Haber61 – Haber Servisi – Artvin’de Meydana gelen sel felaketinin ardından muhabirimiz Şükrü Üçüncü TEMA Vakfı Genel Müdür Vekili Mehmet Öztürk ile söyleyişi geçekleştirdi. Röportajımın giriş bölümünde Öztürk, “ Karadeniz Bölgesi, yamaç yağışlarının yaygın olarak yaşandığı bir bölgedir. Haziran-Ağustos dönemi de yamaç yağışlarının en fazla olduğu dönemdir. Dolayısıyla, bu yağışlar bölgede daha önce görülmemiş, hiç beklenmeyen yağışlar değildir. 1929, 1988, 1990 ve 1998 yıllarında Doğu Karadeniz Bölgesinde büyük sel ve heyelan felaketleri yaşanmıştır. İklim değişikliği üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, aşırı yağışların artan bir sıklıkta yaşanacağı ihtimalini gözler önüne sermektedir.”bilgilerine ye verildi.
Öztürk, “ Ancak, bu durum bilinmesine rağmen, bu konuda önlem alınması bir yana, bölgede gerçekleştirilen yol ve HES inşaatları, bitki örtüsünü bozacak, değiştirecek faaliyetler, yanlış planlama, dere ıslah çalışması adı altında derelerin kanallar içerisine alınması gibi müdahaleler sonucunda bölgenin var olan kırılganlığı daha da artırılmış, bunun sonucunda da ağır yıkıma neden olan seller gözlenmiştir.”şeklinde konuştu
Mehmet Öztürk, Kamuoyunun merak ettiği sorulara da cevap verdi.
Şükrü Üçüncü, “Bulut yoğunluğu ve aşırı yağış tespiti yapılmasını sağlayan radar erken uyarı sistemleri bölgede yetersiz mi?”
Mehmet Öztürk, “Sorun radar erken uyarı sistemlerinin yeterli olup olmaması değildir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü bir bölgeye düşecek yağış miktarını ve zamanını hesaplar. Yağışların yamaçlarda sele neden olup olmayacağı, hangi alanların risk altında olduğu, jeoloji mühendisleri ile birlikte afet uzmanlarının konusudur. Dolayısıyla, yağışların bölgede ne gibi sonuçlar doğuracağı, alınabilecek önlemler ise Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın görev ve sorumluluğundadır.”
Şükrü Üçüncü, “ TEMA Trabzon İl Temsilcisi 2009 yılında “Bazı kıyı yerleşimleri Karadeniz Sahil Yolu tarafından baraj benti gibi kapatılması ve suyu tahliye edecek menfez olmadığı için risk altında olduğunu.” İfade etmişti. Bu durum o yıldan beri hala daha risk olarak devam etmekte midir önlem alınmamış mıdır?”
Mehmet Öztürk, “Karadeniz sahil yolunun neden olduğu risk hala devam etmektedir. Yolun yapım aşamasında, suların denize akmasını sağlayacak sistemler aşırı yağışlarda oluşacak yüksek debi düşünülerek yapılmamıştır ve bu tür yağışlarda yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden sahil yolu bir bent vazifesi görerek kıyı yerleşimlerinde su baskının riskini artırmaktadır. Yakın bir zamanda Sürmene’de meydana gelen su baskını da buna bir örnektir. Sahil kesiminde bent vazifesi gören sahil yolu ile birlikte, yukarı havzalarda HES inşaatları, yol yapımları gibi faaliyetlerle yamaçların tahrip edilmesi sonucunda benzer olaylar yaşanmaya devam edecektir.”
Şükrü Üçüncü, “ HES’ler bu bölgede sele mi neden oldu?”
Mehmet Öztürk, “Bölgede, zemin yapımına duyarsız faaliyetler sonucunda yamaçların tahrip edilmesi ve yamaçların yarılması, yamaç dengesini bozmakta ve su ile ağırlaşan toprak heyelana neden olmaktadır. Yamaç tahribatlarının neden olduğu heyelan ve erozyon da selin şiddetini artırmaktadır ve alt havzalarda yığılmalara neden olmaktadır. HES’lerin inşası sırasında da yamaçlar ciddi bir şekilde tahrip edilmektedir. Bölgede ana kayanın geçirgen olmaması, toprağın ağır olması ile birlikte ani ve şiddetli yağışlar meydana gelince sular yüzey akışına geçmektedir. HES inşaatları nedeniyle yamaçlar, bitki örtüsü tahrip edilince de böylesine şiddetli sel ve heyelan felaketleri yaşanmaktadır.”
Şükrü Üçüncü, “Artvin’deki felaketin TEMA gözünden nedeni?”
Mehmet Öztürk, “ Doğayı tahrip eden ve plansız bir şekilde yapılmış olan bazı yol, HES, yerleşim alanları gibi yapıların suyun akış rejimini bozması, zaten eğimli olan arazilerde su tutma kapasitesinden fazla su yüklenmesi ve bu suyu tahliye edecek sistemlerin bozulması ya da olmaması nedeni ile sel ve heyelanlar daha şiddetli ve ağır olmaktadır. Kısa sürelerde bu kadar yüksek oranda ki yağışların yıkıcı etkisini durduracak bitki örtüsü her zaman mümkün olmamaktadır. Ancak heyelanın yıkıcı etkisini azaltmak ya da engellemek için havzaları, dereleri, yaylaları, orman ve tarım alanlarını bütüncül bir yöntemle ele alıp doğal varlıkları koruyacak, dere yataklarında yapılaşmalara engel olacak ve derelerin denize kavuşmasını sağlayacak şekilde uzun vadeli planlar yaparak gelecek nesillere olduğu gibi aktarmak gerekmektedir.”
Şükrü Üçüncü, “ Son olarak sonuç ne olur?”
Mehmet Öztürk, “ Sonuç olarak, Karadeniz Bölgesi; yağışların oluşum şekli, topografik yapısı, bitki örtüsü gibi doğal özellikleri itibariyle sel, heyelan, erozyon açısından hassas bir bölgedir. Geçmiş dönemde yaşananlar da bu durumu ortaya koymaktadır. Bölgenin doğal özelliklerini göz ardı eden yapılaşmalar, HES’ler, yol çalışmaları bu hassasiyeti felakete çevirmektedir. İklim değişikliği ile birlikte ani ve şiddetli hava olaylarının daha sık yaşanmasının beklendiği de düşünülecek olursa, bu felaketlerin tekrarlanması kaçınılmazdır. Dolayısıyla, ekosistem temelli, havza ölçeğinde planlama ile bölgedeki uygulamalar hayata geçirilmelidir.”