İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon Davası'nda Gizli Tanık Deniz kimliğini açıkladı.Sakık şunları söyledi;
(BÖLÜCÜ ÖRGÜT)
"Öcalan'ın kullandığı ifadeler, sarf ettiği sözler değerlendirildiğinde özgücüne dayanmadığını, gerçek bir Kürt hareketi olarak ortaya çıkmadığını örgütten ayrıldıktan yıllar sonra daha iyi anladım"
"Beni öldürmek istediler. Ben kaçıp cezaevine girdim."
( ESKİ DİYARBAKIR JANDARMA BÖLGE KOMUTANI BAHTİYAR AYDIN'IN ÖLÜMÜ)
"Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu şüphem yok. Paşayı devlet vurdu. Hatta duyduğuma göre vuran asker de öldürüldü. Lice'de çatışma süsü verdiler. Derin devlet vardır. Kimi Ergenekon, kimi derin devlet dedi. Bence ayrımı yok. "
(ÖCALAN VE PERİNÇEK GÖRÜŞMESİ)
İnsanlarla tokalaşmayı bile otoritesine bir leke olarak gören Öcalan'ın Doğu Perinçek ile öpüşmesi, günlerce baş başa bir odada görüşmesi, sonra onu kitaplaştırıp, yayınlaması gibi bir çalışma oldu. Barış elçisi olarak, kardeşlik elçisi olarak geldiğini söyledi.
Orijinal sesi ve görüntüsü duruşma salonunda bulunan ekranlara yansıtılan Şemdin Sakık, mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese'nin sorularını yanıtladı. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, “Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek hakkında beyanlarda bulunmuşsnuz. PKK içinde yıllarca bulunduğunuz söylemişsiniz. PKK ne zaman, nasıl kuruldu, dosyamız sanıklarıyla ilgisi bulunan var mı, PKK’ye nasıl girdiğiniz anlatır mısınız?" diye sordu.
ÖCALAN VE PERİNÇEK GÖRÜŞMESİ
1979 yılında PKK'ya sempati duyduğunu, 12 Eylül darbesinden sonra kendi başına dağa çıkmak zorunda kaldığını anlatan Sakık, "Yurt dışına çıkmam nedeniyle PKK'ya bizzat katıldım. 1978'deki kuruluşunu, sonradan aldığım eğitim neticesinde öğrendim. O sürece ilişkin bildiklerim PKK'nın bize öğrettikleriyle sınırlıdır. Doğruluğu konusunda kuşkularım vardır. Hem Abdulah Öcalan kendisi ifade etmiştir.
Ancak yapılanları, gelişmeleri değerlendirdiğimde, Öcalan'ın kullandığı ifadeler, sarf ettiği sözler değerlendirildiğinde özgücüne dayanmadığını, gerçek bir Kürt hareketi olarak ortaya çıkmadığını örgütten ayrıldıktan yıllar sonra daha iyi anladım" diye konuştu. "Bekaa Vadisi'nde tanık olduklarımdan sonraki süreçte yaşananların bazı konuların aydınlatılmasında mahkemeye yarayabileceğini umuyorum" diyen Sakık, Doğu Perinçek'in PKK ile daha doğrusu Abdullah Öcalan ile olan ilişkilerinden sonra, Perinçek'in çekilmesi üzerine Yalçın Küçük ile ilişkilerinin geliştirildiğini belirtti.
Sakık, "Perinçek, 'Gazeteci kimliği ile geldim' dedi. Perinçek'in Bekaa'yı ziyaretinde ortaya çıkanlar dikkat çekiciydi. İnsanlarla tokalaşmayı bile otoritesine bir leke olarak gören Öcalan'ın Doğu Perinçek ile öpüşmesi, günlerce baş başa bir odada görüşmesi, sonra onu kitaplaştırıp, yayınlaması gibi bir çalışma oldu.
Barış elçisi olarak, kardeşlik elçisi olarak geldiğini söyledi. O güne kadar pos bıyığı, sesi, ifadeleriyle köylü görümünü ile tanınıyor olmasına rağmen Doğu Periçek ile yayınlanan fotoğrafları sayesinde, elinde çiçek, yüzünde gülücük hoş bir önder kişilik olarak kamuoyuna yansıtıldı. Öcalan, bir lider imajıyla sunularak kabul ettirilmeye çalışıldı" dedi.
"BENİ ÖLDÜRMEK İSTEDİLER"
Örgütten ayrılmak istediğini, ayrılmanın da ya öldürülme ya da kaçmakla olduğunu belirten Sakık, "Beni öldürmek istediler. Ben kaçıp cezaevine girdim. Ben bir tane bile örgütçü yakalatmadım. Dava sanıklarından Yalçın Küçük bana 'kahraman' diyordu, şimdi ise 'hayin' diyor. Bir insan 2 gün önce kahraman, sonra nasıl hayin olur. Bu insanın yaptığı birşey olmalı. O zaman, silahlı mücadeleyi üst noktaya götürtmekti. Silahlı mücadelenin devam etmesini istediği için Abdullah Öcalan'a her zaman 'Kardeşim' dedi. Bu yaklaşım hala da devam ediyor" şeklinde konuştu.
"AÇLIK GREVLERİNİN ÖLÜM GREVLERİNE DÖNÜŞEBİLECEĞİNİ SÖYLEDİM"
Sakık, "Açlık grevlerinin ölüm grevlerine dönüşebileceğini söyledim. PKK şiddetinin bir boyutunu da böyle algılamamız gerekiyor. Elbette inkar edilen hakların bunda rolü var. Ben çıkışıyla ilgili değil, gelişimiyle ilgiliyim. Bu günlere getirilmesinde dış güçlerin, Amerika, komşu ülkeler hep vardı. Bunların rolü kadar solcu geçinen, liberal solcu etiketi takanlar, altanlar buna girer. Bunların hepsinin bir biçimde bu şiddetin sürmesinde katkısı vardır. Bunlar benim yorumun değildir" dedi.
BAHTİYAR AYDIN'IN ÖLÜMÜNE İLİŞKİN KONUŞTU
Sakık, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın ölümüne ilişkin de şunları söyledi: "1993 yılında Mumcu cinayetiyle başlayan Bahtiyar Aydın cinayetiyle son bulan, 1994'e de yansıyan cinayetleri ve Türkiye'de yönetim değiştiğini dile getirmiştim. Bu cinayetlerin bir sahibi olması gerekir. Bahtiyar Aydın cinayetini örgütün üzerine attılar. Lice'de helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman Lice yakınlarındaydım.
Etrafımız kuşatılmıştı. Adeta bitiş seviyesindeydik. Telsizler vardı. Askerini telsizleri de vardı. Birbirimizi dinler ona göre hareketlerimizi planlardık. Bir anda telsizden paşa vuruldu diye bir anons geçti. Telsizden Lice'deki dağlık gurubu aradım. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. Bir tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur, dedim.
Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Bunun sayesinde ben o zaman kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Direkt olarak ben sorumlu tutuldum. Bu olay aydınlatılmadı. Birileri cinayet işliyor, birileri de azabını yaşıyor. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Şüphem yok. Paşayı devlet vurdu. Hatta duyduğuma göre vuran asker de öldürüldü. Lice'de çatışma süsü verdiler. Derin devlet vardır. kimi Ergenekon, kimi derin devlet dedi. Bence ayrımı yok. Öteden beri sol çevereler bütün hayellerinin ordu üzerinde kuruyorlar."
SANIKLAR TEPKİ GÖSTERDİ
Tutuklu sanık Aydınlık Gazetesi yazarı Hikmet Çiçek de söz almadan "Propaganda yapıyor" diye bağırdı. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, "Dışarı çıkarmak zorunda kalacağım" diyerek Çiçek'i uyardı. Zekeriya Öztürk de tanık Sakık'ın anlattıklarına tepki göstermesi üzerine duruşma salonundan çıkarıldı. Duruşmaya öğle arası verildi.