Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın 93'üncü yıl dönümü kutlamaları dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda tebrikleri kabul etti.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Dolayısıyla, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda 29 Ekim Resepsiyonu düzenlendi. Davetli listesinde yer alan Kemal Kılıçdaroğlu resepsiyona katılmayacağını açıkladı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, tebrik töreninde ilk kez bulurken, HDP'nin davetli listesinde olmadığı bildirildi.
Davete katılanlar arasında Siyasiler STK temsilcileri, şehit yakınları, gaziler, sanatçılar, milli sporcular, akademisyenler, askeri, sivil protokol üyeleri, gazeteciler ve medya dünyasından da önemli temsilciler katıldı.
Resepsiyonda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "93. yıldönümüne ulaşmanın gururunu, ve mutluluğunu yaşıyor. Diğer taraftan da 15 Temmuz'da ve terörle mücadelede verdiğimiz şehitlerin burukluğunu, yüreğimizde hissediyoruz" dedi. Erdoğan konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:" 15 Temmuz'da kurşunların hedefi olan kardeşlerim başta olmak üzere, bugüne kadar milletimizin varlık yokluk mücadelesinde, gözlerini kırpmadan canlarını feda eden tüm şehitlerimize, Allahtan rahmet diliyorum. Her bir karışı mübarek şüheda kanıyla mayalanmış olan bu toprakları milletimize vatan kılan şehit ve gazilerimizin, fedakarlığıdır, kahramanlığıdır. Anadolu'nun kapılarını açtığımız, 1071 Malazgirt Zaferi'nden beri, bu coğrafyada tutunmak varlığımızı idame ettirebilmek için, büyük bedeller ödüyoruz. Hiç bir kazanımımız kolay olmadı. Hiç bir zafer bizlere altın tepside sunulmadı. 29 Ekim 1923'te ilan ettiğimiz cumhuriyetimizde Kurtuluş Savaşı boyunca Genci yaşlısı, kadını erkeği ile toprağa düşen canların, Cumhuriyet tüm imkansızlıklara ve zorluklara karşın, Gazi Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yürütülen destansı bir mücadelenin ürünüdür. 93 yıl önce kurduğumuz yeni devletimiz, tarihten silinmeye çalışılan bir milletin, şahlanışının varlığını tüm dünyaya haykırışının sembolüdür. Daha öncede ifade ettim cumhuriyeti bir kopuş olarak değil, bir devamlılık yeni ve daha güçlü bir başlangıç olarak görmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızda anlamını bulan 2200 yıllık devlet geleneğimizin, bu topraklardaki bin yıllık varlığımızın son halkası olarak değerlendiriyorum. Bu geleneğimizin mirasçısı olan aziz milletimin meselenin vatan olduğu her durumda ve her zaman, tıpkı Çanakkale'de ve istiklal harbinde olduğu gibi, canını feda etmeye hazır olduğunu biliyorum. Nitekim 15 Temmuz gecesi, ülkemizin 4 bir yanına yaşanan, kahramanlık hikayeleri, bunun en açık karinesidir"
"ONLAR İSTİKLAL MARŞI'NI TAM MANASIYLA RUHUNA SİNDİRMİŞTİ"
Türk Milletiyle gurur duyduğunu vurgulayan Erdoğan "15 Temmuz'da darbecilere meydanları dar edenler, Seyit Onbaşı'nın, Şerife Bacının, Nene Hatun'un Sütçü İmam'ın ve daha binlercesini sayabileceğimiz kahraman ecdadın varislerinden başkası değildir. O gece en modern silahlara sahip darbecileri bozguna uğratanlar, dilinde duasından, elinde bayrağından yüreğinde imanından başka silahı olmayan vatan evlatlarıdır. Onların elinde silah yoktu. Onlar F-16 tılara binmiyorlardı. Onlar silahlı donanmış helikopterlerle, karşı düşmana yürümüyorlardı. Onlar tankla yürümüyorlardı, tam aksine İstiklal Marşı'mızda olduğu gibi, 'Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın, Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın, Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın , Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın', diyerek göğsünü silahlara siper ediyordu. Onlar İstiklal Marşı'nı tam manasıyla ruhuna sindirmişti. Bu milletin bir mensubu olmaktan hepimiz gurur duymalıyız. Ben milletimle gurur duyuyorum iftihar ediyorum. Ne mutlu bizlere ki rabbim bizlere bu milletin bir ferdi olarak, bu vatanın bir evladı olarak yarattı. İstikamet çizecek çok önemli bazı sorunlarında 15 Temmuz Gecesi cevap bulduğuna inanıyorum. Yıllarca Bürokratik Oligarşinin veya bir avuç seçkinin, kendi mülkü gibi gördüğü bu devlettin, asıl sahibinin millet olduğu 15 Temmuz gecesi bir kez daha tescillenmiştir. O gece, devletinin imdadına yetişen bu millet , bu vatanı ve bu devleti kimseye bırakmayacağını, açıkça göstermiştir. Bu ülkede çobanla sanatçının, amirle memurun, zenginle fakirin oyunun niçin eşit olduğunu o gece herkesin idrak ettiğine inanıyorum" dedi.
"GAZİ'NİN GÜVEN KAYNAĞI, NE TOP, NE TANK NE DE CEPHANEYDİ"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Gazi Mustafa Kemal'in Milli Mücadele'nin maksat ve gayesi tam istiklalini ve kayıtsız, şartsız egemenliğini sağlamak ve sürdürmektir diyerek, ortaya koyduğu hedefi gerçekleştirmek için, tüm gücümüzle çalışıyoruz" ifadelerini kullandı. Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: Milletimizin yıllarca göbeğini kaşıyan adam örneğinde olduğu gibi, ötekileştirilmeye çalışılan kesiminin, toplumun asıl omurgasını teşkil ettiğini, 15 Temmuz'da anlayamayanın kalp gözü mühürlenmiş demektir. Demokrasinin sadece sözünü edip kaymağını yiyenlerin, hiç biri ortada yokken o gece demokrasiye işte milletin bu kesimi, sahip çıkmıştır. 29 gün, 29 gece, demokrasi nöbetleri ile sabahlara kadar, meydanları dolduranlar işte bunun en açık ispatıydı. Bizlere düşen bir daha böyle acı hadiseler, ihanetler yaşamamak için, geride özellikle bıraktığımız bu musibetten, gereken dersleri çıkarmaktır. Bakın Gazi Mustafa Kemal karamsarlığın adeta bir bulut gibi ülkeye çöreklendiği bir dönemde ne diyor; ' Milletimiz çok büyüktür, hiç korkmayalım. O esaret ve zillet kabul etmez. 'Dünyanın en güçlü ordularına karşı Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında Gazi'nin en büyük güven kaynağı, ne top, ne tank ne de cephaneydi. Gazi inanıyorum ki önce Allah'a sonrada karakterine esaret yakıştıramadığı bu millete güveniyordu. Gazi Mustafa Kemal'in Milli Mücadele'nin maksat ve gayesi tam istiklalini ve kayıtsız, şartsız egemenliğini sağlamak ve sürdürmektir diyerek, ortaya koyduğu hedefi gerçekleştirmek için, tüm gücümüzle çalışıyoruz."
"BİZİM İÇİN TEHDİT UNSURU OLAN NE SURİYE'DE, NE IRAK'TA KİMSEDEN TALİMAT ALMAYA İHTİYACIMIZ YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Suriye'yi' ve Irak'ta yaşanan gelişmelere de değinerek şunları söyledi: "Terör örgütlerine, sınırlarımızın hemen yanı başındaki, fitne yuvalarına karşı yürüttüğümüz savaşı da inşallah zaferle neticelendireceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Biz bizim için tehdit unsuru olan ne Suriye'de, ne Irak'ta kimseden talimat almaya ihtiyacımız yok, tahammülümüzde yok. Yapılacak tek şey vardır. Herkes konumunu iyi bilecek. 911 kilometre Suriye'de, 350 kilometre Irak'ta sınırı olan bir Türkiye olacağız, her an oralardan bize bir tehdit yansıması olacak. Biz de bunlara karşı sessiz duracağız. Yok böyle bir şey. Türkiye'nin devlet adamları, siyasetçileri, bürokratları, sanatçıları, sporcuları, işverenleri olarak bize düşen asla ümitsizliğe kapılmadan, inançla azimle çaba göstermektir. Çünkü bu ülke ve millet önüne çıkarılan her türlü badireyi aşacak güce ve dirayete sahiptir"