Haber61 - Haber Merkezi - MHP Trabzon Milletvekili Koray Aydın'ın Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın 2015 Yılı Bütçeleri üzerinde MHP Grubu adına TBMM Genel Kurulu’nda konuşma yaptı.
İşte Aydın’ın konuşması
Sayın Başkan Değerli Milletvekilleri,
Milli Savunma Bakanlığı ile Savunma Sanayi Müsteşarlığının 2015 Yılı bütçesi üzerinde MHP grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin savunma ve güvenliğinin temelidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi:“Ordumuz Türk birliğinin, Türk vatanseverliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin çelikleşmiş bir ifadesidir.”
Ordumuza ayrılan mali kaynak, temin edilen araç, gereç, silah ve mühimmat elbette önemlidir, ancak daha önemli olan insan kaynaklarıdır.
Dünyanın en güçlü silahı, ölümü göze almış akıllı, sağlıklı ve moralli insandır.
Askerimizin morali ve mücadele azminin yüksek olması için, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanması son derece önemlidir.
Daha önce defalarca ifade ettik, her defasında birkaç kesime dönük olarak yapılan askeri personelin özlük haklarına yönelik düzenlemeler, kısmi iyileşme sağlasa bile adaleti sağlayamamıştır.
Askeri personelin özlük haklarına dönük düzenlemelerin yamalı bohça mantığıyla yapılması, sorunu içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Bu gün Subaylarımız mutsuz, Astsubaylarımız umutsuzdur.
Astsubay ve Uzman Erbaş intiharları vicdanları kanatmakta, toplumda infiale yol açmaktadır.
Astsubayların sorunlarıyla ilgili olarak parlamentoya verilen araştırma önergeleri iktidar grubunun oylarıyla reddedilmiştir.
Uzman Erbaşlarımızın, Uzman Jandarmalarımızın, Sivil Memurlarımızın, Muharip Gazilerimizin sorunları dağ gibi yığılmıştır.
30 yıl önce o zamanın şartlarına göre çıkarılan Uzman Erbaş Kanunu artık çağın gerisinde kalmıştır. Bu yasanın artık toptan değiştirilmesinin zamanı gelmiştir.
Ama yasal düzenleme gerektirmeyen orduevleri ve lojmanlardan yararlanma, izin, tayin, nakil ve kılık kıyafetlerle ilgili sorunlar yapılacak alt mevzuat düzenlemeleriyle ivedilikle çözülmelidir.
Öte yandan ordu emeklilerimizin ve muharip gazilerimizin sorunlarını çözmek, insani ve vicdani bir görev olduğu kadar, vefanın bir gereğidir.
YAŞ kararlarıyla ordudan ilişiği kesilenlerin özlük hakları iade edilmiş, ancak kararnamelerle ilişiği kesilenler unutulmuş ve mağdur edilmiştir.
Kararnamelerle ordudan ilişiği kesilenlere yargı yolu şeklen açık, ancak fiilen kapalıdır.
Disiplin cezalarına karşı geçen yıl yapılan düzenlemeyle yargıya başvurma hakkı tanınmış, ancak düzenleme geçmiş mağduriyetleri telafi etmemiştir.
Oysa çıkarılan düzenlemelerin kişilerin lehine olması halinde geriye yürütülmesi en temel hukuk kuralıdır.
Şehit ve malul çocuklarına sağlanan kamuda iş imkanından, muharip gazilerimizin çocukları da yararlanmalıdır.
Gazilerimiz arasındaki maaş adaletsizliği giderilmeli, yurtdışına çıkış sorunları en azından kendileri Yeşil Pasaport kapsamına alınarak çözülmelidir.Değerli arkadaşlar,
AKP iktidarının uyguladığı savunma ve güvenlik politikaları bugün ülkemizi tabiri caizse uçurumun kenarına getirmiştir.
Bugün ülkemizi bekleyen en büyük savunma problemi olarak, şu anda Hükûmetin yürüttüğü “barış süreci” altında yürütülen faaliyetler görülmektedir. Bu ciddi bir güvenlik sorunu hâline dönüşmüştür çünkü yakın zamanda yaşadıklarımız bunun ileride ne tür bir problem olabileceğinin işaretlerini vermiştir. Bu bakımdan da ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Değerli arkadaşlar,
Etrafımız ateş çemberi. Suriye, Irak yeniden şekillendiriliyor, tek hegemonik güç burayı yeni şartlarla yeni bir düzenlemeye tabi tutmuş. Belli ki burada Türkiye’nin bir inisiyatifi yok, dışlanmış, kenarda bırakılmış, değerlendirme içerisine alınmamış; sadece üzerinde sallanılan o büyük kılıç kullanılarak, pasifize edilerek, sadece göçmenleri ağırlayan bir ülke konumuna sokularak bu işin külfeti Türkiye’nin üzerine bırakılmış.Değerli arkadaşlar,
Bu yeniden yapılanma Orta Doğu’da devam eder Türkiye de bu denklemin dışında kalırken esas problem, buna paralel olarak Türkiye’nin de ona uygunluğunun sağlanması için atılan adımların bir baskıyla, zorlamayla Türkiye’ye dayatılmış olmasıdır.
Şunu söyleyebiliriz: Bugün iktidarın yürüttüğü “çözüm süreci” altındaki faaliyet iktidarın projesi değildir, dayatma projedir ve yeniden şekillendirilen Orta Doğu coğrafyasında kurulacak yeni yapılara Türkiye’nin de uygunluğunun sağlanması için zorlanarak Türkiye’nin itildiği bir durumdur.
Değerli arkadaşlar, “çözüm süreci”, “barış”, “anaların gözyaşı dinecek” gibi güzel, masumane, ilk bakışta söylendiğinde herkesin hoşuna gidilerek yürütülen bu faaliyetin Türkiye’yi getirdiği nokta bugün ortadadır. Ne olmuştur?
Değerli Arkadaşlar,
Kabul edelim devlet “Bu politikayı uygulayacağım.” derken doğu ve güneydoğudan çekilmiş, asker kışlaya hapsedilmiş.
Öyle hapsedilmiş ki bahçesindeki direğe asılı Türk bayrağını indirmek için bile “Emir almadık.” diye müdahale edilemez aciz bir konuma ve duruma sokulmuştur.
Polis de karakola hapsedilmiş, sadece toplumsal olaylarda su sıkan, gaz fırlatan ve bununla güvenliği sağlamaya uğraşan bir konuma itilmiştir.
Yani, önleyici, caydırıcı tedbirleri almayan, vaziyeti idare eden bir konuma dönüştürülmüştür.
Değerli arkadaşlar, bunun sonucu acı olmuştur. Şehirler PKK’ya teslim edilmiş, onlar da yol kesmeye, pasaport kontrolü yapmaya, özerklik ilan ettiği bölgelerin etrafını çevirip buralara giriş-çıkışları kontrol altına alarak devlet gücü büyük bir zaafa uğratılmıştır, bunun sonu da acı olmuştur. Çünkü, 6-7 Ekimde yaşadıklarımız yani çok değil, bundan bir buçuk ay önce yaşadıklarımız herkesin kafasına dank etmiştir.
Değerli Arkadaşlar,
6-7 Ekimde yaşanan olaylar Türkiye’nin gelecekte nelerle karşılaşabileceğini göstermesi bakımından ibretlik olaylardır; bu, hafife alınamaz, küçümsenemez. Çünkü, Kobani bahane edilerek şehirlerimizde çok büyük olaylar meydana gelmiş, 50 kişi hayatını kaybetmiş, her şeyden kötü ve acı olan da bunların içerisinde ibretlik diyeceğimiz büyük caniyane olaylarla da karşılaşılmıştır.
Diyarbakır’da hamile olan eşiyle sokağa çıkmış astsubayımıza arkadan yanaşarak kafasının arkasına sıkılan silah, Hakkâri’de 2 askerimizin sivil kıyafetle ve silahsız olarak şehir içerisinde dolaşırken kalleşçe arkadan gelerek kafalarına sıkılan silah, Bingöl’de emniyet müdür muavinine ve komisere yapılan silahlı saldırı, devlete ihtar verme boyutunun hangi vahşiyane bir kalıp içerisine girdiğini ve bunu yapacak insanların da nasıl gözlerinin döndüğünün gösterilmesi bakımından ibretlik olaylardır.
Değerli Arkadaşlar,
Ortalık savaş yerine dönmüş, 50 kişi hayatını kaybetmiş, bu işi yapanlar emir alarak, talimat alarak bunu yapıp, Türk devletine ihtar çekecek boyuta gelmişken bunun gerçek manada bir yorumunun yapılmaması da talihsizliktir.
Bu işin çıplak gözle bakıldığında görüneni şudur: PKK Hükûmete şunu söylüyor, diyor ki; “Bizimle oturdun, anlaştın, her konuda mutabakat sağladık, şimdi bunu hayata geçirme zamanı. Bizi oyalama, bunun gereğini yap” Hükûmet ise bunları duymazlıktan, bu işler de hiç olmamış gibi davranarak Başbakanımız bu işleri “Kamu düzeninin sağlanması gerekir.” gibi bir sözü söyleyip geçiştirmeye çalışmıştır. Bununla ilgili atacağı adımları söylediğinde yine karşı cevap olarak “Yine sokağa döneriz.” tehdidi yapıldığında da “Bu sözlerle krizi tırmandırmanın bir manası yoktur.” diyerek âdeta böyle kuzu postuna bürünmüş, meydanı da kurtlara bırakmıştır.
Değerli Arkadaşlar,
Şunu görmekte fayda var, her şey herkesin gözünün önünde cereyan ediyor. En son İmralı heyetinde bulunan Sırrı Süreyya Önder görüşme yaptıktan sonra sağlanan mutabakatla ilgili olarak gazetecilerle konuşurken çok önemli bir ifşaatta bulundu, gazetecilerin “Bu mutabakat neyi kapsıyor?” sorusuna verdiği cevapta, “içinde özerklik de var, lafı dolandırarak içinde genel affa giden, Öcalan’ın serbest bırakılacağını vadedecek anayasal ve kanunsal değişmelerin” de olacağını söyledi. Bunu televizyonlardan izledik, kendi ağzından televizyonlar verdi ve bunu dinledik. Peki, bundan ne sonuç çıkar?
Bundan çıkan sonuç şu: Şimdi, İmralı’yla yapılan görüşmelerde Hükûmet ile İmralı arasında, dağ kadrosu arasında varılan mutabakat metninin ana omurgasını özerklik oluşturuyor. Ayrıca genel afla Öcalan’ın serbest bırakılacağı ve bütün bunlarla ilgili de kanunsal ve anayasal düzenlemelerin yapılacağı artık kesin hâle dönüşmüştür. Bunun inkârı mümkün değildir çünkü görüşme trafiğinin içerisinde olan bir sayın milletvekili bunu gazetecilerin önünde ikrar etmiştir, söylemiştir, kabul etmiştir. Her zamanki yola saparak bunun gizlenmesi mümkün olmayacaktır.
O bakımdan, buradan bütün vatandaşlarımıza sesleniyor ve söylüyoruz: Bu seçimde, önümüzde yapılacak olan seçimde verilecek her oy Öcalan’ın affına verilecektir, yine verilecek her oy özerkliğe yani Türkiye’yi bölünmeye götüren yola onay manasına gelecektir. Bu bakımdan, bunun müzakerelerinin yapıldığı böyle bir dönemde bu problemin ileride Türkiye’nin başını çok ağrıtacağı 6-7 Ekim olaylarıyla ortaya çıkan tablo bütün Türkiye’ye göstermiştir.
Herkes aklını başına alsın, olayları bu açıdan bakıp değerlendirsin.
Hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlı olması dileklerimi de iletiyorum.