Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu'nun, 'Zorunlu din dersi hukuka aykırıdır' kararı veren Danıştay'a yönelik "Bize niye sormadılar" sözleri, yargı çevrelerinde büyük tepki çekti. Bu çıkışı, 'Dinin devlet işlerine ve hukukla düzenlenen alana müdahalesi' olarak yorumlayan hukukçular, "Bu asla kabul edilemez" görüşünde birleşti.
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan'ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin türban kararı sonrası, "Onlar ne anlar, ulemaya sorsunlar" şeklindeki çıkışı hafızalarda yerini korurken, Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun, Danıştay'ın "zorunlu din dersi hukuka aykırı" kararıyla ilgili, "Bize niye sormadılar?" sözleri tartışılıyor. Yargı çevreleri, yargı alanında dinin referans olamayacağını savunarak, olayı "İkinci ulema vakası" olarak nitelediler.
NEREDEN BİLİYOR, BU İKİNCİ ULEMA VAKASI
İdare hukuku profesörlerinden Ülkü Azrak, "Diyanet İşleri Başkanı'nın hukuktan hiç haberi yok. Çıkıp, Danıştay kararının, 'yanlış' olan AİHM kararına dayandığını söylüyor. Yanlış olduğunu nereden biliyor? Danıştay'ın yaptığı, insan hakları ile ilgili bu konuda AİHM'nin kararına dayanarak, bu kararı vermek oldu. Bunu yapmaya da mecbur. Diyanet İşleri Başkanı açıp 90. maddeyi okusun. (Anayasa'nın 90. maddesine göre, İnsan hakları sözkonusu olduğu zaman, İnsan Hakları Sözleşmesi'ne dayanılarak verilen AİHM kararları, bizim kanunlarımızın önünde gelir.) Bu ikinci ulema vakasıdır" dedi.
LAİK ÜLKEDE FETVA DAİRESİ DE OLMAZ
Azrak değerlendirmesini şöyle sürdürdü: "Bütün yargı organları ihtiyaç duydukları alanlarda, bilirkişilerden görüş alırlar. Ama burada o kadar açık bir durum var ki, Diyanet'in görüşüne başvurmaları gerekmiyor. O kitaplar önlerinde zaten. Diyanet İşleri Başkanı, burada haddini aşıyor. Fetva Dairesi var, şeyhülislamlar gibi fetva veriyorlar. Laik ülkede Fetva Dairesi olmaz. Din adamları devlet memuru olmaz. Ama maalesef din görevlileri sınıfı da buna girdi."
İNSAFSIZCA, ÖNYARGILI VE TAMAMEN HUKUK DIŞI
YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ise Hürriyet'e, şunları söyledi: "Bardakoğlu'nun bu şekilde konuşması çok insafsızca, önyargılı ve hukuk dışı. Kararlarına ulusal ve uluslararası hukuksal metinleri referans alan ve tek dayanağı hukuk olan yargı organlarına, hukuksal gerçekleri değil, dinsel kurallar ile bu alandaki kişi ve kurumlardan görüş alınmadığı yolunda 'geçmişteki ulemaya danışılmadığı benzeri' eleştiri yöneltilmesi, dinin devlet işlerine ve hukuk kurallarıyla düzenlenen alana müdahalesi niteliğindedir. Bu durum laik bir hukuk düzeninde asla kabul edilemez."
FETVA ANCAK İSLAM HUKUKUNDA ALINIR
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Ankara Barosu eski Başkanı Semih Güner de Bardakoğlu'nun açıklamasına anlam vermediğini belirterek, şöyle dedi: "Laik bir ülkede zorunlu din dersi olması mümkün değil. Yargının dinle ilgili bir konuda bile Diyanet'ten görüş sorması 'fetva almak' anlamına gelir. Bağımsız yargının fetva alması gibi tutarsız bir davranışı yargıdan beklemek ve yönlendirmek olsa ola İslam hukuku ile yönetilen bir devlette olabilir."
CHP: BU DEMECE BİZ DE ŞAŞIRDIK
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu da, Bardakoğlu'nun açıklamasıyla ilgili, şunları söyledi: "Diyanet İşleri Başkanı, aslında saygı duyduğumuz bilim insanıdır. Kamuoyuna bugüne kadar yansıyan görüşleriyle de oldukça tutarlı bir bürokratik kimlik sergiliyordu. Ama gazetelere yansıyan demeci bizi de şaşırttı. Herhalde Sayın Bardakoğlu, o sabah yatağından farklı bir şekilde kalkmış" dedi.
Erdoğan ne demişti?
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, 15 Kasım 2005'de Danimarka Avrupa Harekátı'nın düzenlediği "Medeniyetlerarası ittifak: Türkiye'nin rolü" konulu toplantı sonrasında, AİHM'in üniversitede türban yasağını onayan kararına yönelik olarak, şöyle demişti: "Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır. Açarsın o dinin mensubuna, Musevi ise o dinin mensubuna, Hıristiyansa o dinin mensubuna sorarsın, bunun dinde gerçekten emredici bir hükmü var mı? Varsa saygı duymak zorundasınız."
Danıştay ve AİHM kararı neydi?
DANIŞTAY 8. Dairesi, gerekçeli kararında şöyle demişti: "İlk ve ortaöğretimde verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır." AİHM, Türkiye'deki zorunlu din dersleri uygulamasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1. Protokolü'nün eğitim hakkını düzenleyen 2. maddesine aykırı bulmuştu. Danıştay bu karara dayandı.