Trabzon’da yeni polemik konusu…

Haber61/Haber Servisi - Kuzey Ekspres köşe yazarı Sinan Öztürk, son yazısında ‘Hafızası silinmiş bir kent: Trabzon’ başlıklı yazısında ilginç tespitlere yer verdi.Trabzon’da son yıllarda Türkiye gündemine oturan olayların yaşanmasını konu alan Öztürk asıl

Haber61/Haber Servisi - Kuzey Ekspres köşe yazarı Sinan Öztürk, son yazısında ‘Hafızası silinmiş bir kent: Trabzon’ başlıklı yazısında ilginç tespitlere yer verdi.

Trabzon’da son yıllarda Türkiye gündemine oturan olayların yaşanmasını konu alan Öztürk asıl sorunun Trabzon’un neden ön plana çıkarılıyor olduğunu belirterek yeni bir polemik konusu başlattı.

Öztürk yazısında şu ifadelere yer verdi;

Trabzon, Türkiye’deki hemen her kent gibi hafızası silinmiş, geçmişiyle kökleri kopartılmış, adeta Kerbela çöllerinde büyütülmüş bir kenttir.

Çünkü bu hafıza, bu geçmiş, bugünlere gelebilmek için çok büyük bir engeldi.

Ne vardı bu hafızanın, geçmişin içinde? Detaylara girip uzun uzun anlatmama gerek yok. Daha yüz yıl evveline gitmeden farklı dillerde gazetelerin, yayınların çıktığı, farklı dilleri konuşan, farklı inançlara sahip insanların, toplulukların, uygarlıkların iyi kötü bir arada yaşadığı ciddi anlamda kültür, sanat ve ticaret kentiydi. Çoğulcu bir kentti Trabzon. Şimdiyse salt Türk-İslam kimliğine sıkıştırılmış ve bu anlamda adeta deli gömleği giydirilmiş tek tip bir kent durumundadır Trabzon. Oysa bütün dünyaya örnek bir kent de olabilirdik.

Çok kültürlülüğü yansıtan mimari yapısıyla, kiliseleriyle, evleriyle, sokaklarıyla, bağlarıyla bahçeleriyle, binbir çeşit meyvesiyle yemişiyle, parmakla gösterilecek kadar tarih ve doğanın içiçe geçtiği bir kentti.

İşte bu bu kent zamanla kırpıla kırpıla, yoluna yoluna, yıkıla yıkıla bir harabeye dönmüştür. Tarihsel önemde neredeyse ayakta duran hiçbir yapısı kalmamıştır. Geçmişin izlerini hatırlatabilecek hemen hiçbir şey bırakılmamıştır. Yıkılmış, yağmalanmıştır. Kalanlarsa ya uyduruk restorasyonlara uğradılar, ya da farklı amaçlarla kullanılmaktadırlar. Son yıllarda yapılan otoyollarla ise denizle ilişkisi tamamen koparılarak bu kente en büyük ve en acı darbe bir daha ayağa kalkmamak üzere vurulmuştur.

Şimdi böylesine iğfal edilmiş, geçmişiyle kökleri böylesine acımasızca koparılmış bir kent “Linç Kültürü” ile anılıyorsa, burada herkesin düşünüp, özeleştiri yapması gerekiyor. Ama en çok da devletin, iktidarların bu özeleştiriyi yapmaları gerekiyor ki, bu kendilerini de inkar etmek olacağından, açıkçası böyle bir beklentim de yok.

Trabzon Cidden de Türkiye’nin Prototipidir

“Trabzon Türkiye’nin TR’sidir” demiyorum. Bunun neden söylendiğini de çok iyi biliyorum. Milliyetçilikle, şövenistlikle işim olmaz. Ama Trabzon yukarıda anlattığım nedenlerle Türkiye’nin kısa bir özetidir, prototipidir. Trabzon, bu ülkenin hesabını vermediği sırların kara kutularından biridir. Trabzon bu ülkenin bir daha geri getiremeyeceği “güzel yüzlerinden” birisidir. Bu devlet güzelliği kendisine hep “belâ” gibi görmüş, iyiliği kendisine hep “muhalefet” olarak görmüş, kendi korkuları ve paranoyalarıyla baş edemediği için insanların geçmişleriyle bağlarını acımasızca kesip atmıştır. Bu acımasızlık, bu paranoya her gün daha da hızla ileriye doğru gitmektedir. Tek çözümleri: “Durma! Durursan düşersin.”

İşte bu yaklaşım devleti körelttiği gibi topluma da sirayet etmiş, toplumu da giderek köreltmiştir. Körlüğe karşı duranlarınsa gözleri oyulmuştur. Her türlü ceberrutluğa karşın, dağlanmış gözlerine karşın hala bu ülkeye, bu kente güzellikler geri dönsün diye çırpınan insanlar bu ülkenin bana göre tek sahipleridirler. İşte ben de bu insanlardan biriyim...

Trabzon’da Neler Oluyor?

Aslında Türkiye’de neler oluyorsa Trabzon’da da olan bu. Trabzon’un adı çıktı, mesele burda. Örneğin, Karadeniz’de HDP bürolarına ya da seçim standlarına saldırılıyorsa bu Ege veya Akdeniz’de de oluyor. Örneğin; farklı söylemlere sahip insanlar Trabzon’da tehdit ediliyorlarsa, İstanbul’da da tehdit ediliyorlar.“Öfkeli kalabalıklar” bir ıslıkla sokaklara dökülüp ülkeyi nasıl kurtarıyorsa bu başka bölgelerde de oluyor.

Örnekler o kadar uzundur ki, ciltlere sığmaz. 6-7 Eylül mü dersiniz, Maraş mı, Çorum mu, Sivas mı, Malatya mı, Hrant Dink mi, Santaro mu, Ağrı mı, tarihimiz de günümüz de bu örneklerle çok fazlasıyla doludur.Trabzon’da aksayan işler oluyorsa bunlar diğer bölgelerde de oluyor. Bu işlerin özellikle Trabzon’da daha çok olduğunu düşünmüyorum.

Burada bana göre esas sorulması gereken soru; “Trabzon’un neden ön plana çıkarıldığı” olmalıdır.

Trabzon’la İlgili Algı Yönetimi

Aslında benzer konulara geçmiş yazılarımda da sık sık değindim. Son yazılarımda “Pontus’un Piçliği”ne ve Ermeni meselesine ilişkin de yazdım. Bu konular sancılı konulardır. Her gazete bu tür yazıları basmaz, basamaz, basmak istemez, sansürler, yazdırmaz. Ama sağolsun Kuzey Ekspres, şimdiye kadar ne yazmışsam harfi harfine herhangi bir sıkıntı çıkarmadan yayınladı. Kendilerine burdan bir kez daha teşekkür ediyorum.

Lakin iki gün önce 1 Mayıs’ta Trabzon’da çıkan olaylar üzerine tekrar yazmak ihtiyacını hissediyorum. Bilindiği gibi o gün bir şenlik havasında geçen 1 Mayıs kutlamalarında ortada hiçbir neden yokken HDPkortejine saldırılmıştır. HDP ile ilgili basının kışkırtıcılığı bir yana, AKP’nin de büyük kuyruk acısı vardır. Şu an orada olmasam da, hayatımın çok önemli bir kısmını bu kentte geçirdiğim için, orada yeri değişen bir çakıl taşı bile olsa farkederim. Olanları izliyorum. Bu sistemi tanıyorum. Devletin ve haliyle “öfkeli kalabalık”ların vermek istediği mesaj şudur: “Bu ülkede ya tek tip yaşar ve devlete biat edersiniz ya da gözünüzün yaşına bakmayız.”

Trabzon’un ön plana çıkarılması da işte tam da bu yazımın başlığına denk düşüyor: “Kaybolan hafızayı daha da körleştirmek!” Ben böyle okuyorum olanları. Trabzon ve benzeri kentler hafızalarını ne kadar kaybederlerse bu ülkede barış ve bir arada çoğulcu yaşam o kadar hayal olur. Devletin istediği de bu değil mi?

Gelelim Öfkeli Kalabalıklara Ve Linç Kültürüne

Bir kalabalığın öfkeli olması o kalabalığı haklı çıkarır mı?

Ayrıca öfke nasıl oluyor da birdenbire kalabalıklaşabiliyor?

“Öfkeli kalabalık” kavramı, aslında daha çok yapılan kötülükleri, haksız saldırıları, linç girişimlerini ve eylemlerini haklı çıkarmaya çalışan bir araç kavramdır. Bu kavramı kullananların çoğunun kalabalıkları bilinçli olarak öfkelendirmeye, gaza ve galeyana getirmeye çalıştıklarından hiç kuşkum yok.

Trabzon’da veya Türkiye’nin her hangi bir yerinde özellikle de polis-devlet korumalı eli satırlı palalı, sopalı, silahlı gurupların genelde demokratik sivil toplum örgütlerine, sol parti ve örgütlere, devletin ötekileştirdiği bütün kimliklere yönelik kitlesel saldırıları, toplum nezdinde haklı çıkartmaya çalışan büyülü bir kavramdır “öfkeli kalabalık”. Ve nedense bu öfkeli kalabalıkların içinde “aklı başında” tek bir insan bulunmaz. Hemen hepsi ipsiz sapsız, işsiz güçsüz ve niteliksiz insanlardan oluşmaktadır. Ülkenin ekonomisinden kültürüne, eğitiminden siyasetine değin tek katkıları yoktur. Bunlar, korku filmi ustası Hitchcock’un “Kuşlar” filmindeki gibi bir yerlerde bekleyip, bir işaretle insanlara saldıran akbabalar, leş kargalarıdırlar, toplumu kemiren parazitler, sistemin tetikçileri, taşeronlarıdırlar. Bunlar Zerdüşt’ün seslendiği kalabalıklardaki karanlık insanlardırlar. Tıpkı yarasalar gibi karanlıktan beslenirler; aydınlık bunların beyinlerinde habis urlar çıkartır.

Gene de aydınlık günlere uzanan bir dünya dileklerimle.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri