Eski çağlardan beri aydınlar ve bilginler mevcut bilgileri toplama çabasına girişmişler. 18. yüzyılda -Aydınlanma Çağı’nda- ansiklopedist diye anılan Fransızlar “ansiklopedi”ye tür olma niteliği kazandırmış. İskoçya’da 1768’de yayın hayatına başlayan Britannica Ansiklopedisi insanlığa çook uzun zaman hizmet ettikten sonra 2010 yılında -32.640 sayfalık- basılı yayın hayatına son vermek zorunda kaldı. Çünkü artık dünyanın bilgisini ceplerimizde taşımaya başlamıştık. Hâlihazırda emrimize amade sonsuz denecek kadar çok yazılı sayfa var.
Öte yandan genel ağ (internet) denen bu sanal bilgi âlemi, ansiklopediler kadar güvenilir değil. Doğruların arasındaki yalan yanlış “bilgiler” ve birbirini yalanlayan açıklamalar kafamızı allak bullak ediyor. En çok takipçisi olan kişiler, en çok itibar edilenler. Hâl böyle olunca karşıt “doğru”lar arasında savrulup duruyoruz…
Çocuk ölümlerini ciddi oranda azaltan aşılar aynı zamanda bağışıklık sistemini mi bozuyormuş? Erişme güçlüğü çektiğimiz saygıdeğer kırmızı et “bizi birçok hastalıktan korur” iken “kansere de mi yol açıyor”muş? Hayat bu denli kısayken günde 8 saat uyumak aptallık mıdır, yoksa az uyuyunca zaten erken mi öleceğiz?.. Okuyup dinleyip günün sonunda kafamız çöp tenekesine dönmüş olarak öylece kalıyoruz.
“Günde en az 2 litre su içmeliyiz” temalı sayısız paylaşım gördüm. “Yok öyle bir şey, güzel kardeşim. Suyu susayınca iç, kana kana iç. Afiyet olsun!..” diyen uzmanlar da var. “Pilav erkeklerde kelliğe neden oluyor.” diye paylaşım yapmışlar, pilavın türünü yazmayı unutmuşlar. Uyumadan önce bir parça peynir yemek, kâbus görmemize yol açmadığı gibi vücudumuzu rahatlatıyormuş. Narı tuzlayarak yemenin de çok faydalı olduğunu söylüyorlar…
Bir doktor şöyle diyor: “Hasta olmayan bir hasta geldi. Değerlerine baktığımızda obez olmadığını anlıyoruz. Ama adam internetten edindiği yarım yamalak bilgilerle hasta olduğu kanısına varmış. Ünlü bir sanatçıyı örnek almış, obezite ameliyatı olmak istiyor…
Herkesin elinde bir akıllı telefon, her okuduğuna inanmaya eğilimli sayısız insan... “Medya okuryazarlığı” zorunlu dersimiz olsa; bir de düşünmek, sorgulamak, araştırmak herkese zorunlu olsa…