Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Bizim vazifemiz devleti ele geçirilmesi gereken bir unsur olmaktan çıkarmak, devletin merkezinde toplanmış imtiyazları millete tevdi etmek, milletle paylaşmaktır" dedi.
Kurtulmuş, Vilayetler Evi'nde düzenlenen "Valiler Buluşması"nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de bazı alanların güçlendirilmesi gerektiğini belirterek, bu kapsamda ilk sırada parlamentonun olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, 1982 anayasasının millete karşı, milleti hizaya getirmek için yapıldığını dile getirerek, bazı değişiklikler yapılmasına rağmen bu anayasanın ruhu ve felsefesinin hala durduğunu aktardı.
Bu ruhun ve felsefenin değiştirilmesi mecburiyeti bulunduğunu anlatan Kurtulmuş, "1982 anayasası güçler ayrığı prensibi üzerine değil, güçler parçalanması prensibi üzerine oturmuştur. En stratejik nokta burasıdır. Yasama, yürütme ve yargının hepsi parçalanmış, bunların hepsinin milletle olan bağı kopartılmıştır. Anayasanın bu yapısının güçlendirilmesi için, güçlü bir parlamentoya ihtiyacımız var. Yasamanın çok kuvvetli, çok güçlü, çok etkin bir hale getirilmesi, bunun için bir takım yasal ve yapısal değişikliklere gidilmesi mecburiyeti var" ifadelerini kullandı.
-"Milletvekili, yasama işçisi vaziyetinde"
Kurtulmuş, milletvekillerinin Türkiye'nin idari sistemi içerisinde en zayıf halkalardan birini oluşturduğunu vurgulayarak, "Milletvekilinin, herhangi bir şekilde yazışma yetkisinin dahi bulunmamaktadır. Yerine göre, 70- 80- 100 bin oyla seçilmiş birisinin aslında idari mekanizma içerisinde esamesi yoktur. Maalesef milletvekili bir yasama işçisi vaziyetinde hareket etmektedir. Milletvekilinin icra gücünün artırılması için milletvekili yasanın çıkarılması ve milletvekilinin tesir gücünün artırılması için seçim sisteminin mutlaka değiştirilmesi zaruridir" değerlendirmesinde bulundu.
Güçlü milletvekilinin, Türkiye'de demokrasinin teminatı olduğunu bildiren Kurtulmuş, siyasi partiler ve seçim yasalarını değiştirerek, ülkenin demokratik reformunun daha ileriye götürülmesinin önemine vurgu yaptı.
-"Başkanlık sistemi esaslı yeni bir anayasa"
Kurtulmuş, güçlendirilmesi gereken bir diğer alanın da yürütme olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Maalesef yürütme- yasama- yargının birbirinden uzak olması, ayrı olması ama yürütmenin de belli bir takım kısıtlar içerinde hareket etmesi 12 Eylül'ün temel mantığıydı, o günkü darbenin temel mantığıydı. Aynı mantık devam ediyor çünkü anayasa değişmedi. AK Parti iktidarının ilk yıllarında başbakanlık müsteşarı, önemli bakanlıkların müsteşarı vekaleten görevlerini yürütmek zorunda kaldı. Çünkü üçlü kararnameyle hangi atamayı yaparsanız yapın, Sayın Ahmet Necdet Sezer'den, cumhurbaşkanlığından geri dönüyordu. Halkın özlemle beklediği bir çok değişiklikler ise üst yargıdan geri döndü. Çünkü sistem böyle dizayn edilmişti. Şimdi Türkiye'nin başkanlık sistemi esaslı yeni bir anayasaya geçmek mecburiyeti vardır. Başkanlık sistemi esaslı bir anayasa tartışmasını gündeme getirdiğimiz zaman birileri diyor ki 'diktatörlük mü istiyorsunuz? Şu anda Türkiye Cumhuriyeti anayasasındaki cumhurbaşkanlığı yetkileri, diktatörlük benzeri bir mantıkla kaleme almış yetkilerdir. Şu anda zaten bizim istediğimiz bunun daha demokratik bir hale gelmesidir. Ama yürütmenin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti Başkanı'nın etkin bir yürütmeyi yürütebilmesidir. Başkanlık sistemi derken, etkin bir yürütmenin sağlanabilmesi için başkanlık sistemini esas alan bir anayasal reformu zorunlu görüyoruz."
Kurtulmuş, bütün bu reformlarını gerçekleştirerek, Türkiye'yi, daha iyi yönetilebilir ve denetlenebilir, milletle devletin daha iyi bütünleştiği bir ülke haline getirmeyi amaçladıklarını söyledi.
-Ganayim sistemi örneği
Osmanlı'daki Ganayim sistemini örnek gösteren Kurtulmuş, "Halk tarafından seçilen, göreve geldiği zaman kimle çalışacaksa onunla beraber gelsin, görevden gittiği zaman da onunla beraber gitsin. Müsteşar, müsteşar yardımcısı, belli seviyeye kadar. Türkiye, bunu da içerecek kamu reformlarını yapmak, gerçekleştirmek mecburiyetindedir" dedi.
Kurtulmuş, çocukluğu ve gençliği döneminde bütün siyasi grupların, devleti ele geçirmeye çalıştığını vurguladı.
"Paralel yapının ortaya çıkması budur. Şu ya da bu motivasyona sahip bir grup, 5 kişi, 10 kişi, 100 kişi, bin kişi bir araya geliyor ve devleti ele geçirmeye çalışıyor. Sağdan soldan, dindar, laik. Türkiye'nin en büyük felaketlerinden birisi budur. Devlet ele geçirilmesi gereken bir mekanizma değil, devlet millete hizmet edilmesi gereken bir mekanizmadır. Niye insanlar devleti ele geçirmeye çalışıyor? Cevabı son derece basit. Çünkü Türkiye'de mevcut devlet sistemi bütün imtiyazları merkezde topluyor, 77 milyonla uğraşacağına 100, bin fedaiyle devleti ele geçirdiği zaman 77 milyonu kontrol ediyorsun da onun için. İşte onun için paralel yapı ortaya çıkıyor. Bizim vazifemiz devleti ele geçirilmesi gereken bir unsur olmaktan çıkarmak, devletin merkezinde toplanmış imtiyazları millete tevdi etmek, milletle paylaşmaktır. Türkiye bunu yapamazsa, korkarım ve bunu üzülerek söylüyorum, bu söylediğim adımları gerçekleştiremezse Allah muhafaza Türkiye 1970'lerin kaotik ortamlarına geri dönebilir. Böyle bir potansiyeli barındırıyor. Onun için Türkiye'nin bütün bunları gerçekleştirmesi ve devleti ele geçirilecek bir mekanizma olmaktan çıkarması mecburiyeti vardır."