Doğu Karadeniz'de kendine has floraya sahip yaylalarda yetiştirilen danalardan elde edilen etlerden yapılan Akçaabat köftesinin, ithal hayvanların etinden yapılamayacağı belirtildi.
Adını Trabzon'un Akçaabat ilçesinden alan ve 1945 yılından bu yana ilçenin en önemli damak tatlarından biri haline gelen Akçaabat köftesi, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odasının (TTSO) başvurusu üzerine Türk Patent Enstitüsü (TPE) tarafından bir süre önce coğrafi işaret tescili alarak standartlarını belirledi.
Bu tescile göre Akçaabat köftesini diğer köfte türlerinden ayıran en önemli özellik, ''kullanılan etin doğal ortamda ve kendine has floraya sahip bölge yaylalarında yetiştirilmiş danalardan elde edilmesi.''
Doğu Karadeniz Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Sebahattin Yazıcı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Akçaabat köftesinin lezzetinin, etin özellikle kekiğin bol olduğu doğal ortamlarda otlayarak beslenen hayvanlardan elde edilmesinden kaynaklandığını, ithal edilen hayvanların etlerinin dünya standartlarında olabileceğini, ancak yöre halkının alışkın olduğu damak tadına hitap etmeyeceğini söyledi.
Yazıcı, ''Trabzon Ticaret ve Sanayi Odasının Akçaabat köftesi ile ilgili bir köfte tanımı var ve bununla patent aldı. Böylece Akçaabat köftesi coğrafi ürün olarak tescil edildi. Tescilin tanımında Trabzon'un yaylalarında otlayan genç danalardan, yani bu bölgede beslenen yöresel bir hayvandan bahsediyor. Doğal ortamda otlamayan hayvanın etinde ise bir aroma kaybı söz konusu oluyor. Yani suni yemlerle beslenen hayvanların etlerinde lezzet eksiliyor'' dedi.
Akçaabat köftesinin yanı sıra Karadeniz bölgesindeki çoğu yöresel ürünün tanınmasında, ''yaylalarda yetişen hayvanların'' bulunduğuna işaret eden Yazıcı, ''Giresun'un pidesi peynirinden, Hamsiköy'ün sütlacı ise sütünden dolayı meşhur. Bunun nedeni bu coğrafyada bulunan hayvanlardan kaynaklanıyor. Şu anda köfte yapılması için bölge illerinden et getirtiliyor. O zaman bu köftenin tanımına ne oldu? Bunun temelinde ise ülkedeki karkas hayvan ırkı sorunu olması. Trabzon'a gelen insanlar öncelikle Sümela Manastırı'nı geziyor, Uzungöl'e gidiyor ve Akçaabat köftesi yiyor. Bizim bu konuda duyarlı olmamız gerekiyor. Buna dikkat etmezsek 5 yıl sonra Akçaabat köftesinden söz etmek mümkün değil'' görüşünü savundu.
Sebahattin Yazıcı, ithal et kapsamında adından sıkça söz edilen ''Angus'' cinsi hayvanların dünya normlarında birinci sınıf ete sahip olduğunu vurgulayarak, ''Et, damak ve lezzet işidir. Angus eti biftek ve rosto için son derece uygun. Ancak bizim damak tadımıza hitap etmiyor. Çünkü etin kıvamı ve lezzeti bize göre çok farklı'' dedi.
İçerisinde fazla katkı maddesi barındırmayan Akçaabat köftesinin, kullanılan etin lezzetiyle ön plana çıktığını dile getiren Yazıcı, ''Yapılışı itibariyle içerisinde çok sayıda baharat ve katkı maddesi içermeyen Akçaabat köftesinde et çok önemli. Dışarıdan ilimize gelen insanlar ilk defa bu köfteyi tadacaklarsa bir ayrıcalığı olması gerekiyor. Bunun için yörede hayvancılığın desteklenmesi gerekiyor'' diye konuştu.
-''ETİ DOLAPTA GÖRÜNCE ANLARIZ''
Akçaabat Köftesi Standartları Koruma Derneği Başkanı Mehmet Kırandi de, Akçaabat köftesi için aranan hayvan türünün şu anda bölgede var olduğunu belirterek, ''Dışarıdan gelecek etler elbette sağlıklı ve sıhhi bir şekilde yurdumuza girecek ama bu bizim dışarıdan gelecek eti alıp köfte yapımında kullanacağımız anlamına gelmez. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerdeki alışveriş merkezilerinde bunlar satılabilir. Bizler ustalık olarak buzdolabını açtığımız zaman Trabzon'da yetişen etle diğer yerlerden gelen eti anlarız. Bugün itibariyle Trabzon'da yetişen hayvanların etleri bize yetiyor'' dedi.