Kadınların neredeyse yüzde 12’sinde görülen meme kanserine neden olabilecek risk faktörlerini anlatan Prof. Dr. Hasan Besim, erken tanı ve tedavi ile meme kanserinden korunmanın mümkün olduğunu söyledi.
Memede kanser hariç pek çok başka hastalığın ya da meme ile ilişkili yakınmaların ortaya çıkabileceğinden bahseden Genel Cerrahi Anabilim Dalı ve Meme Sağlığı Merkezi Başkanı Prof. Dr. Hasan Besim, bu kanser türünün sadece kadınlarda değil, nadir de olsa erkeklerde de görülebileceğini kaydetti. Özellikle erişkin çağdaki kadınlarda hormonal değişikliklerle ilişkili olarak her ay meme dokusunda gelişebilen çeşitli değişikliklerin belirli yakınmalara neden olabildiğine değinen Prof. Dr. Besim, buna ek olarak memede kanser dışında görülmesi mümkün olan diğer hastalıkların (infeksiyöz, patolojileri, gelişimsel anomali) tedavisi için bir tedavi merkezinin gerekliliğinin kaçınılmaz olduğunu belirterek, Meme Sağlığı Merkezi’nin de buradan yola çıkılarak kurulduğunu ifade etti.
“Hastaların gelişmiş teknik imkanlardan faydalanması önemli”
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) kurulan ve 2014’den beri hizmet veren merkezin meme ile ilgili tüm hastalıkların tanı ve tedavisi, takibi, sağlıklı kadınların ise meme kontrollerinin yapılması amacı ile oluşturulduğunu vurgulayan Prof. Dr. Besim, “Merkezin kuruluşundaki bir diğer amaç ise Kıbrıs’ta yaşamakta olan kadınların meme sağlığı konusunda bilgilenmelerini ve farkındalık geliştirmelerini sağlamaktır. Merkezimiz, ülkemiz kadınlarının meme sorunlarında alanında uzmanlaşmış hekimler tarafından sağlanan multidisipliner bakım olanağına kendi ülkelerinde kolaylıkla ulaşabilmelerine olanağı sağlamıştır. Meme ile ilgili tek hekim yerine bu alana odaklanmış bir ekip tarafından tanı ve tedavi süreçlerinin gerçekleştirilmesi, bu süreçte gelişmiş teknik imkanlardan faydalanılması merkezin önceliğidir.
Bahsi geçen süre içerisinde bin 488 kadının meme kontrolü ve tarama tetkikleri yapılmış, 87 hastanın da meme kanseri tedavisi-cerrahisi gerçekleştirilmiştir” dedi. Prof. Dr. Besim, merkezde düzenli olarak meme sağlığına yönelik meme kanseri tarama programları organize edildiğini ve tüm hasta verilerinin hem elektronik hem de yazılı olarak kayıt altına alındığını belirtti. Besim, özellikle meme kanseri olgularının, tanı tedavi ve takip işlemlerinin, Cerrahi, Tanısal ve Girişimsel Radyoloji, Patoloji, Plastik Cerrahi, Radyasyon Onkolojisi ve Medikal Onkoloji uzmanlarından oluşan multidisipliner ve uzman bir ekip tarafından yürütüldüğünü ifade etti.
“Merkezimiz, kanserin tanı ve tedavisi sonrasında ihtiyaç duyulan estetik girişimleri karşılayacak donanımda”
Görüntüleme altyapısı olarak Dijital Mamografi (MMG), Ultrasonografi (USG), Renkli Doppler Ultrasonografi (RDUS), 1.5 ve 3.0 Tesla Manyetik Rezonans (MR) ve Tomosentez olanaklarının bulunduğu merkezde USG eşliğinde kor ve ince iğne biyopsisi/aspirasyonu ve gerekli durumlarda kullanılmak üzere “Breast Lesion Excision System (BLES)” altyapısının da bulunduğunu belirten Besim, muayenede saptanmayan küçük meme lezyonlarının radyolojik yöntemlerle işaretlenerek çıkarılmasını sağlayan stereo taktik biyopsi işlemleri ve son dönemlerde güncel meme kanseri tedavisinde kullanılan meme koruyucu cerrahi, sentinel lenf nodu biyopsisi uygulamalarının yapılabildiğini belirtti. Prof. Dr. Besim, yine uygun olgularda mastektomi sonrası doku genişleticiler, implantlar ya da flep uygulamaları ile rekonstrüksiyon ve estetik girişimlerin (onkoplastik cerrahi) plastik cerrahi uzmanları ile beraber eş zamanlı veya ardışık girişimler uygulanabildiğini de sözlerine ekledi.
“Kanser risklerinden birini taşımak, kişide meme kanseri gelişeceği anlamına gelmez”
Meme kanserinin cerrahi tedavisi sonrasında yardımcı tedavi olarak tümörün tipi ve evresine göre sistemik kemoterapi, hormonal tedavi ya da radyoterapinin gerçekleştirilmesi gerektiğini ve bu tedavilerin ilgili bölümlerin denetiminde devam ettiğini belirten Besim, “Meme kanseri açısından çeşitli iyi bilinen risk faktörleri bulunmaktadır. Bu risk faktörlerinden herhangi birine sahip olmak mutlaka meme kanseri gelişeceği anlamına gelmemektedir. Bu risk faktörlerinden bir bölümü ne yazık ki kaçınamayacağımız faktörlerdir. Örneğin cinsiyet yani kadın olmak, yaş, ailede meme kanserli yakın bir akrabanın varlığı ya da genetik özellikler gibi çeşitli risk faktörlerini değiştirmek ne yazık ki mümkün değildir. Ancak obezite, fazla miktarda alkol kullanımı, çeşitli hormonlar gibi bazı korunulabilir risk faktörleri de bulunmaktadır” dedi.
Meme kanseri açısından artmış bir risk grubunda mısınız?
Meme kanseri açısından artmış bir risk grubunda olup olmadığınız konusunda karar verebilmek için birtakım sorulara verilecek cevapların önemli olduğuna dikkat çeken Besim, bu soruları şöyle sıraladı:
"Önceden meme kanseri tanısı aldınız ve tedavi oldunuz mu? Anne, kız kardeş ya da kızınızda meme kanseri ve/veya over kanseri var mı? Obez misiniz? Önceden göğüs bölgenize çeşitli nedenlerle radyoterapi aldınız mı? Adet görmeye 12 yaşından önce mi başladınız? Menopoza 55 yaşından sonra mı girdiniz? İlk hamileliğiniz 30 yaşından sonra mı? Hiç çocuğunuz olmadı mı? Her gün iki bardaktan daha fazla alkol içmekte misiniz? Uzun yıllar hormon replasman tedavisi kullandınız mı? Bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Eğer yukarıdaki sorulardan biri ya da birkaçına 'evet' yanıtı veriyorsanız, normale göre artmış bir meme kanseri riskine sahip olma olasılığınız bulunmaktadır. Bu durumda paniğe kapılmanıza gerek yoktur. Ancak öncelikle vücudunuzu tanımanız, kendi kendinize meme muayenesini öğrenip ayda bir defa uygulamanız, iyi bir merkezde yıllık meme kontrollerinizi yaptırmanız önerilmektedir. Unutulmaması gereken, meme kanserinde erken teşhis oldukça kolaydır ve erken tanı alan meme kanserlerinde tedavi çok daha yüz güldürücüdür.”