İnsanlık tarihini toplayıcılık, avcılık, tarım ve endüstri dönemleri olarak ezberden sayabiliyoruz. Ama bugün için akıl almaz teknoloji çağındayız ve her gün yeni keşifler ve gelişmeler baş döndürüyor. Otonom (sürücüsüz) araçlar, yapay zeka, sanal iş gücü, robotlar, insansız karanlık fabrikalar her gün yeni keşifler ile insanlık başka bir yere doğru gidiyor.
İyiye mi gidiyor kötüye mi sorusu daha felsefik bir soru, entelektüel seviyede tartışılmalı. Ancak “bütün bu gelişmeler karşısında biz neredeyiz, ne durumdayız” daha doğru daha gerçekçi bir soru. Teknoloji dalgası yepyeni dünyalar yaratacak. İnsanlık tarihinde “yaratıcılık” için hiç böyle şahane bir zaman dilimi olmamıştı.
Peki biz aynı şeyleri yaparak farklı sonuç/sonuçlar mı bekliyoruz? Malum bu aptallara atfedilen bir durum. Şimdiden pek çok meslek erbabının yerini yapay zeka aldı bile. Biz ise aynı soruda “teknoloji iyi mi kötü mü?” takıldık kaldık.
Akılda kalması gereken “bütün mesleklerin ölümlü olduğu” gerçeğidir. Yanlış trene bindiğimizi fark ettiğimizde yapmamız gereken bir sonraki durakta trenden inmektir. Trenden inmekte geç aldığımız her durak, mesafenin açılması, yani maliyetin artması anlamının taşır.
Yapay zeka çağında iş karmaşıklaşıyor. Bazen karanlıkta gözüne far ışığı yemiş tavşan gibi donuk kalıyoruz. Bütün Türkiye teknoloji konusunda ne yapmalı? Gençliği geleceğe hazırlamak için ne yapmalı? Bütün ülke, ekonomiyi yaratan aktörleri ile elbirliğiyle ne yapsın da teknolojik devrimi kaçırmasın? Bir yandan eksin, biçsin, karnını doyursun, başını sokacağı evi olsun, hastanesi, okulu olsun ama bir yandan teknolojik bir devrimi adım adım inşa etsin?
Bütün kadınlar, güven içinde, özgürce yaşasın evet ama yetmez, nasıl daha fazla ekonomide yer alsın, üretsin?
“tüm Türkiye”, “tüm gençler”, “tüm kadınlar” tanımında aslında birbirine hiç benzemeyen milyonlarca insan var. Düşleri kendine çok özgü, dertleri kendine çok özel, büyük olasılıkla yaşamın getirdiği farklı zorlukları bireysel olarak çözmüş ya da çözmeye çalışan, bundan büyük dersler almış, bir şekilde başa çıkmış ya da başa çıkma konusunda derdi olan ama birbirine hiç mi hiç benzemeyen bireyler.
Ben, bu satırlardan mesajlarımı ilettiğim kişilerin, bir sonraki adımı için bir ilham, bir kıvılcım arayan, belki de bir noktada takılıp kalmış ama temelde her zaman çıkış yolu olduğuna inanan kişiler olduğuna inandım. Özellikle de bulduğuyla yetinmeyen, yaşama bir şekilde umutla bakma derdi olan, yaptığını sevmek isteyen, övünç duyan ve hep aranan insanlar olduklarını farz ettim.
Benim görüşüm oldukça net. Öncelikle bu tehlike olası ve ciddiye alınması gerekiyor. Hatta son dönemin popüler sözüyle, bu bir beka sorunu. Her yeni teknolojik ilerleme adımında tanımları yapmalı ve riskleri tartışarak anlamalıyız. Bu bağlamda yerel otoritelerin bireyleri ve toplumu, özgürlükleri gözeterek ilgili koruyucu önlemleri almaları gerekiyor. Peki, gerçekten yukarıda anlattığım senaryolar olabilir mi? İnsan türü bugüne dek birçok muhteşem keşfe imza attı, pek çok şeyi hem anladı hem de müdahale edebiliyor. Zekanın tanımını yakında yapabileceğimizi, nasıl işlediğini anlayacağımızı ben ciddiyetle düşünüyorum. Akıl madem sadece bizim türümüze özgü, o zaman onu replike edip çeşitleyebilmek de bize özgü olabilir. “Kendi kendine/otonom” terimini bir gün yeniden tanımlamak zorunda kalacağımız günler yakın. Şaşırmayı bırakalım mı?
Kafamın gerisinde hep yeni köy enstitüleri var. Dünyanın nereye gittiğini, bununla beraber kendinin nereye gideceğini düşünmeyen insan zaten beni neden dinlesin? Ama ilk olarak bu soruları yanıtlamamız, sonra da aksiyona geçmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Çok soru sorup çok yanıt arayan meraklı nesiller görmek ümidiyle.