İlahiyat Fakülteleri’nden felsefe derslerinin kaldırılmasını doğru bulmadığını belirten Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, “İslami bilimler sadece tefsir, kelam, hadise indirgenemez” dedi. İsim değişikliği için de ‘etik açıdan yanlış’ dedi.
İlahiyat fakültelerinden felsefe derslerinin kaldırılması ve İlahiyat fakültelerinin isminin değiştirilmesi kararına Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’den eleştiri geldi. Sın dönemdeki tartışmalarla ilgili konuşan Görmez, İlahiyat Fakülteleri’nden felsefe derslerinin kaldırılmasını doğru bulmadığını belirterek “İslami bilimler sadece tefsir, kelam, hadise indirgenemez. İlahiyatları felsefe, dil toplum bilim gibi diğer bilim dallarına açmak gerekir” dedi. İlahiyat fakültelerinin isminin değiştirilmesiyle ilgili girişimleri de doğru bumayan Görmez, “Bir fakülte ismini, merkezi bir karar ile bir oldu bitti ile değiştirmeye kalkışmak etik açıdan uygun olmamıştır. İlahiyat fakülteleri, kanunla kurulduğu için isimleri YÖK kararıyla değişmez; mevzuat değişikliğine ihtiyaç vardır” dedi.
İsim değiştirerek yön bulunmaz
-Hocam, YÖK 15 Ağustos 2013 günü tartışmalı iki karar aldı. Birisi İlahiyat Fakültelerinin isimlerini İslâmî İlimler Fakültesi olarak değiştirmeyi önerdi. Diğeri de genel felsefe derslerini tamamen kaldırma yoluna gitti. Siz bu değişikliğe katılıyor musunuz?
-Bu ağır sorumluluğu üstlendiğim günden itibaren her fırsatta Türkiye de dâhil bütün İslâm dünyasının yüksek din eğitimi veren müesseselerini, bilim adamı, İslâm âlimi yetiştiren program ve müfredatlarını yeniden gözden geçirme mecburiyetine işaret etmeye çalışıyorum. Ezher, Medine, Pakistan, Malezya İslâm Üniversiteleri ve İran Mustafa Üniversitesi gibi bütün dünyadan öğrenci alan uluslararası eğitim kurumları, Şeriat Fakülteleri gibi fakültelerin hem geçmiş müktesebatı gelecek nesillere güncelleyerek aktarmada, hem çağın meydan okumalarına cevap vermede, yetersiz kaldıklarını tespit etmek için İslâm coğrafyasında yaşanan krizlerde İslâm bilginlerinin içine düştüğü acıklı durumu görmek yeterlidir.
Genel olarak yüksek din eğitimi özelde İlahiyat Fakülteleri meselesi sadece bugünü ve ülkemizi ilgilendiren bir konu değildir. Bu geleceğimizi ve bütün bir İslâm coğrafyasını ilgilendirmektedir. Zira bugün İslâm dünyası büyük bunalımlar yaşamaktadır. Bu bunalımların temeli en az 200 yıllık geçmişi olan bir yön ve istikamet kaybetme meselesidir. Bu yön ve istikamet yeniden ancak bilim, hikmet ve akılla bulunabilir. Fakültelerin isimlerini değiştirerek biz bu yön ve istikameti bulamayız. Derslerin sayısını azaltarak veya çoğaltarak biz bu yön ve istikameti bulamayız.
Bir gün sonra haberim oldu
Şahsen YÖK’ün aldığı bu karardan bir gün sonra haberdar oldum. Köklü ilahiyat fakültelerimizin büyük hocaları tepkilerini bana iletti. Zira YÖK’ün bu kararı Diyanet’le birlikte aldığı gibi yanlış bir duyum almışlardı. Biz Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanımız ve Din Öğretimi Genel Müdürümüzle birlikte YÖK Başkanımızı ziyaret ettik, hem düşüncelerimizi hem de ilahiyat fakültelerinden gelen tepkileri ifade etmeye çalıştık. Ben bu kararı verenlerin iyi niyetinden şüphe etmiyorum. Onların da bir iyileştirme çabası içinde olduklarını biliyorum. Yüksek İslam öğretim ve eğitiminde müfredat ve isim değişikliğine her zaman tabi ki gidilebilir. Ancak bunu doğru bir usul ve yöntemle yapmak gerekirdi. Burada takip edilen yol, yöntem ve usul biraz yanlış ve tartışmaya açık olmuştur.
Oldu bittiyle değişiklik yapılmaz
-Sizce İlahiyat Fakültesi mi yoksa İslami İlimler Fakültesi mi olmalı? Neden isim değişikliği gündeme gelmiştir?
-Aslolan isimler değildir; ilkeler, prensipler, hedefler ve muhtevadır. Nasıl bir medeniyet perspektifi ile dinî bilgiye baktığınız önemlidir. Karşı olduğumuz isme yüklediğimiz olumsuzluk ile kabul ettiğimiz isme yüklediğimiz anlamlar önemlidir. Ve bu mutlaka bilimsel çerçevede tartışılmalıdır. Öncelikle üniversite kapsamında yapılan bu değiştirme düşüncesinin uygulamaya geliş biçimi hem akademik hem de etik açıdan uygun görülmemiştir. Uzun yıllara dayalı bir geçmişi olan alışılmış, gelenekselleşmiş bir ismi değiştirmek bu kadar kolay olmamalı. Hangi gerekçe ile olursa olsun bugüne kadar binlerce kişinin mensubiyetinin olduğu ve hala aynı mensubiyet içerisinde bulunan bir fakülte ismini, merkezi bir kararla bir oldu bittiyle değiştirmeye kalkışmak etik açıdan uygun olmadı. Bu üniversite ve akademinin ruhuna da aykırı. Kaldı ki ilahiyat fakülteleri, kanunla kurulduğu için ve pek çok kanunda atıfta bulunulduğu için bilebildiğim kadarıyla bu fakültelerin isimleri YÖK kararıyla değişmez; mevzuat değişikliğine ihtiyaç vardır. Ayrıca yeni kurulan pek çok fakülteye de değişik isimler verildiğini biliyoruz.
Dini bilgi sadece tefsir, hadis ve fıkıha indirgenemez
-Siz ilahiyata çok kapsamlı bir bakış getirdiniz. Peki bu geniş bilgi alanını ya da bütün saydığınız bilim dallarını kapsayan bir içeriği olmalı mıdır ilahiyatın?
-Bu üzerinde çokça durulması gereken bir konudur. Temel yanlışlık burada yapılmaktadır. Sizin İslam’a, bütün bir İslâm medeniyetine nasıl baktığınızla, onu nasıl tanımladığınızla ilgilidir ilahiyatın içeriğinin ne olması gerektiği sorusu veya sorunu... Yüksek din eğitiminin içeriğini sadece cami hizmeti ve ibadet alanıyla sınırlandırmak isterseniz dinî olanı dar bir alana hasretmiş olursunuz. Halbuki İslam bu ayrımı kabul etmez. Batı’da Hıristiyanlığın Kiliseyle sınırlandırılması tecrübesini İslâm’dan beklemek mümkün değildir. İslâm bilimlerini salt tefsir, hadis, fıkıh ve kelama indirgemek büyük bir yanlışlıktır. Bu geleneksel İslâm bilgi teorileri ve bilimler tasnifiyle de bağdaşmaz.
İslâm’ın özünde din ve dünya ayrımı yoktur. Ahireti kazanmak için dünyayı da kazanmalısınız. Müslümanın bilinci bütün yapıp ettiklerinden dolayı hesaba çekileceğini bilmesi ile şekillenir. Allah’ın afak ve enfüsteki ve Kitabındaki ayetlerini birbirinden ayıramayız. Üzülerek belirtmek isterim ki İslâm’ı böyle parçalanmış bir zihin ve bilinçle tanımlayan bir Müslüman aslında derin bir sekülerleşme etkisindedir.
Dini bilgi bu yüzden sadece tefsir, hadis ve fıkha indirgenemez. Yine maalesef, böyle bir zihin modernitenin Hıristiyanlık içindeki bir kırılma ile oluşturduğu ve dini sadece dini kaynakların metinlerine indirgeyen Protestanlık ile de çok yakın bir zihindir ve bu anlayışın modern dönemde İslâm’daki yorumu olan neo-selefilik ile hemen hemen denk düşer.
Bizi açmazlara sürükleyecektir
-İlahiyat’a “İslâmî İlimler” demek ne anlama gelir? Bunu nasıl anlamalıyız? İlahiyat ile Batıdaki teoloji arasında ne fark vardır?
Bu soruya doğru cevap verebilmek için İslâmi ilimlerden ne kastedildiğine bakılmalıdır. Eğer İslâmi ilimlerden sadece temel İslâm bilimleri olarak adlandırılan tefsir, hadis, fıkıh kastediliyorsa bu kesinlikle yanlış olur. İslâm dünyasında da bu isimle bir fakülte yoktur. Bu anlamda sanıldığının aksine Batı’daki teolojinin karşılığı “ilahiyat” değildir. Aslında bugün “ilahiyat” Batı’daki teolojinin karşılığıdır diyerek “ilahiyat”a karşı çıkanların bizde “İslami ilimler” olarak kabul ettiği çerçeve tam da teolojinin karşılığıdır.
Bakınız, isterseniz geçmişte Nizamiye, İznik ve Fatih medreseleri geleneğinde yetiştirilmesi hedeflenen insan kaynağına bakalım. Bu medreselerden yetişen insan toplumun bütün bilgili insan kaynağını oluşturmak üzere yetişiyordu. Bu kurumların müfredatı “âlim” diye adlandırılan ve topluma her alanda önderlik eden bir zümrenin yetişmesini sağlıyordu. Dolayısıyla bir kere öncelikle şunun bilinmesi, kabul edilmesi gerekir ki, yine modern bir adlandırma olarak görülmesi gereken bugün yapılan adlandırmayla İslâmi İlimler, geleneksel eğitimin sadece bir parçasıdır. Bugün bu parçanın ilahiyat müfredatının neredeyse tamamının yerine ikame edilmek istenmesi bizi oldukça büyük açmazlarla karşı karşıya getirecektir.
Daraltılmamalı, genişletilmeli
İslami ilimler adı altında bugün tam olarak sekülerleşmenin talebi tekrarlanmaktadır. İlahiyat ilimleri, kendi dar alanından kurtarılıp daha disiplinler arası bir yapıya kavuşturulmadıkça din de, insanların gündelik hayatından uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Oysa Kur’an’ın kendisini algılayış biçimi bunun tam zıttıdır. O hayatın içindedir ve hayata, tabiata dair cevaplar vermektedir. İlk dönem ulema da böyle yapmıştır. Bu yüzden ilahiyat ilmini daraltmak yerine onu diğer bilim dallarına açmak, onu içine sürüklendiği açmazdan kurtaracaktır. Elbette ilahiyat ilmi fizik ilminin yerini almamalı, fakat fizik ilminde işleyen kurallara dini bir bakış açısı getirebilmeli ve sünnetullahın işleyiş biçimini yakalayabilmelidir.
İlahiyat ‘ilahlar’ demek değildir
-Peki Hocam, İlahiyat ne demek, sizce hangisi daha doğrudur?
Üzülerek belirtmek isterim ki, ilahiyat mensubu da olan bazı çevreler ‘ilahiyat’ kelimesini ‘ilahlar’ anlamında çevirmekte ve bunun üzerinden spekülasyon yapmaktadır. İlahiyat ‘ilahlar’ anlamına gelmez. Arapçada ‘ilahlar’ anlamına gelen kelime, ‘âlihetun’dür. İlahiyat , İslâm kavramlarını, temel esaslarını, tarihini, kültürünü ve medeniyetini derinlemesine inceleme, araştırma, anlama ve yorumlama anlamında genel bir adlandırmadır. Taşköprülüzâde’nin ifadesiyle “İlahiyat ilmi, ilahi bir ilimdir. Bu ilimde bütün mevcûdâttan bahsedilir. Bu ilmin konusu varlıktır. Gayesi hak olan itikadı elde etmektir. Ta ki bu vesile ile saâdet-i ebediye elde edilsin.” Klasik literatürümüz incelendiğinde görülecektir ki, tabiî ve beşerî ilimlerin birçok alanını ilahiyat kapsamında ele almak ilkesel bir gereklilik sayılmıştır.