Uluslararası Göçmen Organizasyonu'nun (IOM) istatistiklerine göre 2014 yılında 3 binden fazla mülteci Akdeniz'i geçmeye çalışırken hayatını kaybetti. Bu rakam, 2015 yılının ilk yarısı için 2 binden fazla oldu.
Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Türkiye'nin sığınmacı birçok ülke insanına kucak açtığını belirterek, "Türkiye; insanlık adına çok değerli bir ülke" dedi. Avrupa'nın bu günlerde gerçek bir insanlık sınavından geçtiğini ifade eden Eğilmez, "Kıtaya gitmek isteyen mültecilere karşı, batılı devletlerin uyguladığı ve uygulayacağı politikalar, Avrupa'nın söylemleriyle, pratiğini karşılaştırmak için önemli bir fırsat olacaktır. Türkiye'ye yüzyıllar boyu farklı etnik köken ve dinden gelen sığınmacıların rakamsal boyutları, milyonları aşmış durumda. Göçmenler tabiri daha çok ABD ile ilişkilendiriliyor olsa bile, pratikte bu durum tamamen değişmiş durumda. Göçmenler, sığınmacılar denildiğinde şimdi akla ilk gelen ülke Türkiye'dir" diye konuştu.
"TÜRKİYE DÜNYADA EN FAZLA SAYIDA MÜLTECİYE EV SAHİPLİĞİ YAPAN ÜLKE"
Eğilmez, Türkiye'nin, dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda olduğunu belirterek, "15. yüzyıldan günümüze, zulümden, baskıdan kaçan yabancılara, kapılarını açan Türk devletinin bu alışkanlığı, atalarından gelen kültürel özelliktir. Bu ülke günümüzde de 2 milyondan fazla Suriyeli sığınmacının yanında, Kobani'den kaçan yaklaşık 200 bin Kürt'ü kabul etmiş ve koruması altına almıştır. Bunun yanında binlerce Ezidi de ülkemize sığınmıştır. Bütün bu insanların ihtiyaçları için milyarca dolar harcanmaktadır. Bu durumun dünya tarihinde başka bir örneği yoktur. Bu yıl Nisan ayında bir bot içerisinde 850 göçmen, Akdeniz'de İtalya'ya giderken alabora oldu ve bottaki hemen herkes öldü. Bu trajik olay göçmen meselesini Avrupa'nın politik ajandasında üst sıralara taşıdı. Avrupa başkanları, kıta sınırlarına dayanan ve Türkiye'ye kabul edilen mülteci sayısının neredeyse 10 da 1'i kadar sığınmacı için mültecilerle nasıl başa çıkacakları konusunda kavgaya tutuştular. Tabii ki göçmen krizi, Nisan ayından çok önce kaynayıp büyümeye başlamıştı" dedi.
"IOM İSTATİSTİK RAKAMLARINA GÖRE 2014 YILINDA 3 BİNDEN FAZLA MÜLTECİ AKDENİZ'İ GEÇMEYE ÇALIŞIRKEN ÖLDÜ"
IOM istatistik rakamlarını açıklayan Eğilmez, şunları kaydetti:
"Uluslararası Göçmen Organizasyonu'na (IOM) göre 2014 yılında 3 binden fazla mülteci Akdeniz'i geçmeye çalışırken öldü. Bu rakam, 2015 yılının ilk yarısı için 2 binden fazladır. 2014 yılının sonunda, savaşlar, çatışmalar, işkence, zulüm, tecavüz gibi nedenlerle yerlerinden edilen ve mülteci durumuna düşen insanların sayısı 59 milyonu geçmiştir. Bu da dünya nüfusu için her 122 kişiden birinin mülteci olduğu anlamına gelmektedir. Bu rakamlar, şu andaki tüm mültecilerin yüzde beşinden fazlasının da Türkiye'de olduğunu göstermektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin raporuna göre de son 10 yılın toplamında dahi geçen yılki rakamlara ulaşılmamıştır. Şimdi de Avrupa'yı büyük bir sıkıntıya sokan, Avrupalı devlet adamlarının uykularını kaçıran mülteci rakamlarını inceleyelim. 2015 yılının ilk çeyreğinde, Avrupa'ya yönelik sığınma başvurusu yapanların sayısı 242 bin 75 kişidir. Bunların yüzde 40'ını Suriyeli ve Kosovalılar oluşturuyor. Suriye'den gelen talep geçen yıla göre yüzde 80 artarken, Kosova'dan gelen talepler yaklaşık 17 kat artmıştır. Sığınmacı taleplerinin çoğunluğu 18-34 yaş arası erkekler oluştururken, başvurular arasındaki reşit olamayanların sayısı geçen yıla göre dikkate değer bir şekilde artmıştır."
Atatürk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Savaş Eğilmez, 2015 yılının nisan ayına kadar, Avrupa devletlerinin kabul ettiği mülteci sayısını şöyle açıkladı:
"Almanya; 97 bin 609, Macaristan;39 bin 290, Fransa-İtalya-İsveç; 14 bin 819, Yunanistan-İspanya; 3 bin 509, İngiltere; 2 bin 49. Rakamlarla, ülkemizde bulunan sığınmacıların sayılarını karşılaştırdığınızda Türkiye'nin insanlık için ne kadar önemli bir ülke olduğunu daha rahat anlayabilirsiniz. Bunun yanında yukarıdaki istatistiki durum, Avrupa'nın vazgeçilmez değerleri olan insan haklarının, demokrasinin, barışın sadece kendi insanları için olduğunun yeni bir kanıtıdır."