Ümmet ve toplum olarak, Allah Teâlâ’nın methine layık olan mübarek Ramazan ayına girmenin mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. Kur’ân-ı Kerim’de Ramazan ayından başka Allah’ın methine mazhar olan ve ismi açıkça belirtilen başka bir ay yoktur. Bu ayda, bütün insanlığa hidayet, rahmet ve bereket kaynağı olan, doğruyu eğriden, hakkı batıldan ayıran Kur’ân-ı Kerim indirilmiştir. Nefis terbiyesinde zirve kabul edilen oruç bu ayda farz kılınmıştır. Müminleri, kötülüklerden koruyacak ve temizleyecek olan oruç, bu ayın en mühim ibadetidir.
Ramazan ayına mahsus çeşitli yazılar yazılmış ve bundan sonra da yazılmaya devam edilecektir. Ramazanda infak, sosyal dayanışma, tevbe, istiğfar, fakirleri, yetimleri, yoksulları, muhtaçları kollayıp gözetmek, orucun mahiyeti, fazileti, nefis terbiyesindeki rolü vb. gibi çok önemli konulara öteden beri değinilmektedir. Bu yazımızda ise, sosyal ve dini hayatımızı yakından ilgilendiren, ancak teknolojinin ve şehirleşme ile birlikte yoğun iş yükünün arasında kaybolmaya yüz tutmuş iletişim konusunu dile getirmek istiyoruz. Belki buna, aile içerisinde, toplumda; akrabalar, komşular, arkadaşlar ve dostlar arasındaki ilişkiler de diyebiliriz.
İletişim, duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon anlamında tarif edilmiştir. Telefon, telgraf, televizyon, radyo, internet vb. araçlardan yararlanılarak yürütülen bilgi alışverişi, haberleşme, muhabere ve komünikasyon manasını da içerir.1
İletişim kavramının, tek ve geçerli bir tanımını yapmak oldukça güç olmakla birlikte iletişim, iki kişinin duygu, düşünce ve bilgilerini paylaşarak birbirini anlaması ile ilgili bir süreç olarak tanımlanabilir. İletişimle insan, toplumsal bir varlık olarak kendisini gerçekleştirmekte, başka bir deyişle biyolojik bir varlık olmaktan çıkarak toplumun bir üyesi olmaktadır. Belli bir toplumda insanın, kendisinden önce var olan kuralları öğrenmesi, değer ve inançları benimsemesi ve bunlara uygun olarak kendisine verilen rolleri oynaması yani toplumsallaşması, ancak iletişimle gerçekleşir.2
İnsanlar, başkalarıyla bir arada olabilmek, onları anlayabilmek, kendilerini anlatabilmek ve etkileyebilmek için iletişim kurmak zorundadır. Bireyler, kendileriyle ve başkalarıyla iletişim kurarak kişilik gelişimlerini sağlarlar. İletişim, kişilerarası ilişkinin her türünü gerçekleştiren bir “harç” işlevi görür. Toplumsal yaşamımız, kişi olarak benliğimizi oluşturmamız, başkaları ile bir işi gerçekleştirmek için bir iş grubu içinde düşünce üretmemiz, bunu davranışlarımızla işe dönüştürmemiz, ancak iletişimle gerçekleşir.3
İletişim olmadan insanın kendisini anlatması ve tanıtması mümkün değildir. İnsan, kendi tecrübelerinden ve uygulamalarından olduğu kadar, iletişim vasıtasıyla başkalarının deneyim ve yaşantılarından da istifade ederek yeni bilgilere ulaşır. İnsan, hayatı boyu çeşitli kurallar ve değerler üretmektedir. Bütün bunlara paralel olarak ekonomik, kültürel ve sosyal kurumlar tesis etmektedir ki, bütün bunlar, iletişimin etkisi ve gücü ile oluşmaktadır. Toplumların, inançlarını, gelenek ve göreneklerini, kültürlerini korumaları ve nesilden nesile aktarmaları da yine iletişimin marifeti ile olmaktadır. Gerek aile, gerek akraba ve komşuların ve gerekse toplumdaki bireylerin, birbirlerini anlamaları, birbirlerini sevmeleri ve birbirlerine karşı sorumluluklarını idrak etmeleri birbirleri ile ilişki kurmaları ile mümkündür. Biz buna komşu, akraba, dost ve arkadaş ziyaretleri, buluşmaları ve haberleşmeleri de diyebiliriz.
Karı-koca, anne-baba ve çocuklar, akrabalar, komşular ve arkadaşlar arasındaki ilişkilere, televizyonun, internetin, facebook, twitter vb. sosyal medya araçlarının büyük darbe vurduğu söylenebilir. Aile içerisinde tesirli, anlamlı ve feyizli sohbetler neredeyse kesilme noktasına geldi. Çocuklar, anne-babalarının öğütlerinden, tavsiyelerinden ve tecrübelerinden istifade etme yerine artık akıllı telefon, internet, bilgisayar gibi sanal âlemden aldıkları bilgi ve kültürle iç içeler. Aynı durum, akrabalar, komşular, dostlar ve arkadaşlar arasında da yaşanmaktadır. Mübarek gün ve gecelerde bile akrabalar, birbirini ziyaret etmiyor, hiç olmazsa telefon ederek birbirinin sevimli ve sıcak selâm seslerini duyma zahmetine katlanmıyor. Sanal âlemin en mühim keşfi olan elektronik posta kullanılarak duygu ve içtenlikten mahrum iletişimler yeğleniyor. En yakın akrabalar bile, çeşitli vesile ve zamanlarda birbirlerine e-mail aracılığı ile soğuk mesajını göndermenin rahatlığını yaşıyor.
Bütün bu yaşanan olgular karşısında ne yapabiliriz? Kur’ân’ın ve sünnetin önemle üzerinde durduğu akrabalık, komşuluk, dostluk ve kardeşlik ilişkilerini nasıl devam ettirebiliriz? Aslında Ramazan ayı, akrabalık, komşuluk ve kardeşlik ilişkilerini tazelemek, kuvvetlendirmek hatta yeniden inşa etmek için önemli bir fırsattır. Başta oruç tutmak, iftarlaşmak, teravih namazlarına iştirak etmek, bayramlaşmak gibi unsurlar, birebir iletişim kurmak için önemli fırsatlardır. En azından Ramazan coşkusu ile birlikte günde bir iki akrabamızı, komşumuzu ve dostumuzu telefonla arayarak selamlaşır, hatırın sorabilir, birkaç dakikalığına da olsa onlarla sıcak irtibata geçebiliriz. Öyle inanıyorum ki, bu, zahmeti az olan iletişim bile birbirimizi memnun edecek, arandığını ve hatırlandığını hisseden akrabamız, komşumuz, dostlarımız bu davranışımızdan memnun olacaktır.
Ramazan ayında bu yazıyı okuyan kardeşlerimize âcizane teklifim; hiç olmazsa günde bir kez bir akrabamızın ya da dostumuzun sanal olarak değil, sesimizi ve nefesimizi duyurarak telefonla hal ve hatırlarını soralım. Bu durum, küçümsenmeyecek bir dikkati ve titizliği gerektirir. Her gün bir kişiyi bu çerçevede aradığımız takdirde Ramazan ayı süresince otuz ayrı kişiye ulaşmış olacağız ki, bu gerçekten dikkate alınması gereken bir rakamdır. Ekonomik olarak yük getirmeyecek bir faaliyettir. Ramazan ayında her mü’min, akraba ve dostlarından en az otuz kişiyi arama zahmetine girerse inanıyoruz ki bu, iletişim adına önemli bir kazanç olacaktır. Sadece sözlü değil, fiili iletişimi de devreye sokarak, birbirimizle gönülden irtibat kurarsak Ramazan ayını hakkıyla idrak etmiş oluruz. Darda kalan akrabaya yardımda bulunmanın, muhtaç insanlara arka çıkmanın, birbirimize dua etmenin, Müslümanların dertleriyle hemhâl olmanın da iletişimin en önemli unsurları olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Akrabalık ve komşuluk haklarına riâyet etmenin emredildiğini ve bunlara gereken önemi göstermeyenlerin şiddetle kınandığını unutmayalım. Nitekim bu konuda şöyle buyrulmuştur:
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.”4
“Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşerî ve ahlâkî bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.5
Bütün bu duygularla hepimizin Ramazan ayı mübarek olsun.