Uzmanlar, cinsel saldırı suçlarını işleyenlerin, genellikle bireysel patolojilere ve anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip olduklarını, dışarıdan bakıldığında son derece mazbut göründüklerini söyledi.
Mersin’in Tarsus ilçesinde bindiği minibüsün sürücüsü tarafından tecavüz girişimine hedef olan ve ardından öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan, erkek şiddetini bir kez daha görünür kıldı. Ülke genelinde kadına yönelik şiddeti kınamak amacıyla düzenlenen anma etkinlikleri ve protestolara katılan vatandaşlar tek yürek oldu. Kamuoyunun bu kadar yüksek sesle ayağa kalkmasının kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için çok önemli bir fırsat olduğunu belirten Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Psikoloji bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ercan Özmen, şiddetin sosyolojik, kültürel ve toplumsal nedenlerin yanısıra çocuğun yetiştiği aile ortamında var olan ilişkilerden beslendiğini söyledi. Anne ve babanın kendi aralarındaki iletişimde şiddet kullanmalarının, çocukları da şiddete eğilimli hale getirdiğini ifade eden Ercan Özmen, “Çocuğun yetişmesinde bireysel patolojiler, anti sosyal kişilik bozukluğu ve aile içi ortam son derece belirleyici oluyor. Çocuk şiddete uğruyorsa gelecekteki hayatında kendisi de şiddet uyguluyor” dedi.
NE TÜR İNSANLAR ŞİDDETE DAHA EĞİLİMLİ?
Şiddet eğilimi olan insan profilleri hakkına bilgi veren Ercan Özmen, birbirinden farklı iki grubun olduğunu söyledi. İlk grupta yer alan kişileri tanımanın daha kolay olduğunu belirten Ercan Özmen, “İlk grupta, kişilik bozukluğu olan, alkollü madde kullanan ve toplumla sürekli başı derde giren insanlar yer alıyor. Bu kişileri tanımak daha kolay. Ama özellikle cinsel saldırı suçlarını işleyen ikinci grupta ise dışardan bakıldığında son derece mazbut ve iyi bir aile babası olarak görünen, sosyal becerileri az, iletişim kuramayan ve cinsel sorunları olan kişiler yer alıyor. Bu insanların kişilik yapıları saldırı, şiddet ve tecavüz suçlarını işlemeye oldukça yatkın. Genelde bu kişilerin fantezi dünyalarında cinsel saldırı hep vardır. Uygun ortam bulduklarında ise bu fantezi, davranışa dönüşür. Bu kişilerin geçmişlerini incelediğimizde kendilerinin de cinsel saldırılara maruz kaldıkları görürüz” diye konuştu.
“KADINLAR SESLERİNİ YÜKSELTMELİ”
Tacize uğrayan kadınların çoğunlukla travmatize olduklarını ve kendilerini suçlayıp depresyona girdiklerini belirten Ercan Özmen, “Yapılması gereken kadınların seslerini yükseltmeleri. Özgecan Aslan cinayeti vesilesiyle özellikle sosyal medyada pek çok kadın, kendi maruz kaldığı taciz hikayelerini paylaşmaya başladı. Arka arkaya gelen kadın cinayetleri hepimizin sabrını taşırdı. Bu olay hepimizin başına gelebilirdi. Kamuoyunun bu kadar yüksek bir sesle bir araya gelmesi, siyasilerin mutabık kalması, medyanın üzerine gitmesi, bence çok önemli. Yeter ki bu gelip geçici bir adım olarak kalmayıp devam etsin ve bu konu gündemde kalsın. Yargı, kamuoyu, medya ve emniyet güçleri tarafından takip edilen ve nihayetinde sona erdirilen bir konu haline gelsin” ifadelerini kullandı.
“İDAM VE HADIM TARTIŞMALARI YARGIYA GÜVENSİZLİKTEN”
Cinsel saldırı uygulayanlara yönelik idam ve hadım gibi tartışmaların gündeme gelmesinin, insanların yargıya olan güvensizliklerinden kaynaklandığını belirten Ercan Özmen, “İnsanlar bu tür suçların tam cezalandırılmadığını düşünüyorlar. Bu nedenle idam ve hadım gibi tartışmalar gündeme geliyor. Yasal birtakım değişiklikler yapıldı ama insanların vicdani olarak daha rahat olabilecekleri bir şekilde en ağır cezayı almalılar ki kamuoyu vicdanı rahat etsin” şeklinde konuştu.