Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Atilla Tekin, bipolar bozukluğun, genetik geçişi en yüksek olan ruhsal hastalık olarak bilindiğini ifade ederek “Özellikle birinci dereceden yakınlarında bipolar bozukluk teşhisi varsa çocukta bu hastalığın riskinin yaklaşık 15 - 16 kat arttığını biliyoruz” dedi.
Kendisinin de bipolar bozukluğu olduğu kabul edilen ünlü ressam Vincent Van Gogh’un doğum günü olan 30 Mart, Dünya Bipolar Günü olarak kutlanıyor. Bipolar bozukluk, eski adıyla manik depresif bozukluk, mani, hipomani ve depresyon dönemlerinin peşi sıra ortaya çıkan bir duygu durum bozukluğu olarak tanımlanıyor.
30 Mart Dünya Bipolar Günü sebebiyle konuşan ve Türkiye’de 2 milyon civarında bipolar bozukluk teşhisi olan hasta olduğunu ifade eden Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Atilla Tekin, hastalığın belirtileri ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Bipolar bozukluğun belirtileri hakkında konuşan Dr. Öğr. Üyesi Tekin, “Özgüven artışı, uyku ihtiyacında azalma, enerji miktarında veya amaca yönelik aktivitelerde artış gibi semptomlar ortaya çıkar. Maalesef hastanın günlük işlevselliğini olumsuz etkiler ve bu da bir hastalık dönemi olarak yorumlanır. Depresyon dönemlerinde ruhsal çökkünlük belirtileri baskındır. Hayattan keyif alamamak, ilgi duyulan aktivitelere karşı ilgi kaybı, uyku ve iştah problemleri, zaman zaman intihar düşünceleri, dikkat ve konsantrasyonda bozulma gibi semptomlar görülür” dedi.
AİLELER ÇOCUKLARINDAKİ DEĞİŞİMİ TAKİP ETMELİ
Türkiye’de yaklaşık 2 milyon civarında bipolar bozukluk teşhisi olan hasta olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Tekin, “Aileler, çocuklarının duygu durumlarındaki değişiklikleri gözlemlemeli. Toplum tarafından damgalanan hastalar hem hastalığın doğası sebebiyle işlevsellikte hem de sosyal hayata entegre olma konusunda ciddi problem yaşıyor. Bu anlamda özellikle ailelerin destekleyici tutumlarına ve hastalığın belirtilerine dikkat göstermelerine ihtiyaç var. Böyle durumlarda zaten hastalığı teşhis edememek neredeyse imkansız hale geliyor, bireyin hayatını sürdürmesine birçok noktada mani oluyor” diye konuştu.
İLAÇLAR HASTAYA GÖRE VERİLMELİ
Bipolar bozukluğun tedavisinde ise biyolojik tedavilerin çok önemli olduğunu kaydeden Tekin, “Duygu durum dengeleyicileri, bipolar bozukluğu olan hastalarda yeniden atak geçirme riskini çok azaltıyor. Hatta bazı hastalarda yeniden atak geçirme olasılığını neredeyse ortadan kaldırdığını biliyoruz. Bu yüzden özellikle bir psikiyatr tarafından doğru teşhis edilerek ve doğru tedavi uygulanarak başlanmış bir sürecin takibinde ailenin olması gerekir. Psikiyatrik ilaçlarla ilgili bir takım olumsuz önyargılar var ama doğru bilgiye ulaşmak için muhakkak bir psikiyatrla irtibat halinde olmak lazım. Her bir hasta için tercih edilebilecek ilaç farklı olabilir. Bu hastalık, doğru bir tedaviyle tamamen tedavi edilebilir” dedi.
HASTALIK SEBEBİ BİYOLOJİK YA DA PSİKOLOJİK OLABİLİR
“Bu genetik geçişi en yüksek olan ruhsal hastalık olarak bilinmektedir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Tekin, “Özellikle birinci dereceden yakınlarında bipolar bozukluk teşhisi varsa çocukta bu hastalığın riskinin yaklaşık 15 - 16 kat arttığını biliyoruz. Bu ruhsal bozukluğun ortaya çıkması için bir stresör aramaya da gerek yok. İçsel veya biyolojik faktörler tek başına ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına sebep olabilir” ifadelerini kullandı.
SOSYAL MEDYADAKİ DİL HASTALARI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Sosyal medyada bu hastalıkla ilgili çok fazla yorum olmasını da değerlendiren Atilla Tekin, şöyle dedi:
“Gerçekten ruhsal hastalıkların farkındalığına dair önemli çalışmaları olan dernekler var. Ancak bazen sosyal ortamlarda, görsel veya yazılı medyada bu hastaların sosyal hayatın dışına itilmesine sebep olan eylemler ya da sözler olduğunu görebiliyoruz. Bazen dizilerde ruhsal hastalıklar kötüye kullanılıyor. Sanki bu hastaların sosyal yaşam içerisinde olmaması gereken bireylermiş gibi yansıtılması rahatsızlık verici. Hastalar da maalesef çok olumsuz etkileniyor. Ama diğer taraftan ise, bipolar bozukluğu olmayan insanlar bile hastalığın ne olduğuna, insanları nasıl etkilediğine dair merak içerisine giriyor ve araştırma ihtiyacı hissediyor. Hastalığı tanıma konusunda ise olumlu etkileri oluyor.”