Hüseyin Nihal Atsız öğretmenlik yaptığı dönemde öğretmen bir hanıma aşık olup yazdığı "Geri Gelen Mektup" adlı şiiri ve hikayesi araştırılıyor.
"Gelen Gelen Mektup" şiirini hikayesi
Hüseyin Nihal Atsız, öğretmenlik yaptığı okulda, bir gün ansızın yeni gelen hanım öğretmenle karşılaşır.
Daha önce fazla dikkat çekmeyen, etrafındaki insanlara pek ilgi göstermeyen Atsız, içeri adım atan bu öğretmene karşı ilk andan itibaren derin bir aşk duygusuna kapılır. Bu, tam anlamıyla ilk görüşte oluşan bir aşktır. Ve Atsız, kalbinin sahibi olduğunu hissettiği bu meçhul hanım öğretmene özel bir şiirin ilk kıtasını yazar.
Oluşturduğu bu duygu yüklü kıtayı zarfa koyar ve öğretmenin dolabına bırakır. Ancak günler geçer, Atsız'ın bu mektubuna herhangi bir cevap gelmez.
Öğretmen hanım, Atsız'ın yazdığı mektuba ve içinde yankı bulan aşk dolu şiire hiçbir karşılık vermemiştir. Atsız, büyük bir merak, özlem ve heyecan içinde cevabı bekler, ancak beklediği yanıt bir türlü gelmez. Hüseyin Nihal Atsız, bir süre sonra kendi dolabını açtığında ise, mektup zarfı ile karşılaşır. Zarf hiç açılmamış ve dolaba bırakılmış. Bu durum, Atsız'ı derin bir hayal kırıklığına itmiştir.
Atsız, yaşadığı bu olay sonrası, mektuptaki ilk kıtası yer alan şiirin devamını yazar ve şiire de "Geri Gelen Mektup" adını verir.
Geri Gelen Mektup şiiri
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma ‘Kaabil’
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyor.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik