Psikolog Fundem Ece Kaykaç, sosyal anksiyete bozukluğu hakkında bilgi verdi.
Uzman Klinik Psikolog Fundem Ece Kaykaç, “Sosyal Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu ya da sık kullanılan adıyla Sosyal Fobi bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı toplumsal ortamlarda mahcup ya da rezil olacağı düşüncesi ve bu konuda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur. Kişiler başkalarıyla etkileşimde bulunmalarını gerektiren ya da bir eylemi başkalarının yanında yapmaları gereken durumlardan korkarlar ve bunlardan olabildiğince kaçınmaya çalışırlar. Ellerinin ya da seslerinin titrediğinin farkına varılacağı gibi kaygılarından ötürü toplum önünde konuşmaktan korkabilirler ya da düzgün bir biçimde konuşamıyor gibi görünmekten korktukları için başkalarıyla karşılıklı konuşurken aşırı kaygı duyabilirler. Diğer insanların yanında yemekten, içmekten ya da yazı yazmaktan kaçınabilirler. Sosyal Fobi’nin yaşam boyu görülme oranı % 2-13 arasındadır. Başlama yaşı için 0-5 yaş arası ve 11-13 yaş arası iki pik vardır. Kadınlarda daha sık görüldüğü ancak klinik başvuruda erkeklerin daha fazla oranda olduğu belirtilmektedir” dedi.
Bebekte yabancılara karşı korkunun 4-9 aylar civarında başladığını ifade eden Kaykaç, “2 yaşa doğru son bulur. Bu, beklenen ve normal bir süreçtir. Eğer utangaçlık ve çekingenlik durumu çocuğun günlük yaşantısını etkiliyor, yapması gereken davranışları yapmasını engelliyor ve arkadaşlarıyla iletişimden uzaklaştırıyorsa bu durumda sosyal fobiden bahsedilebilir. Çocukların rol modeli öncelikle anne ve babası olduğu için anne ve babada utangaçlık durumu varsa, çocuk da ilişki kurma şeklini aileden öğreneceği için utangaç olma ihtimali de artmaktadır. Özellikle 0-1 yaş döneminde ebeveyni ile sağlıklı bir bağ oluşmamış çocuklarda utangaçlık daha sık görülebilir. 1-3 yaş arası dönemde çocukta bağımlı bir yapı gelişebilir ve pasif, fazla uyumlu ve özerk olmayan bir karakter ortaya çıkabilir. Özellikle 3-6 yaş arası merak ve girişimcilik dönemidir. Bu süreçte çocuk eleştirilir ve bastırılırsa utanç duygusu gelişir. Özellikle ilk yıllarda sosyal ortama fazla alıştırılmayan çocuklarda diğer insanlarla iletişime geçişte problemler yaşanabilir. 6-12 yaş sosyalleşme dönemidir. Okul çağı ile rollere uyum da söz konusu olur. Özellikle çocuğun ebeveyn, arkadaşlar, öğretmen tarafından olumsuz şekilde eleştirilmesi, kendi özelliklerinden fazla beklenti sahibi olunması, başarı ve başarısızlığın fazla ön plana çıkarılması çocukta beğenilmeme endişesi oluşturabilir.
Burada en önemli nokta, ebeveynin çocuğa hiçbir dönemde soğuk ve reddedici davranmamasıdır. Bu tip davranışlar, sosyal korkulara ve kaçınmaya sebep olabilir. Kalıtımdan daha çok, çocuk yetiştirme tarzı, ailenin başkalarıyla yeterince görüşmemesi ve ebeveyn modeli önemlidir. Genelde aşırı koruyucu, ya da reddedici, duygusal sıcaklıktan yoksun, katı anne babaların çocuklarında olabilir. Bazen çocuktan yüksek beklentileri olduğunda bunlara ulaşılamayınca çocuk cezalandırılabilir, böylece başarısızlık korkusu gelişebilir. Ayrıca zihinsel altyapısı önceden hazırlanmış olan Sosyal Fobi bazen belirli bir olaydan sonra gün yüzüne çıkmış ve örseleyici bir yaşantıyla koşullanarak yerleşmiş olabilir. Örneğin öğrenci sınıfta ders anlatırken bir hata yapmış ve arkadaşları ona gülmüştür. O da küçük düştüğünü, rezil olduğunu düşündüğü için utanç hissine kapılmış ve bedensel belirtiler göstermiştir. Bir dahaki sefere ders anlatmak için yine tahtaya çıktığında önceki deneyimi olumsuz beklentilere yol açacak, bulunduğu ortam duygularını tetikleyecek ve belirtiler ortaya çıkacaktır” diye konuştu.
Psikolog kaykaç, sosyal fobinin belirtileri hakkında şu bilgileri verdi:
“Sosyal Fobi’de korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide-bağırsak sisteminde rahatsızlık, kas gerginliği, titreme gibi. Bu sırada aklından geçen düşünceler “güçsüzüm, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, sevilmeye layık değilim, hata yapmamalıyım, mükemmel olmalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım” şeklindedir. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir.”
Sosyal fobinin, tedavisi olan bir rahatsızlık olduğunu kaydeden Kaykaç, “Sosyal fobide ilaç tedavisi ve psikoterapi uygulanır. Kişinin durumuna göre bazen tek başına psikoterapi, bazen ilaç tedavisi uygulansa da genelde her ikisinin beraber uygulanmasında başarı daha yüksektir. Sosyal Fobi’de en sık uygulanan terapi şekli Bilişsel ve Davranışçı Terapidir. Bilişsel terapide kaygı duyguları ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme gibi aşamalar vardır. Davranışsal terapide ise model olma, yakınmaların üstüne gitme, belirtileri daha net algılayabilmesi için rol oynama, gevşeme eğitimi, sosyal beceri eğitimi gibi her bireyde farklı uygulanabilecek yöntemler vardır. Ayrıca aile ve grup terapisi de uygulanabilir” açıklamalarında bulundu.