Silivride avukat değiliz

 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.İşte Başbakan Erdoğan'ın açıklamaları:"Ak Parti geçmişten beri yok sayılan özgürlüklere, özellikle elinden alınan büyük bir kitlenin temsilcisi olarak ik

 

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

İşte Başbakan Erdoğan'ın açıklamaları:

"Ak Parti geçmişten beri yok sayılan özgürlüklere, özellikle elinden alınan büyük bir kitlenin temsilcisi olarak iktidara gelmiştir. Son dönemde mücadele ettiğimiz karanlık odaklar, vesayetçi güçler, milli iradeyi güçten düşürmeye çalışan anlayışın temsilcisiydi bunlar.

Bunlara karşı hak ve özgürlükleri savunan, hukuk devletini savunan biz olduk. Bununla ilgili Anayasal ve yasal düzenlemeler yaptık. Şimdi birileri bunu tersine çevirip, bizi özgürlük karşıtı gibi göstermeye çalışıyor.

Bunların 28 Şubat öncesi ve sonrası nasıl manşetler attığını, iktidara karşı yıkıma yönelik destekler verdiğini, horgörmenin, hukuksuzluğun, baskının ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz.

Bizim siyasi mücadelemiz ileri demokrasinin gelişmesi içindir. Biz 70'li yılları 80 darbesini gördük. 28 şubat sürecinde demokrasinin nasıl askıya alındığına, konuşanların nasıl susturulduğuna şahit olduk! Sadece ben değil bu grup içinde pek çok arkadaşım yasaklamaların, mahkumiyetlerin mağduru olarak bugünlere ulaştılar. Son yaşanan gözaltılar ve devam eden yargı süreci kendi mecrasında yürümektedir. Yürütmenin değil yargının iradesi dahilinde gerçekleşmektedir. İçinde olmadığımız bir yargı süreci hakkında bizden görüş belirtmemeizin istenmesi on derece yanlıştır.

Birileri çıkmış hükümeti bu işlerin içinde göstermenin peşinde. birileri de hükümet yargıya müdahale etsin diye olayların içine çekmeye çalışmaktadır. Hükümet durması gerektiği yerde durmaktadır.

Basın özgürlüğü ancak demokrasi içinde mümkündür. demokrasinin olmadığı siyasetin vesayet altında olduğu bir ortamda kimse basın özgürlüğünden bahsedemez. Demorkasiyi rafa kaldırma operasyonlarında nasıl görevler üstlendiğini çok iyi biliyoruz. Toplumu kışkırtmak müadahaleye zemin hazırlamak için 60 öncesinde yayın kuruluşlarının nasıl vazife yüklendiklerini biliyoruz. 28 şubat sürecinde manşetlerin nerelerde hazırlandığını, nasıl ısmarlama manşetler atıldığını, köşe yazarlarına ısmarlama konular verildiğini çok iyi biliyorum..."

Demorkasinin olmadığı yerde basın özgürlüğünün olmadığını idrak edecek en önemli kesim bizzat gazeteciler olmalıdır. Demokrasiyi ve anayasal nizamı ortadan kaldırmak amacıyla terör örgütü kurmak iddiası, basın özgürlüğü tartışmalarıyla üzeri örtülemeyecek kadar önemli bir konudur. Demokrasiyi millet için değilse bile kendisi için en çok desteklemesi gereken kesim medya grubudur. İleri demokrasi mücadelesini vermesi gereken kurum gazetelerdir. Ben 28 şubatı yaşadım. Bunlara destek verelim diyen medya kuruluşları ne oldu da bu duruma geldi?

28 Şubat sürecinde hissettikleri baskıdan yola çıkarak, demokratikleşmeyi en fazla desteklemesi gereken kesim basın olmalıdır. En küçük bir baskı görürse en küçük bir gerileme görürsek bunun karşısında ilk duracak olan AK Parti olur. Terör örgütü, gerçekleri yazdıkları için gazetecileri, sanatçıları tehdit edecek kadar ileri gidiyor. Bu gazetecilere, bu sanatçılara biz sahip çıkıyoruz. İnsanlık, ifade özgürlüğü, demokrasi adına onlar için biz sesimizi yükseltiyoruz. Her medya kuruluşu, her gazeteci elini vicdanına koysun. 2002 öncesi çalışma şartlarıyla bugünü kıyaslasın. Zihinlerde mayınlar vardı, bunların temzilendiğini, yasak kelimelerin nasıl tarihte kaldığını unutmasın.

8 yıl boyunca manşetine karıştığımız bir gazete var mı? Rahatsız olduğumuz dönemler, yalan yazıldığı dönemler oldu. Ama hakkımızı gittik yargıda aradık. Bu ülkede yargı niye var? Biz bir hukuk devletiysek ben gider hakkımı yargıda ararım. Dillerine ne geliyorsa bunu söyleyecekler, biz de buna yağ sabır çekeceğiz. Yok böyle bir şey."

 

 

Hükümeti amansız şekilde topa tutan yayınlarn gazeteclik faaliyetinin ötesine geçerek siyasi bir kampanyaya dönüştüğünü zaman zaman görüyoruz. Herkes hükümetle ilgili yanlış ya da doğru her şeyi söylüyor, yayınlıyor. İyi niyetli eleştirileri özellikle değerlendiriyoruz. Buna göre adımımızı atıyoruz. Eğer eleştiri haksız bir saldırıya dönüşüyor ise, cevap hakkımızı kullanıyoruz veya yargıya gidiyoruz. Bizim kendisini muhalefet partisi gibi konumlandıran medya ile mücadele edecek gücümüz irademiz var, bunu kullanıyoruz.

Bu düşünce zemininde gelecek saldırılardan korkumuz yok. Bize muhtar bile olamaz diyen medyayla çarpışa çarpışa iktidara geldik. Siyasi gücümüzü de medyadan değil milletimizden aldık. Onun için ne kimseye minnet ederiz, ne de kimsenin vesayeti altına gireriz, ne de bu tür yollara tenezzül eder, muhalifleri susturmaya çalışırız. Yarası olan gocunur, bizim böyle bir yaramız yok. Biz düşüncemize güvendiğimiz için, düşünce özgürlüğünden korkmuyoruz, inancımıza güvendiğimiz için inanç özgürlüğünden korkmuyoruz. Milletimize inanıyor, güveniyoruz.

Tutuklanan, gözaltına alınan gazeteciler üzerinden hükümetin eleştiriye tahammülü yok diye kampanya başlatanlara da açıkça sesleniyorum: hangi gazeteci hükümeti eleştirdiği için tutukludur? Hangi gazeteci gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutukludur? Bugün 27 tutuklu gazeteci olarak gözüküyor. 1 tanesi bile gazetecilik suçundan orada değil. Terör örgütü üyesi olmak, nitelikli yağma, cinsel istismar, resmi belgede tahribat, ateşli silah bulundurmak, mesleği gazeteci olan tutukluların tutuklanma sebepleri işte bunlar. Medya kuruluşlarının temsilcileriyle beraber en ilerici yasayı çıkardık. Çıkan sorunların da tek tek üzerine gidiyoruz. Bu kadar çaba varken, gazetecilik faaliyeti dışında suçlarla gazetecilerin tutuklanmasını hükümet karşıtı bir kampanyaya dönüştürmek insafsızlıktır. Tamamen yargının tasarrufudur, hükümetin ilgisi yoktur."

 

 

SİLİVRİ CEZAEVİ'NİN KAPISINDA AVUKATLIK YAPMIYORUZ

Aksi ispat edilene kadar herkes masumdur. Yargılama bitmeden kimse suçlu ilan edilemez. Asıl olan adaletin gecikmeden tecelli etmesidir. Bizim dertli olduğumuz yer burasıdır. Biran önce dosyalar getirilsin, karar verilsin. Sürecin uzamasına biz de iktidar olarak karşıyız. Yargılama sürecinin uzamasından en çok biz şikayet ediyoruz. Ama kimse bizden taraf tutmamızı sürece müdahale etmemizi beklemesin. biz bu işlerin avukatlığını gidip de Silivri Cezaevi'nin kapısında yapanlardan değiliz, Ergenekonun avukatlığını yapanlardan değiliz olmayacağız. Milletimizin avukatı olarak buradayız.

Toplumdaki duyarlılıkları, hassasiyetleri gözardı etmek mümkün değildir. Yasama ve Yürütme toplumsal duyarlılıktan nasıl etkileniyorsa, Yargı da toplumun adalet çağrısına kayıtsız kalamaz. Yargının daha hızlı çalışması için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz. Her şey neticeye biran önce kavuşsun diye.

Ülke içindeki kampanyaları boşa çıkarmak için mücadele ettiğimiz kadar, ülke dışında da hukuk yoluyla hakkımızı arıyoruz. Ekranları başında bizi izleyen milletime, son derece ibret verici bir hadiseyi sizlerle paylaşıyorum; 14 Eylül 2010 tarihinde İngiltere'nin The Daily Telegraph gazetesinde, John Colin imzalı bir haber yayınlandı. AK Parti'yi hedef alan, yalan bir haber.

BİZDE DE JOHN COLIN'LER VAR

İki gün önce bir başka İngiliz Gazetesi Independent, diğeri hakkında haber yayınlıyor. AK Parti'yle ilgili yalan haberin yüz kızartıcı olduğunu söyleyerek, istihbarat kurumundan talep aldığı bildirilerek, öz eleştiriye davet ediyor. Bizde de John Colin'ler var. Bir tane değil, çok var. Bunlar büyük gazeteciler diye takdim edilirler. Dünyanın birçok ülkesinde gazeteciler bilerek ya da bilmeyerek belli çevreler tarafından kullanılıyor. Belli çevrelere hizmet verebiliyor. İngiliz gazetesi onurlu davranmış ve çıkmış bu yalan haberden ötürü özür dilemiştir. Ancak iki haftadır tüm çağrılarımıza rağmen bu haber üzerinden fırsat avcılığı yapan, AK Parti'nin kapatılmasına adres olarak gösterenler aynı onurlu davranışı gösterecekler mi? Özür dileme inceliğini gösterecekler mi? CHP'ye, YARSAV'a, özür dileyip dilemeyeceklerini, yüzlerinin kızarıp kızarmayacağını bir kez daha soruyorum.

Hiçbir belge olmadan, İngiltere'deki bir haber üzerinden AK Parti'yi hedef alan CHP'yi özeleştiriye, siyasi ahlaka davet ediyorum. Yabancı bir gazetenin yalanına inanıp bizi töhmet altında bırakan CHP'nin başkanı gidiyor, İngiltere'de ülkesini şikayet ediyor, 'Türkiye'de basın özgürlüğü tehdit altındadır' diyor. İsrail'e de mesaj gönderiyor. CHP iktidarda olsaydı Mavi Marmara'ya izin vermezdik. İsrail'le ilişkilerin bozulmasına izin vermezdik diyor. Bunu, Mavi Marmara şehitlerine, Filistinliler'e, Gazze halkına yapılmış ağır bir haksızlık olarak gördüğümüzü ifade ediyorum.

CHP'ye gönül vermiş kardeşlerime özellikle hatırlatıyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu hareketi aslında bu millete sahip çıkmak değildir. Siz korsanılığa göz yumabilirsiniz, ilişkiler bozulmasın diye çıtınızı çıkarmayabilirsniz, ama biz vatandaşlarımızın hakkını korumaya, kendi vatandaşlarımızla birlikte dünyanın her yerinde mazlumlara yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri