HDP Trabzon olayına Nihat Genç yorumu

Trabzonlu Yazar Nihat Genç, Bir süre önce Trabzon HDP’ye destek veren ve açıklama yapan Trabzonlu aydınlara cevap verdi.İşte o cevabı Trabzonlu aydınlar HDP’nin Trabzon’da siyasi faaliyet göstermesini ve Trabzon’da şube açmasının çok demokratik bir hak ol

Trabzonlu Yazar Nihat Genç, Bir süre önce Trabzon HDP’ye destek veren ve açıklama yapan Trabzonlu aydınlara cevap verdi.

İşte o cevabı 

Trabzonlu aydınlar HDP’nin Trabzon’da siyasi faaliyet göstermesini ve Trabzon’da şube açmasının çok demokratik bir hak olduğunu söylüyor ve altına imza atıyorlar.
 
Şüphesiz her parti ülkenin her kasabasında pekala siyaset yapabilmeli ve şüphesiz böyle bir bildirinin altına hepimiz imza atarız atmalıyız.
 
Ancak aynı aydınlardan hayatlarında bir defa olsun HDP’ye dönük ‘etnik milliyetçilik’ ‘demokrasiler için çok tehlikelidir’ uyarısını çoktan yapmış olmaları gerekirdi.
 
Bir aydının öncelikli demokratik görevi etnik ve mezhep milliyetçiliğini red etmektir.
 
HDP’yi ‘etnik milliyetçilik’ konusunda uyarmak öyle kolay bir cesaret değildir.
 
Ama sokakta ota boka tekme tokat saldıran aşırı sağcı çakalları ‘demokrasi’ konusunda uyarmak daha zahmetsiz ve çok fiyakalı bir gösteridir.
 
Aynı aydınlardan PKK’nın arkasına Amerika’yı alıp öğretmenleri öldürmesine ‘bunlar da insan mı?’ diye bir cümlelerini de, duymuş olmak ve beklemek hakkımız.
 
Etnik kimlik dayatanlar insan vasfını aşağılayarak işe başlar gaddarlığın dibine kadar yol alır.
 
Ve sonunda hepsi Apo’nun gaddarlığında hizaya gelirler.
 
Etnik kimliğin tek sığınacağı kabul göreceği yer ‘mezhep kimliğidir’ ve öyle de oldu Süreç’te etnik mezhep kolkola giriverdiler.
 
Etnik kimlik dayatanlar hayatın hiçbir alanında ahlaki bir üstünlük taslayamaz Türkiye örneği dışında…
 
Etnik milliyetçilerin savaşı ‘mezhabadır’.
 
Etnik milliyetçinin kelle kestiği balta aslında yazarların kendi kellesini vurmak için ellerine verilen baltanın kendisidir.
 
PKK vahşi katliamlar yaptıkça susanların bu baltası ülkemizde büyük bir aydın kıyımına yol açmıştır çok geçmeden gözden itibardan düşmüşlerdir.
 
Etnik tartışma başladıktan sonra ne söyleseniz artık karşınızdakinin mağdur bahaneleriyle zorbalaştığını görür tıkanırsınız. Etnik milliyetçilik aydınlarımızı işte bu çıkışsız kör kuyuya tıka basa doldurdu…
 
Etnik milliyetçilik entelektüel bir insanı vasatlaştırıp bir vahşiye dönüştürür.
 
Ki ülkemizde pek saygın okur yazar kitlenin etnik milliyetçilik baltasıyla nasıl vahşileştiğine bolca tanık olduk. Ortalık zibil gibi etnik vahşetin adına özgürlük savaşı diyenlerle dolu.
 
İşte Orta-Doğu… Anadolu’dan Erzincan Sarıçiçek yaylasından coşarak giden Fırat’ın önü etnik kıyımın cesetleriyle tıkandı…
 
Babil kulesi yüz çeşit dilin milletin kulesiydi şimdi etnik mezhep kemikleriyle yeni bir Babil kulesi kuruldu.
 
Milyonlarca on üç on beş yaşında genç kızın kemikleriyle yükselmiş bu kulenin büyüklüğünden hala korkmuş yılmış ve utanmış hiç değiller. Buyurun tutan mı var tam gaz devam edin ‘çok demokrat özgürlükçü’ söylemlerinize…
 
Etrafınızdaki komşuların son otuz yılına bakın Tiflis Beyrut Bosna Bağdat Kerkük hepsi etnik ve mezhep milliyetçilikle hayvanat bahçeleri gibi sokak sokak mahalle mahalle ikiye üçe beşe bölündü ve her birinde etnik savaşlar yüz binlerce komşusunu gırtlağından kesti.
 
Etnik milliyetçilik en derin insanlık krizidir ve herkes bu savaşta yüzünü kimliğini insanlığını kaybeder ve öyle oldu.
 
Modern uygarlığın ve cumhuriyetin kırmızı çizgisi etnik mezhep milliyetçiliği hattıdır.
 
Bu hattı geçenler iflah olmaz. Çünkü cumhuriyet ta ortaçağlarda kudurmuş ve bitmeyen yüz yıllık etnik mezhep savaşlarını aşmak için siyaseten icat edilmiştir ve şimdilik bir arada yaşamak için yurttaşlıktan başka çare de yoktur.
 
Avrupa Birliği dediğiniz yerde etnik ve mezhep milliyetçiliği yasaktır ve özgürlüklerden hiç sayılmaz…
 
Türkiye’de aydınlar bu kırmızı hattı geçenlere yüz verdi önünü açtı ve etnik milliyetçiliği sözüm ona özgürlüklerden saydı…
 
Etnik ve mezhep özgürlüğü Batı’da yoktur diye bir cümleyi yüzlerce aydınımız otuz yıllık sözlü yazılı mesailerine rağmen henüz söylemeye yanaşmamıştır.
 
Batı’nın özgürlükleri birey ve yurttaş özgürlükleridir. Siyaset yapmaya yeltenenler yurttaşların bireylerin özgürlük eşitlik kardeşlik bölüşüm hakları üzerine siyaset yapabilir gerisi cehennemdir.
 
Modern uygarlık hiçbir türüyle ‘ırkçılığı’ kaldıramaz ve hiçbir ırkı övemez ve hiçbir ırkı öne çıkaramaz.
 
Vatan sevgisi başka şeydir ‘ırkçılık’ başka şeydir. Maalesef ülkemizde sözümona aydınlar anne sevgisi gibi çok insani vatan sevgisini dahi ‘ırkçılık’la suçladı ama aynı aydınlar ‘etnik milliyetçilik’ yapanları özgürlük kahramanı ilan ediverdiler.
 
Etnik kimlik siyaseti her topluma ‘kısa devre’ yaptırır.
 
Bu korkuyu herkesin yaşaması normaldir ve doğrudur.
 
Ve şimdi ezbere ve modaya uyup etnik kimlik dayatanların hepsinde ‘devreler çoktan yandı’ iptal oldular… ama hala ‘süreç’ten nemalanan siyasi partilerin oyuncağı kurbanı olmaktan kurtulamıyorlar ve pek rahatsız da hiç görünmüyorlar.
 
Aynı aydınlar birkaç cümle de sokaklara hendek kuranlara seslenmeli sokaklara kurabilirsiniz ama kalplere hendek kuramazsınız diyebilmeli.
 
Bu bildiriyi kaleme alan aydınların bir çoğunu tanıyorum bir çoğu gerçekten değerli isimler bu başka bir konu…
 
‘Etnik kimliğin’ toplumsal tehlikelerini işaret etmek dostluktan öte bir sorumluluktur.
 
Ve etnik siyasi kimliği dillendiren son otuz yılın yazar çizerlerini aklınıza getirin. etnik kimlikten özgürlük savaşı çıkartanların işsiz güçsüz ve esersiz oluşları çok ayrı ama ve çok önemli can alıcı bir noktadır.
 
Ne bildiriler gördük sosyal hayatta iş bulup geçinemeyenlerin son sığınağı olmuş. etnik milliyetçiliği koruyan kollayan yaşatan ‘özgürlükçülüğü’ kimseye bırakmayan nice yazar gördük ‘aslında hiç yoktular’…
 
Sokaktaki çakallara bağırmak kolay. Yazı çizi ve eserlerimizle bir yazarın varlığı sokağı estetize etmektir eserlerimizle önünü almaya çalışırız. Ama asıl bağırmamız gereken yer: Etnik kimliğin kurumsallaştığı yerlere dayılanmak…
 
Birbirimize aile komşu arkadaş olduğumuz bir ülkede etnik kimlik tartışmak dünyanın son günüdür.
 
Sahiden şerbetli bir toplummuşuz.
 
Ve sonunda aldılar derslerini: etnik kimlik konuşanlar artık dinlenmiyor.
 
Etnik kimlik bu şerbetli toplumda provokatifliğini dahi kaybetti.
 
Etnik kimlik tartışanlar PKK’nın kanlı eylemleriyle yolu açtılar ve bir dehşet uçurumundan yürüdüler ve şimdi gördük ki uçuruma yalnız kendileri düştü.
 
Bu bir ‘aydın’ kırımı entelektüel birikimin heder olması ziyandır.
 
Etnik kimliği önce kültürlü okumuş insanlar konuştu ve bugün tartışılan tek konu: kimler niçin konuştu?
 
Ülkeyi kanlı bir iç savaşa götürme planı Amerika’nın bir orta-doğu projesi olduğu kesinleşti.
 
Ve asıl bir aydın için düşünülmesi gereken… Etnik ve mezhep kimliği dayatanlar ömür boyu bir ‘kamp disiplini’ göstermek ve o disiplin içinde yaşamak zorunda.
 
Bu tür bildiriler için kimlerin telefon ettiğini herhalde bilmeyenimiz yok.
 
Etnik kimlik romantik başlayan bir hastalık ve zamanla ‘saplantı’ haline gelir ve ömürleri artık bu saplantıyla nihayete erer.
 
Etnik kimlik hastalığı şöyle gelişir etnik kimlik saplantılı hastalar başkalarıyla başka bir husus konuşamaz hale gelir başka bir konuda artık normal insanlarla iletişim kuramaz ve bir dar çevreye önce mahkum sonra kurban olurlar.
 
Etnik kimlik saplantısı yaşayanlar beceriksizleşir ve beceriksizleştikçe liderin başkanın büyüğün önderin oyuncağı sonra kurbanı haline gelir…
 
İçlerinde ‘başka türlü düşünüyorum’ çıkarsa da aforoz edilip bir posta dayaktan geçirilir. Böyle durumları çokça yaşadık ve kimsenin aydınlara dayak atılmaz bildirisine ya da karşı yazısına hiç şahit olmadık.
 
Etnik kimlikçiler çok geçmeden projeci TV’ler ve ajanlardan başka arkadaş bulamaz hayatları evle TV stüdyosu arasında tek koridora sıkışır.
 
Etnik kimlikçiler çok geçmeden yakın sosyal çevreden seslendirilmeyen .ktir git bakışları almaya başlar.
 
Asıl mağduriyeti etnik kimliğe aşırı vurgunun başlattığını bir türlü göremezler.
 
Çok geçmeden etnik kimlikçilerin etrafında ‘sevgili kardeşim’ diyebileceği kimse kalmaz. Ve hatta ‘bize kardeş’ demeyin diye posta koymaya çoktan başladılar.
 
Düşünce fikir bin çeşit sosyal hayat senden bana benden sana geçen ve zenginleşen bir şeydir.
 
Ama benim Lazlığım kimseye geçmez. Başkasına sızmayan geçmeyen şeyleri bir toplumda ‘aydınlar’ konu edinemez.
 
Etnik kimliğin akrabası tek ders lisedeki ‘beden eğitimi’dir.
 
Kız erkek ayrılır zayıflar şişkolar ayrılar boy beden sıra olunur.
 
Ve en önemlisi tek tip eşofman giyilir.
 
Daha da önemlisi ‘bizim takım’ diye çılgınca alkışlarız.
 
Tuhaf olan şu. Beden dersine girmeden önceki sıra arkadaşlarımız karşı takımda oynamaya başlayınca artık onlar ‘bizim takım’ olmaktan çıkar ‘düşman takım’ olur.
 
Etnik milliyetçilik her sokağı her dersi her sınıfı her mahalleyi işte bu ‘bizim takım’ zehriyle parçalar. Aydınların tek takımı vardır ‘insanlık değerleri’ ve ‘toplumun genelidir’.
 
Bir avuç yazarın erken uyanıp etnik milliyetçilik tuzağından kurtulmasını sağlayan şey şudur: Beden dersinde uygun adım yürürken dahi Safiye Ayla gibi genel değerlerimizi dillendiren muzip arkadaşlarım çok boldu.
 
Sonra bir tarafta Safiye Ayla dinleyenler diğer tarafta Apo dinleyenler olarak ayrıştık.
 
Gözlerimizle görüp yaşadık. Çok geçmeden etnik kimlikçi arkadaşların tek heceli komutlar veren siyasilerle sıkı-fıkı dostluklarını…
 
Sağa dön! Sola dön. Şunu destekle. Şu tavrı alın.
 
Etnik milliyetçilik bir çok aydın arkadaşımızı ‘yanaşık düzen eğitimine’ soktu ve hepsini körleştirdi… Toplu bildiriler toplu imzalar…
 
Bu arkadaşlar sosyal hayattan kovuldu ve çok geçmeden yanaşık düzene girmeden yaşamaları imkansız hale geldi.
 
Ve bir çok aydın aç kaldıkça  yoksulaştıkça düşünce yetileri zayıflar ve düşünemez hale gelir. Bir biyolojik gerçekliktir bu…
 
Sadece karnını doyurabilecek ‘imkanlara’ biat etmeye başlar.
 
Çünkü etnik kimlik siyasetine başladığınızda büyük ekranlar büyük imkanlar büyük şöhretler ve kısa yoldan demokrat ve özgürlükçü olma imkanı önünüze açılır huzura kavuşursunuz.
 
Ve önünüze gelene gidene faşist ırkçı deyip rahat edersiniz.
 
Bu arkadaşlara tavsiyem. Açlıkla geçen birkaç günden sonra. Çift porsiyon bir İskender kebabı yiyin. Doyduktan yarım saat sonra. Aklınıza neşeli şarkılar gelip gelmediğini test edin.
 
Bir yazar önce kendi açlığını test etmeli etnik kimliğini değil.
 
Açlığını test etmeyen yazarlar yavaş yavaş ‘savaş olmadan asla’ düşüncesine inanmaya başlar… Yani ‘kardeşimi öldürmeden asla’nın kurbanı olurlar…
 
Biz yazarlara düşen görev de ‘kendi eserim kendi emeğimle karnım doymadan asla’ safhasında hastayı kurtarmaktır ve sağolsun Aydın Doğan’ın basın ilkeleri bu şansımızı çoktan kaybettik…
 
Son otuz yıl içinde görüldüğü üzere etnik milliyetçilik yapanlar yavaş yavaş Apo’nun iç savaş pratiklerine teslim oldular…  
 
Etnik ve mezhep milliyetçiliği komşularımızda ve bizdeki cehennemin tek sorumlusudur.
 
Etnik kimlik tartışmasının başlatılıp mezhabaya dönmemiş tek bir ülke örneği tarihlerde yoktur.
 
O halde aydınlara düşen ilk görev. HDP’ye ‘neden etnik milliyetçilik yapıyorsun kastın ne?’ sorusunu yüksek sesle sorabilecek cesareti göstermeleridir.
 
Trabzon’un aşırı sağcı galeyancı ruhuna karşı çıktığımız gibi 6-7 Ekim’de bir iç savaş provası elliye yakın insanı bir gecede öldürenlere de birkaç laf edebilmeliyiz.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri