''Geciken Adalet Adalet Değildir'' başlığı altında 37 baro başkanının imzasıyla yapılan ortak açıklamada, Yargıtayda her yıl 18 bin 500 civarında dava dosyasının zaman aşımına uğradığı belirtilerek, ''Görülüyor ki yargıda gerçekten de yangın vardır'' denildi.
Adıyaman, Afyonkarahisar, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Burdur, Çankırı, Çorum, Düzce, Elazığ, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kahramanmaraş, Kars, Kırklareli, Karaman, Kırşehir, Konya, Kütahya, Malatya, Mardin, Muş, Ordu, Osmaniye, Rize, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tokat, Trabzon, Van, Yozgat ve Zonguldak baro başkanlarının yaptığı ''Geciken Adalet Adalet Değildir'' başlıklı ortak açıklamada, Türkiye'de yargısal odaklı tartışmalara sıklıkla tanık olunduğu bildirildi.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in yargının içinde bulunduğu durumu, ''Yargıda yangın var'' şeklinde değerlendirmesinin sorunun vahametini açıkça ortaya koyduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
''Gerçekten bugün itibariyle Yargıtayda bekleyen dosya sayısı 1 milyon 700 bin civarındadır. Yine aynı Yargıtay Başkanı'nın ifadesiyle torbası açılmayan 50 bin dava dosyası bulunmaktadır. Hatta ve hatta Yargıtayda yer yokluğundan dolayı 400 bin civarında dava dosyası Ankara PTT'lerinde Yargıtay binasına gideceği günü beklemektedir. Yargıtayda her yıl 18 bin 500 civarında dava dosyası zaman aşımına uğramaktadır.
Görülüyor ki, yargıda gerçekten de yangın vardır. Oysa gerek Yargıtay ve gerek Danıştayın sayın Birlik Başkanımızın da ifade ettiği gibi birer içtihat mahkemesi olması gerekirken, mevcut daire yapısı ve işleyişi ile bu özelliğinden oldukça uzaktır. Temyiz dosyalarının olağanüstü fazlalığı, daire, üye, tetkik hakimi ve personel azlığı gerek Yargıtay ve gerekse Danıştayı birer içtihat mahkemesi olmaktan uzaklaştırmıştır. Dava dosyaları yıllarca inceleme sırası beklemektedir. Oysa adalet zamanında ve hakkaniyete uygun bir şekilde tahakkuk ederse anlamlıdır. Vatandaşlarımızın beklentisi davalarının makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılmasıdır. Geciken adaletin, adalet olmadığı kabul edilen bir olgudur.''
Siyasi söylem ve arzularla vatandaşın adalet isteminin göz ardı edilemeyeceği vurgulanan açıklamada, Türkiye'nin dört bir yanındaki halkın, davalara makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde bakmasını arzuladığı belirtildi.
''HSYK'NIN YAPISINA SAYGI DUYULMALIDIR''
Halk oylaması ile hukuk sistemine kazandırılan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkına kuşkuyla bakılmaması gerektiğine dikkat çekilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
''12 Eylül 2010 tarihli referandum ile halkımızın hür iradesiyle ortaya koyduğu olguya ve yargı kademesinde görev alan hakim ve savcılarımızın özgür iradeleriyle belirledikleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına saygı duyulmalıdır. Aksi halde yersiz ve kısır tartışmalar nedeniyle yargısal faaliyetin aksayacağı açıktır. Oysa ülkemizin dört bir yanından vatandaşlarımız davalarına makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde bakılmasını beklemektedir.
Öte yandan kurulca, oluşacak yeni dairelere atanacak hakim ve savcılarımıza kuşkuyla bakılması da anlamsızdır. Yıllarını ülkemizin değişik yerlerinde çalışarak geçiren ve temayüz eden hakim ve savcılarımız da en az hali hazırda Yargıtay ve Danıştay dairelerinde görevli üyeler kadar hak sahibidir. Hakim ve savcılarımızın kurul kararları ile değil verecekleri yargı kararları ile değerlendirilmesi gerekir.
Özellikle ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince sıklıkla verilen ihlal kararlarının sayıca azalması, Anayasa ve sözleşme ile güvence altına alınan hak ihlallerinin iç hukukta giderilmesi son derece önemlidir. Avrupa ve Güney Amerika'da da bulunan bu yöntemin sayın Birlik Başkanımızın da 31 Ocak 2011 tarihli basın toplantısında ifade ettiği üzere, Anayasa Mahkemesinin Yargıtay ve Danıştay ile diğer yüksek mahkemelerin üzerinde ve bu mahkemeler tarafından verilecek tüm kararların son inceleme merci haline getirilmemesine özen gösterilmelidir.''
''Ülkenin çok ciddi ve radikal ölçekte bir yargı reformuna ihtiyaç duyduğunun açık olduğu'' ifade edilen açıklamada, ''Bu olgunun sağ duyulu tüm kişi ve kurumlarının kabulü olduğu, yargısal reform yapılırken, her türlü ön yargı ve statükocu anlayıştan uzaklaşıp toplumsal ihtiyaç ve beklentilerin karşılanarak yapılması gerektiği'' savunuldu.