireysel başvuru yapıldığını bildirdi. Yıldırım, bunlardan 7 bine yakın bir kısmının sonuçlandırıldığını kaydetti. Bunun çokta az bir oran olmadığını dile getiren Yıldırım, “İyi sayılabilecek bir oran ve ihlal başvurusu zannedersem 100’ü geçmedi. Hangi konular daha ziyade bize geldi. Kamuoyuna da malum olduğu üzere adil yargılanma hakkı. Uzun tutukluluk, uzun yargılanma ilgili meseleler, başvuruların önemli bir kısmını ifade etmekte. İkinci sırada mülkiyet hakkı görülüyor.” dedi.
Toplantı hak ve hürriyeti konusunda bireysel başvuru talebinin 24 Eylül 2013’e kadar hiç olmadığını ve sıfır olduğunun altını çizen Yıldırım, “Yani aşağı, yukarı ilk bir yılında bu sistemin bu konuda hiçbir şikayet gelmemiş. Sonra bir anda 102 tane şikayet olmuş. Bunun ana nedeni de yaşadığımız muhtemelen toplumsal olaylar, Gezi olayları ve onunla ilgili hususlar.” diye konuştu.
Yine ilk bir yılda düşünce, din ve vicdan hürriyet konusunda hiçbir başvuru yokken, yine 24 Eylül 2013’den sonra o tarih itibariyle 100 başvuru yapıldığını aktaran Yıldırım, bu başvurunun bir anda geldiğini ifade etti. İşkence ve eziyet yasağı konusunda da hiçbir başvuru yokken, yine 24 Eylül 2013 tarihi baz aldığımızda 159 başvuru olduğunu dile getiren Yıldırım, “Bunlarda yine bu toplumsal olaylardaki davranışlarla ilgili. Yaşam hakkı ihlalleri iddiaları yine bu dönemde 404 başvuru olmuş. Bir başvuru da birden fazla hak ihlali iddiası olabilir. Bu sadece yaşam hakkını sadece veya diğer haklarla birlikte içeren başvuru sayısı. Temel hak ve hürriyetlerin korunması, kişi hürriyet ve güvenliğiyle ilgili başvuruların ana başvuru kaynağı olduğunu görüyoruz. Bunları şunun için anlatıyorum. Biz ilk başlarda adil yargılanma, hakkıyla ilgili ihlaller gündemdeyken, son birkaç aydır benim gayri resmi edindiğim intibaya göre ifade özgürlüğüyle ilgili ihlal iddiaları artmaya başladı. Bunların mahkemelerin ilgili birimleri istatistiksel olarak yol sonunda açıklayacaktır.” şeklinde konuştu.
Bireysel başvuruyu aslında dünya sistemine sokan Federal Alman Anayasa Mahkemesi olduğunu belirten Yıldırım, “Burada 1940 yılından itibaren uygulanmaya başlanıyor. Anayasa’da başta yok. Özellikle 1950’li yıllardaki uygulama sonuçları toplumu ve diğer organlarını memnun ettiğinden 1962 yılında Federal Almanya Anayasası’nı bu konuluyor. Yani Anayasa hükmü olmadan Almanya’da bu başlamış. Bunun dışında en iyi uygulandığı ülkelerden biri de İspanya ve Güney Kore. Özellikle Almanya ve İspanya Anayasa Mahkemesi’nde yılda ortalama 10 bin civarından, belki 10 binden biraz daha fazla bireysel başvuru yapmakta ve başvurularda kabul edilememezlik oranı yaklaşık yüzde 97, yüzde 98’lerde dolanmakta. Yani Alman Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 10 bin, 11 bin başvurunun kabaca 150 civarı kabul edilebilir bulunmakta.” dedi.
Yıldırım şöyle devam etti: “Bireysel başvuru sisteminin başarılı bir şekilde işleyebilmesi için yüksek bir kabul edilememezlik oranına ulaşması lazım. Tabi bu eleştirilebilir ki, bireysel başvuru Türkiye’de 23 Eylül 2012 yılında başladıktan sonra ilk bir, bir buçuk yıl içerisinde neredeyse ihlal kararı çok az verildi ve bu akademisyenler tarafından, kamuoyu tarafından da eleştirilmeye başlandı. Burada kabul edilememizlik oranının sistemin başarısı için yüksek tutulması gerektiğini söylerken, bireysel başvuruyu bir hak arama olarak engellemek amacının olmadığını vurgulamak istiyorum. Burada gereksiz başvuruların, bir tür süper Yargıtay, süper Danıştay anlamına yol açabilecek başvuruların kanun kapsamında olmayan haklarla ilgili başvuruların güzel bir filtreleme sisteminden geçirilerek elenmesi lazım. Ve konunun hakikaten Anayasal açıdan önemli bir unsur olması lazım. bizim kararlarımızda işte kişi yönünden yetkisizlik, konu bakımından yetkisizlik, zaman bakımından yetkisizlik car. Şu ana kadar hiç bildiğim kadar yer ve mekan bakımından yetkisizlik verilmedi. Başvurulu yollarının tüketilmemiş olması var. Diyelim bunların hepsine bir başvuru geçti, en son önemli bir eşik var. Açıkça dayanaktan yoksunluk meselesi. Burada dilekçenin gerçekten çok iyi hazırlaması lazım. Yani neden bir hakkın ihlal edildiğinin özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atıf yaparak belki daha önceki bireysel başvuru kararlarına mahkemenin verdiği atıflar yaparak desteklenmesi, kuvvetlenmesi gerekiyor.”
Konferansa Anayasa Mahkemesi Üyesi Prof. Dr. Engin Yıldırım’ın yanı sıra Anayasa Mahkemesi Üyesi Celal Mümtaz Akıncı, Anayasa Mahkemesi Üyesi Hicabi Dursun, Yargıtay 1. Hukuk Daire Üyesi Sami Sezai Ural, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Ersoy Kontacı ve Ankara Barosu Avukatı Tülay Bekar katıldı.