19 Kasım 2017 tarihinde yapılan mahkeme kararı olmadan ad ve soyad değişikliği yapılabilmesi düzenlemesine vatandaşlardan yoğun talep geldiğinin altı çizilen açıklamada, söz konusu düzenlemenin ardından sürenin 3 yıl daha uzatıldığı, Cumhurbaşkanına da süreyi bir katına kadar uzatma yetkisi tanındığı belirtildi.
İçişleri Bakanlığından, bugünkü Resmi Gazete'de yayımlanan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un birçok alanda getirdiği yeni düzenlemelerin ayrıntılarına ilişkin açıklama yapıldı.
Soyadı Kanunu'na aykırı soyadları ile yazım ve imla hatası veya düzeltme işareti kullanılmamasından kaynaklanan anlam değişiklikleri bulunan ad ve soyadlarının il veya ilçe idare kurullarınca bir defaya mahsus olmak üzere değiştirilebilmesine olanak sağlayan düzenleme ile mahkemelerin iş yükünün azaltıldığını kaydedilen açıklamada, bunun yanı sıra maddeye eklenen yeni hükümle Bakanlığa iletilen yoğun talebin karşılanması ve vatandaşların yaşadığı mağduriyetlerin giderilebilmesi adına genel ahlaka uygun olmayan ve toplum tarafından gülünç karşılandığı değerlendirilen adların da mahkeme kararı aranmaksızın il veya ilçe idare kurullarınca değiştirilebilmesine olanak tanındığı kaydedildi.
DERNEK İSİMLERİNDE DÜZENLEME
Dernek isimlerinde "Şehit" ve "Gazi" kelimeleri, suistimalin önlenmesi amacıyla bundan böyle ancak "Türk", "Türkiye", "Milli", "Cumhuriyet", "Atatürk" ve "Mustafa Kemal" kelimeleri gibi İçişleri Bakanlığı izniyle kullanılabilecek. Dernekler Kanununun 28'inci maddesinde yapılan değişiklikle dernek adlarında "Şehit" ve "Gazi" kelimelerinin, "Türk", "Türkiye", "Milli", "Cumhuriyet", "Atatürk" ve "Mustafa Kemal" kelimeleri gibi İçişleri Bakanlığının izniyle kullanılabileceğinin hüküm altına alındığı belirtilen açıklamada, yapılan değişiklikle kutsal kabul edilen şehit ve gazi kavramlarının suistimalinin önlenmesi ve bu kelimelerin taşıdığı anlam ve kutsiyetin korunmasının amaçlandığı vurgulandı.
EMNİYET TEŞKİLAT KANUNU'NDAKİ DÜZENLEME
Kanunun 9'uncu maddesiyle 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu'nun geçici 26'ncı maddesinde yapılan düzenlemeyle, yüksekokul veya daha aşağı derecede eğitim durumuna sahip polis memurlarından geçmişteki yasal düzenlemeler çerçevesinde B grubu amir olarak atanan ve 4 yıllık üniversiteyi sonrasında bitirenlerin, A grubu amir konumundaki Polis Akademisi mezunları ile aynı süre ve şartlarda terfi edebilmelerine imkan sağlandığı belirtildi.
Yapılan düzenlemeden halen B grubu polis amiri olarak görev yapan, 84’ü başkomiser, 803’ü komiser ve 24’ü komiser yardımcısı olmak üzere 911 amir sınıfı personelin yararlanabileceği kaydedildi.
Açıklamada, söz konusu düzenlemeyle, komiser yardımcısı ve komiser rütbelerinde bir üst rütbeye terfi için 6’şar yıl beklemekte olan B grubu amirlerin, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten geçerli olmak üzere A grubu amirler için uygulanan 4’er yıllık bekleme sürelerine tabi olacağı bildirildi. Ayrıca başkomiser rütbesinden emniyet amiri rütbesine yükselebilecek lisans mezunu B grubu amirler için uygulanan, A grubu amirlerden terfi edenlerin yüzde 10’unu geçememe sınırlamasının da uygulamadan kaldırılacağı ifade edildi.
Başpolis memurları ile kıdemli başpolis memurlarından komiser yardımcılığına terfi edecekler için var olan 45 yaş sınırı kaldırılarak daha önceden yaş sınırına takıldığı için sınava girme hakkı elde edemeyen 2 bin 849 başpolisin komiser yardımcılığı sınavına girme hakkını elde ettikleri belirtildi.
KABAHATLER KANUNU'NDA YAPILAN DÜZENLEMELER
Kumar oynayan kişilere uygulanan idari para cezasının da artırıldığı belirtilen açıklamada, halen 322 lira olarak uygulanan idari para cezası miktarının bin liraya yükseltildiği kaydedildi. Öte yandan 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu’nun 41’inci maddesinde yapılan değişiklikle belediye sınırları dışında da çevre kirliliğine neden olan şirket atıklarına kolluk birimlerince işlem yapılabilmesi ve idari para cezası uygulanabilmesine imkan sağlandığı belirtildi.
İHRACATÇILARA KOLAYLIK
Yapılan düzenlemeyle rekabet gücünü artırmak, dış pazarlarla daha güçlü ilişkiler kurmalarını kolaylaştırmak amacı ile ihracatçılara verilen hususi damgalı pasaport hakkı süresinin 2 yıldan, belli bir ihracat rakamını yakalayanlar için 4 yıla çıkarıldığı hatırlatıldı. Düzenlemeyle ihracatçıların hususi damgalı pasaport sahibi olmaları ile vize başvuruları sırasında yaşanan zaman kaybı, başvurularının olumsuz sonuçlanması, çok kısa süreli vize verilmesi gibi sorunların önüne geçildiği bildirildi.
Bu hakla ihracatçılara, dünya ticaretinin yüzde 75’ini gerçekleştiren çok sayıda ülkeye vizesiz giriş imkanı sağlandığı, ihracatçıların yeni pazarlara girmeleri ve mevcut pazarlarda devamlılıklarının kolaylaştırıldığı vurgulandı. Uygulamayla tek seferde birden fazla ülkeye iş seyahati gerçekleştirmek zorunda kalan ihracatçıların zaman ve dolayısıyla yaşayacakları ticari kayıpların da önüne geçilmesinin sağlandığı ifade edildi.
YABANCI ÜLKE MAKAMLARINCA VERİLEN VELAYET VE VESAYETE İLİŞKİN KARARLAR
Yabancı makamlar tarafından verilen vesayet ya da velayet kararının kabulünde daha önce tanıma ve tenfiz şartının arandığı hatırlatılan açıklamada, yeni düzenleme ile yabancı makamlarca verilmiş vesayet/velayet kararı bulunanların yurt dışındaki pasaport işlemlerinde yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla, bu kararların ilgili ülkede bulunan dış temsilciliklerdeki pasaport işlemlerinde kabul edilmesinin sağlandığı kaydedildi.
MAHKEME KARARI OLMADAN AD VE SOYAD DEĞİŞİMİ SÜRESİ UZATILDI
19 Kasım 2017 tarihinde yapılan mahkeme kararı olmadan ad ve soyad değişikliği yapılabilmesi düzenlemesine vatandaşlardan yoğun talep geldiğinin altı çizilen açıklamada, söz konusu düzenlemenin ardından sürenin 3 yıl daha uzatıldığı, Cumhurbaşkanına da süreyi bir katına kadar uzatma yetkisi tanındığı belirtildi.
Soyadı Kanunu'na aykırı soyadları ile yazım ve imla hatası veya düzeltme işareti kullanılmamasından kaynaklanan anlam değişiklikleri bulunan ad ve soyadlarının il veya ilçe idare kurullarınca bir defaya mahsus olmak üzere değiştirilebilmesine olanak sağlayan düzenleme ile mahkemelerin iş yükünün azaltıldığını kaydedilen açıklamada, bunun yanı sıra maddeye eklenen yeni hükümle Bakanlığa iletilen yoğun talebin karşılanması ve vatandaşların yaşadığı mağduriyetlerin giderilebilmesi adına genel ahlaka uygun olmayan ve toplum tarafından gülünç karşılandığı değerlendirilen adların da mahkeme kararı aranmaksızın il veya ilçe idare kurullarınca değiştirilebilmesine olanak tanındığı kaydedildi.
ÇOCUKLARIN TÜRK VATANDAŞLIĞI
Türk Vatandaşlığı Kanunu'na göre reşit olmayan çocukların, ana ve babanın Türk vatandaşlığından birlikte çıkması halinde ebeveynin irade ve talebi olmaksızın Türk vatandaşlığını doğrudan kaybettiği hatırlatılan açıklamada, 2011-2019 yılları arasında ebeveyne bağlı olarak 30 bin 799 çocuğun Türk vatandaşlığını kaybettiği belirtildi.
Düzenleme ile çocuğun üstün yararı gözetilerek, Türk vatandaşlığını birlikte kaybeden anne ve babanın çocuklarının da Türk vatandaşlığını resen kaybetmesi sonucunda oluşan mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı açıklandı.
AFETZEDELERE YAPILAN YARDIMLARDA UYGULAMA BİRLİĞİ SAĞLANDI
İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, jeolojik yapısı, topografyası ve iklim özellikleri nedeniyle afetlerden çok fazla etkilenen ve yüksek derecede risk taşıyan bir coğrafyada bulunan Türkiye'de deprem ve diğer afetlerin gerçekleşmesi durumunda konutların zarar gördüğü yerlerde alınacak tedbirler ile yapılacak desteklerde "Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" hükümlerinin uygulandığı hatırlatıldı.
7269 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinde afetler sonrası konutları zarar gören kişilere yapılacak destekler ve hak sahipliği ile ilgili hususlara dair hükümlerin bulunduğu, söz konusu maddenin üçüncü fıkrasında "Kendilerine ait olmayan arsa veya arazi üzerine inşaat ruhsatı almaksızın bina inşa eden yapı sahipleri ile yer kayması, su baskını, kaya düşmesi ve benzeri sebeplerle imar planında yapı yapılması sakıncalı olarak belirlenen yerlerde ruhsatsız olarak yapılan yapıların sahipleri hak sahibi olarak kabul edilmez" hükümlerinin yer aldığı ifade edildi.
Aynı maddeye 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu ile "Zorunlu deprem sigortası kapsamındaki binalar için, bu Kanundan ve ilgili diğer mevzuattan doğan devletin konut kredisi açma ve bina yaptırma yükümlülükleri, zorunlu deprem sigortası yaptırılmamış olmasının tespit edilmesiyle birlikte ortadan kalkar" hükümlerinin eklendiği kaydedildi.
İlgili hükümlerde belirtilen hususlara uymayan afetzedelere yardım yapılamadığından, aynı bölgedeki afetlerde yapılacak iş ve işlemlerde uygulama birliği sağlanması açısından ve sosyal devlet ilkesi gereğince, 7269 sayılı Kanun’un Geçici 26'ncı maddesinde düzenleme yapıldığı belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"7269 sayılı Kanun’un geçici 26'ncı maddesinde yapılan düzenleme ile Denizli ili Acıpayam ilçesinde 20 Mart 2019 tarihinde, Malatya ili Arguvan ilçesinde 21 Mart 2019 tarihinde, Elazığ ili Sivrice ilçesi ve çevresinde, Malatya ili Doğanyol ve Pütürge ilçelerinde 4 Nisan 2019 tarihinde, Denizli ili Çardak ilçesi ve çevresinde, Denizli ili Bozkurt ilçesinde, Afyonkarahisar ili Dazkırı ilçesinde 8 Ağustos 2019 tarihinde meydana gelen deprem afetlerinde, kendilerine ait olmayan arsa veya arazi üzerine inşaat ruhsatı almaksızın bina inşa eden yapı sahipleri ile zorunlu deprem sigortasını yaptırmamış afetzedelerin de borçlandırmaları yapılmak kaydıyla hak sahibi olmaları sağlanmaktadır. Söz konusu düzenleme ile sosyal devlet ilkesi ve aynı bölgelerdeki afetlerde yapılacak iş ve işlemlerde uygulama birliği sağlanması amaçlanmıştır. Bununla birlikte, yapılan düzenleme ile Denizli, Malatya, Elazığ ve Afyonkarahisar illerindeki vatandaşlara destek sağlanacağı öngörülmektedir."
BAĞIMLILIKLA MÜCADELE
Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına ilişkin hükümler çerçevesinde bağımlı kişinin zorunlu tedaviye sevk edilmesi için gerekli bürokratik işlemlerin çok uzun zaman aldığı ve bunun için de bir vasi kararının gerektiği hatırlatılan açıklamada, tedaviye muhtaç uyuşturucu madde
bağımlılarının, başta aileleri ve toplum açısından genel güvenlik sorunu oluşturduğu vurgulandı. Çok sayıda bağımlı ailesinin çocuklarının zorunlu olarak tedavi veya gözetim altına alınmasını istediği belirtilen açıklamada, Türk Medeni Kanunu'nun 436'ncı maddesine yapılan değişiklikle vatandaşların kaygılarının giderilmeye çalışıldığı ifade edildi.
Açıklamada şöyle denildi:
"Bu tedbir bir bakımdan kişinin korunması amacıyla getirilen bir düzenlemedir. Söz konusu değişiklikle, kişinin bir sağlık kuruluşuna yerleştirilebilmesi ve resmi sağlık kurulu raporunun alınabilmesi için hekim ön raporu usulü düzenlenmekte, kişinin sağlık kuruluşunda bulundurulabileceği süre 20 günle sınırlandırılmaktadır. Yine bu süre zarfında, gerekmesi halinde, gerekli tıbbi müdahalelerin yapılması, vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle kıl, tükürük, tırnak gibi numunelerin alınabilmesi imkanı getirilmektedir. Ayrıca madde kapsamında alınan kararların icrası için gerektiğinde ilgili kişi hakkında zor kullanılabilmesi ve sağlık görevlilerinden gerekli tıbbi yardım alınabilmesi öngörülmektedir."