Olursa ne olur? Dayatma olur.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) büyük eğitim (maarif) reformu gelecek yıl hayata geçirilecek. Milli eğitimin kök sorunları nelerdi, bu sorunlara cevap arandı mı, hiç sanmıyorum. Çünkü hazırlanma sürecine baktığınızda tablo ortada.
Emekli bir eğitimci olarak çok üzgünüm ve derin kaygılarım var. Medyaya yansıyan haliyle değerlendirerek, olumlu olumsuz yorumları da okuyarak, ister istemez şu soru akla geliyor: “Bu reform hazırlanırken eğitimin paydaşları ile görüşüldü mü? Böyle köklü bir reform için pilot uygulama hazırlandı mı, seçilen il ve okullarda denendi mi? Bu pilot uygulama sonucunda elde edilen veriler değerlendirildi mi?”
Bu soruları ve eleştirileri ortaya çıkaran iklim elbette ki siyasidir. Ancak milli eğitim siyasi bir konu değildir. Adı üzerinde, milli ve de bir ülkenin kaderinde hayati bir konudur.
Medyaya maarif adıyla sunulan, çokça ideolojik öğeler barındıran bu müfredatı hazırlarken, keşke şu 5 başlıkta eleştiri ve önerileri alsaydı MEB:
1. Eğitimde Eşitlik ve Adalet
2. Müfredat ve Öğretim Yöntemleri
3. Teknoloji ve Dijital Eğitim
4. Öğrenci Merkezli Eğitim
5. Değerler Eğitimi ve Etik
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi
MEB, bu Eğitim reformu üzerine çeşitli sempozyumlar, araştırmalar, konferanslar ve yayınlar düzenleyerek paydaş öneri ve eleştirilerini yeterli bir zaman içerisinde organize edip katkı alabilir ve pilot illerde uygular ve sonuçlarını alır – deneyebilirdi.
Denendi mi? Hayır.
MEB kısa sürede eğitim paydaşlarından gelen eleştiri ve önerileri değerlendirecek zamanı ayırmadığı ise başka bir eleştiri konusu, ki o kadar haklı bir eleştiri ki.
Siz, bu satırları okuyan değerli okurlar, kaçınız bu müfredat değişikliğini merak edip tartışmalara kulak kesildiniz? Etrafımdan da en sık duyduğum cevap, “eğitimde sürekli bir şeyler değiştiriliyor, onu mu takip edeceğiz”.
Eyvah ki eyvah.
Sıradan bir vatandaş ütopyası şudur: hangi siyasi parti ülkeyi yönetirse yönetsin, herhalde eğitime ihanet etmez, ülke için en yararlı gençleri yetiştirecek en iyi sistemi kurmayı amaç edinirler.
Kritik kelimeler, en yararlı gençler, en iyi sistem. Kime göre, neye göre? İdeolojiye göre mi, bilime göre mi? Reformu özetleyen görsellerde “yetkin ve erdemli insan” amaçlanıyor. Kimdir bu erdemli insan? 100 kişiye soralım 100 farklı erdemli insan tanımı gelir. Zamanın ruhu dedikleri şey midir bizim tanımlamalarımızı şekillendiren?
Üstün Dökmen hoca köşe yazısında güzel hatırlatmış, “Nizamiye Medreselerinin başına getirilen Gazali, Farabi’yi ve İbni Sina’yı aklı ön plana çıkardıkları gerekçesiyle dinsiz ilan etmişti.”
İnsanlık tarihi, dönemin ruhuna uymayan muhalifleri ve aykırı fikirleri hep cezalandırdı. Birkaçını hatırlamakta yarar olur.
Sokrates baldıran zehiri içirildi
Orta Çağ'da laiklik veya din karşıtı görüşler sergileyen birçok kişi de dayatmalara karşı geldikleri için Engizisyon mahkemelerinde yargılanmış ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bu kişiler arasında bilim insanları, filozoflar ve dini reformcular da bulunur.
Giordano Bruno (1548-1600): İtalyan filozof ve gökbilimci; Jan Hus (1369-1415): Çek reformcu ve teolog, Jacques de Molay (1243-1314): Tapınak Şövalyeleri'nin son Büyük Üstadı, Michael Servetus (1511-1553): İspanyol doktor ve teolog, Marguerite Porete (1250-1310): Fransız mistik yazar;
Özetle, alel acele, yeterli tartışma ortamı sağlanmadan, hele ki özel okulların fiyatlarının can yaktığı bu enflasyonist ortamda, aklın ve bilimin yansıması olduğuna toplumca ortak kanaat getirmediğimiz bu reformu, MEB’in ve siyasetin bir ütopyası olarak değerlendiriyorum ve gelecek nesiller için endişelendiğimi ifade etmek istiyorum.