Obezite nedir? Trabzon'da obezite oranı ne durumda?

İmperial Hastanesi Genel Cerrahi uzmanı Opr.Dr. Orhan Şahin, Haber61'e obeziteyi anlattı.

Çağın en önemli hastalıklarından biri olan obezite, birçok insanın hayatını olumsuz etkilemektedir.

Psikolojik ve fiziksel olarak birçok hastalığa neden obezite hakkında merak edilenleri, Özel İmperial Hastanesi Genel Cerrahi uzamanı Opr. Dr. Orhan Şahin, Haber61 mikrofonlarına açıkladı.

Obezitenin insan hayatına ne tür etkileri olduğuna değinen Şahin, sözlerine obezitenin ne olduğunu açıklayarak başladı.

Opr.Dr. Orhan Şahin "Obezite nedir? Kısaca şişmanlıktır. Bunun kriteri nedir? Aşırı kiloluluk olarak değerlendirelim. Obezitenin yarattığı problemlerle alakalı olarak değerlendirirsek, pandeminin de yarattığı problemler var. İnsanları evlere hapsetmesi, beslenmelerinin tek düze olması, yandaş hastalıkların oluşmasına sebep oldu ve insanları hantal ve obez bir hale getirdi. Obezite aşırı kilodur. Burada bizim hesapladığımız bir oran var. Beden kilo endeksi dediğimiz bir oran var. Kabaca boyun kiloya matematiksel bir oranı. Bu oran sistematik olarak 25’,n altındaysa normal kabul ediyoruz. 25 ve 30 arasında hafif kilolu, 30 ve 35 arasına orta kilolu, 35-40 arasına ileri kilolu ve 40’ın üzerine aşırı kilolu kabul ediyoruz.

1.50 boylar genelde insan gelişiminin tamamlandığı boylardır. Yeni nesil daha küçük yaşlarda daha hızlı uzayabiliyor. Kabaca 1.60 boyundaki kişinin 55-60 kilo arasında, 1.70 boyundaki kişinin 65-70 arasında, 1.80 boyundaki kişinin de ortalama 78-85 arasında olması gibi. Boy uzadıkça ve yaş ilerledikçe bu aralık biraz daha oynayabiliyor. 1.80 boyundaki bir birey 85 ya da 90 kilo ile de normal kabul edilebiliyor sağlıklı olmak şartıyla. Beden kilo indeksi arttıkça sağlıksız yaşam artıyor. Tabi ki burada bir basketbolcuya baktığımızda da 2 metrenin üzerinde olup 110 kilo olup sağlıklı olabilir. Bu kas yapınız, kemik yapınız ve yağ oranınızla alakalı. Yani obeziteden kastımız artmış, kontrolsüz ve düzensiz yağ oranlarıdır. Günümüzde zayıflama yöntemleri aşikar oldu. Çünkü obeziteye bağlı yandaş hastalıklar arttı, komplikasyonlar arttı. Dünya nüfusunun üçte biri, neredeyse 3 milyar insan obez kabul ediliyor. Tabi bunun yaş aralığı çok geniş. Ülkemizde de 3,5-4 milyona tekabül ediyor. Ve bu ciddi bir oran. Hem sağlık maliyetleri hem yaşam kalitelerinin bozulması anlamında bakıldığında da ciddi b ir oran ve kesinlikle düzeltilmesi gereken bir sağlık sorunu. Obezite artık bir hastalık olarak kabul ediliyor ve tedavi edilebilir grupta yer alıyor. Bu konuya da cerrahi ve alternatif yöntemler olarak gireceğiz.

Aslında biz tarım ülkesiyiz. Tarım ülkelerinde kendin yetiştir kendin kullan olarak ülkede böyle bir yaşantımız varken, yaşam şartları, ekonomik şartlar, ülke gündemi tabi bunlara çok girmek istemiyorum ama bunlar insanı şehirleşmeye itti. Şehir oldukça da tarımsal ürünler tek düze bir hale gelmeye başladı. Hem ithalat olarak tarımsal ürünler girdi ki bunların kontrolleri zorlaşıyor. Kontrol etmek ve kayıtlarını tutmak zorlaşıyor. Kendi ülkenizde de ürettiğiniz tarımsal ürün sadece yerele kendi bölgelerine yetmeye başladı. Onun ötesinde tekdüzeleşmiş, şehirleşmiş yaşamlarda stres faktöründen tutun ulaşıma kadar insanların araç kullanmaya yönelmesine kadar birçok şey sağlıksız beslenmeyle birlikte obeziteyi arttırdı. Buda insanların yaşam şekillerini bozuyor. Sağlıklı gıdalara ulaşım konusunda her ne kadar bakanlıklar denetleme yapsalar bile maalesef rafa girmiş ürünler ile ilgili her zaman sıkıntı yaşıyoruz. Ne adar organik olduğunu düşünseniz bile raf ömrü olan gıdalar her zaman sağlıksız gıdalardır. Sağlıklı gıdalara ulaşmak için küçük şehirlerde belki biraz daha şanslıyız. Trabzon’da hala tarım yapılan yerler var. Birebir diyaloglarla sağlıklı ürünlere ulaşsak bile genel olarak sağlıklı ürüne ulaşmak günümüzde sıkıntı.

Jeopolitik olarak arada bir ülkeyiz aslında Arap Yarımadası’na da yakınız Avrupa’ya da yakınız. Tarımsal anlamda ve mutfak anlamında çok zengin bir mutfağımız var ama genel olarak mutfağımız ağır bir mutfak. Hayvansal gıda, buğday ürünü çok fazla. Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde biraz daha yeşile yakın beslenme var. Bunlar haricinde Türkiye Mutfağı genel olarak ağır bir mutfak. İnsanların da şehir hayatı ve iş temposundan ötürü kendilerine göre diyet yapma şansları olmadığı için en azından belli bir yaşa kadar, yandaş hastalıklar çıkana kadar. Bu sebeple beslenme hep bir sorun olacak.

İnsanların sosyal medyadan ötürü kabaca birkaç bilgisi oluyor. Öncelikle hastanın ölçülerini alıyoruz, aydınlatma bilgilerini yapıyoruz. Obezitenin sınıfını belirliyoruz. Hafif kilolu mu, aşırı kilolu mu, ameliyat sınıfında mı, diyet sınıfında mı? Mutlaka hastanın diyet denemesi lazım. Kulaktan dolma bilgilerle gidip birileri ameliyat yapıyormuş demek doğru bir yaklaşım değil. Sporu denemiş olması lazım ki bizim toplumumuz buna pek yatkın değil maalesef. Hatta spor yapıp bırakmış gençler bu kısma daha çok giriyor ve daha da sıkıntılılar. Bunları denemiş başarılı olamamış bir türlü sonuca erememiş sık sık diyetlerini bozmuş insanlar daha fazla alternatif arayışlarına giriyorlar ve hekime başvuruyorlar. Bizde gelen her hastaya burada kullanılan yöntemler cerrahi yöntemler ve cerrahi dışı endoskopik yöntemler olarak ayırmak lazım. Hastanın obezite sınıfını belirliyoruz. Endeksi 35’in altında bir hasta varsa bunlarda cerrahi önerilmiyor. Alternatif yöntemlere, diyet ve endoskopik yöntemler dediğimiz mideye balon yerleştirilmesi ya da mide botoksu yöntemleriyle kısmı çözümlerle zayıflatılabiliyor. Bu hastalar zaten çok kilolu olmadıkları için bizim yapacağımız yöntemler diyetlerine yardımcı yöntemler oluyor. Beden kilo endeksi 40 ve üzerinde olan hastalarda da alternatif yöntemler çok işe yaramıyor. Bunlarda da mide küçültme, mide baypas ameliyatları gibi cerrahi işlemler öneriliyor. Burada bir ara sınıf var onu da belirteyim. Endeksi 35 ile 40 arasında olan hastalar bakanlık standartlarında ara sınıf olarak adlandırılıyor ve bunlarda doğrudan cerrahi yöntem önerilmiyor. Sadece ek hastalıkları varsa tansiyon, şeker, uyku apnesi gibi hastanın yaşamını ciddi bozan hastalıklarsa ara sınıftaki hastalarda da cerrahi öneriliyor. Fakat 40 ve üstü hastalarda yandaş hastalık olmaksızın cerrahi yöntem öneriliyor. Bunlarda da kapalı olarak midenin büyük bir kısmını küçülterek yapılan ameliyatlar ya da şeker hastalığı ameliyatı gibide söyleniyor toplum içinde, mide ile bağırsak arasında baypas geçişi dediğimiz alternatif bir geçiş oluşturma yöntemi. Burada ciddi kilolar veriyorlar. Fakat baştan söylemek lazım hangi yöntemi yaparsanız yapın hasta diyet yapacak. Bunun kaçarı yok. Ameliyatta olsa mide botoksu da olsa mide balonu da olsa mutlaka diyetisyen takibinde olacak. Bununda kendine göre ciddi sonuçları var. Bu insanlar yaşamları boyu kilolu oldukları için zaten psikolojik sorunları oluyor. Dalga geçilmekten tutun toplumdan dışlanmalara kadar, başarısızlık, özgüven eksikliği birçok şeyi barındırıyorlar. Bunlarda da mutlaka destek gerekiyor zaten. İnsanların bir günde hayatını değiştiriyorsunuz. Artık yiyemezsiniz diyorsunuz bu kolay bir karar değil. Bunun hazırlığı da zor. Zaten tek başına kararı biz vermiyoruz. Obezite için gelen hastalarda ameliyata ya da endoskopik işleme uygunsa hastanın biz kendi hazırlığımızı yaparken bir taraftan dahiliye uzmanı, psikiyatri uzmanı, diyetisyen, anestezi uzmanı, astımı var göğüs hastalıkları, kalp rahatsızlığı varsa kardiyoloji uzmanı gibi bütün branşlara danışıyoruz. Bunların içerisinde özellikle vurgulamak istediğim şeylerden biride psikiyatri. Çünkü bu hastalar psikolojik olarak sıkıntılılar ve bir an önce zayıflayayım, güzelleşeyim istiyorlar. Bu kolay bir şey değil ve yanlış bir şey. Bu ameliyatları kime niçin yaptığınıza iyi karar vermeniz lazım. Bağımlılar, kronik hastalığı olanlar zayıflayamayabiliyor. Bu hastaların uyum problemleri var. Bu hastaları ameliyat sonrasında 2 yıl takip ediyoruz. Zayıflamalarını da kontrol altında yapıyoruz. Çünkü yıllarca fazla kilolarla yaşamış insanlara hızlı olarak kilo verdirirseniz metabolik olarak psikolojik olarak bozukluğa kadar gidebiliyorlar. Kansızlık vitamin eksikliği ya da depresyona girebiliyorlar. Öncesinde çok iyi analiz etmek ve sonrasında da çok iyi takip etmek lazım.

Sağlıklı olan bir ayda 4 kilo vermektir. Bunlar diyet kontrolünde böyle oluyor. Daha fazla da verilebilir fakat onlar sağlıksızdır. Çünkü bir şeyi kısıtlarken diğer taraftan taviz vermiş oluyorsunuz. Obezite ameliyatlarında mide ameliyatı çok küçüldüğü için ortalama 13 ile 25 kilo arasında verebilir 1 ayda. Bunu zaten desteklemek gerekiyor. Bu ciddi bir kilo kaybı. Hastalarda psikolojik bunalım yaratıyor. Hatta hastalarıma ‘’bakın biz sizi ameliyat etme kararı aldık, ameliyatınızı yapacağız belki ameliyattan sonraki gün bize kızacaksınız, hatta küfür bile edeceksiniz hatta her gün kahredeceksiniz ama bir gün bu ameliyat oldu ve iyi ki oldum diyeceksiniz. Belki bir hafta belki bir ay sonra ama biz bu sözleri sizden duyacağız.’’ Diyoruz hastalara. Güzel olanda bu. Biz buna alıştık artık. Hemen hemen tüm hastalarımız bunu söylüyor. Biz söylemeseler bile yüzlerinden alıyoruz. Bir gün önce tabaklar dolusu yemek yiyen hasta bir gün sonra bir bardak dolusu mama yemek zorunda kalıyor. Kolay bir karar değil. Bu da hastanın psikolojisini çökertiyor. Bu yüzden hastayı iyi hazırlamak lazım, iki günde ameliyata almamak lazım. Ben asistanken bir hastayı ameliyata hazırlamamız minimum bir ay sürüyordu. Bir hocamız vardı derdi ki ‘’Hastayı süründüreceksin.’’ Bunu kötü anlamda söylemiyoruz. Hastanın kararlılığını ölçmek için söylüyoruz. Çünkü bu ameliyatlar sırf hasta istedi diye yapılacak ameliyatlar değil. Normalde bir günde yapılacak tahlilleri zamana yarardık. Bir gün psikiyatri bir gün dahiliyeye gönderirdik. Vaz geçiyorsa bulaşmayacaksınız derdik. Bunlar kolay şeyler değil. Sonuçları gerçekten güzel şeyler. Gelecekte sağlık maliyetlerini ve hastanın fiziki yaşam kalitesini düşündüğünüzde sonuçları çok güzel. Bir hastaya 60-70 duruma göre 80 kilo verdirdiğiniz zaman özgüvenini geçtik tansiyon hastalığı, şeker hastalığı, eklem bozuklukları, kiloya bağlı psikolojik bozuklukların hepsinde kurtuluyorsunuz. Şöyle derim ben her zaman ‘’güzel olan her şey maalesef zararlı.’’ Sigaradan tutun alkole, tatlıya kadar. Hepsi vücuda zararlı şeyler. Bizim amacımız bunlardan olabildiğince kurtarmak. Yemek yemek güzel bir şeydir. Tıpta mutluluk hormonu serotonin olarak geçer. Yemek yedikçe neden mutlu oluyor diye soruyorum hastalarıma. Hocam güzel bir şey şekerim yükseliyor diyorlar. Serotonin denen hormonun %80’i ince bağırsaktan salgılanır. Bağırsağımız doldukça bu hormon salgılanıyor ve sürekli yeme ihtiyacı duyuyorsunuz. Açken sinirli olmamızın sebebi de öncelikle beyne giden şekerin azalması ikincisi ise bu hormonun az üretilmesi. O yüzden hastalarda ciddi sıkıntılar oluyor zaten. Bunları bu şekilde çözmek gerekiyor.

Hasta 20 kilo fazlam var diyor. ‘’Ameliyatlık sınırda değilim ama veremiyorum’’ diyor. ‘’Günde bir öğün yiyorum ama 20 kilo fazlam var’’ dedi. İnsülin direnciniz olabilir dedim. Endokrinoloji uzmanına yönlendiriyorum. Hasta iki ay sonra geliyor ve 12 kilo vermiş. Hastada insülin direnci çıkmış. Doktor yeme alışkanlığını değiştirmiş ve bir ilaca başlamış. Çatır çatır kilo vermeye başlamış. Bunlarda çok önemli. Zaten vücutta kendini bir yerde korumak ister. Siz onu taciz etmediğiniz sürece. Ameliyat tacizlerden biridir. Siz mideyi küçültürsünüz, hastayı zayıflamaya mecbur bırakırsınız.

Yemeyerek kilo verilmiyor. Yememenin kuralları var. Zaten bu yüzden diyetisyenler var. Ben yemeyerek kilo vereni görmedim. Birçok insanın yemek yememe alışkanlığı var. Ama bu insanın geçmişine baktığınızda bu insanın gençliğinden belki de çocukluğundan beri böyle bir alışkanlığı var. Siz bunu sonradan edinemezsiniz. 30 yaşıma geldim ben artık yemek yemeyeceğim bu şekilde zayıflayacağım diyemezsiniz. Çünkü alıştığınız bir denge var. Vücudunuzun kendini alıştırdığı bir denge var. Siz bu dengeyi bozarsanız başka şekilde size sıkıntı çıkarır. Yani vücut aldığı darbeleri unutmaz. Diyetisyenlerin yaptığı şey kemik ağırlığınızı, yağ ağırlığınızı, yağ ağırlığınızı hesaplarlar ve size uygun programlar çıkarırlar. Artık eskisi gibi bir kibrit kutusu büyüklüğünde peynir beş zeytin diyeti kalmadı artık. Mikrobiyota diye bir bölüm açıldı. Bağırsak bilimi demektir. Hayat bağırsaktan başlar diye bir tabir oluşmaya başladı. Bağırsak sisteminiz rahatladığı sürece metabolizmanız rahatlıyor. Bağırsağınızdaki enzimleri ve diğerlerini hesaplayarak size özel diyetler çıkmaya başladı. Hastalık yatkınlığınızdan tutun ilaç ihtiyacınıza kadar her şey hesaplanıyor ve bunlar ileride daha spesifik olacak belki de daha kontrollü yaşayacağız. Şehir yaşantısı arttığı sürece istesek de kilo veremeyeceğiz. Ayrıca hamurunuzda spor yapmak yoksa bu sizi çok zorlayacak. Hiç spor yapmayan insanlar var. Emekli olmuş tek düze yaşamaya alışmış insanlar var ve bu onlarda daha da zor.

Yeme alışkanlığı çok önemli bunu kazanmak lazım. Artık bunu birçok okulda bile veriyorlar. Çocukların yemek alışkanlıklarını yönlendirerek bunları yapıyorlar. Spor yapmamış diyet yapmamış insanlarla gel biz bu işi yapalım gibi yaklaşımlarda bulunmak doğru değil. Bazen bazı hastalar geliyorlar obezite ameliyatı olmuşlar ciddi kilolar vermişler. 9-10 ayda 40-50 kilo vermişler. Hasta psikolojik olarak çöküntüde. En son iki ay önce bir hastam vardı ‘’ben çok mutsuzum’’ diyordu. ‘’Aynaya baktığımda kendimde görmek istediğim güzelliği göremiyorum’’ diyordu. Oysaki baktığınızda hakikaten ideal kilolara ulaşmış ama muhtemelen hızlı kilo verme sürecine vücut metabolik olarak kendini hazırlayamamış. Orada işte diyetisyen kontrolünü kaçırmış. Çünkü diyetisyenler çok hızlı kilo verilirken bir yerde müdahale ederler. Bunu yavaşlatmaları gerekir. Kastan yiyorsunuz, yağdan yiyorsunuz, dokularınız zayıflıyor, kansız ya da vitaminsiz kalıyorsunuz diyerek bir şekilde toparlama ihtiyacı duyarlar. Bu yüzden tek başına yetmiyor. Biz iki yıl boyunca bu yüzden birebir takip ediyoruz. Aslında bu bir ekip çalışması. Dedim ya tek başıma benim aldığım bir karar değil. Benim arkamda da yanımda da bir ekip var. Onlarla birlikte sürdürmek lazım.

Bunlar daha da artacak. Günümüzde sağlık turizmi oldukça yaygınlaştı. Yurt dışından gerek Türk vatandaşlar gerekse yabancı insanlar ciddi taleplerde bulunuyorlar. Gelip buralarda tedavi oluyorlar. Türkiye’de maalesef tedavinin ucuz olması öte taraftan hizmetin çok iyi olması anlamında ciddi talep var. Yurt dışında yaptığınız hizmetlerde şöyle bir sıkıntı var. Siz o hastayı 3-5 gün en fazla bir hafta görüyorsunuz. İşlemini yapıyorsunuz, yemesini içmesi ayarlıyorsunuz ve gönderiyorsunuz. O size belki bir yıl sonra gelecek. Diyetisyeniniz bu kişiye ulaşmaya çalışıyor ama zamanla bu kontaklar kaybolabiliyor. Onlarında umarım ileride sıkıntıları olmaz.

Bu anlamda bizim ülkemiz çok iyi hizmet veriyor. Hem hekimleri, yaklaşımları, tedavi parametreleri çok iyi. Her alan için kastediyorum. Göz, saç, estetik ameliyatları, obezite ameliyatları. Artık bunlar kombine olmaya başladı. Kilo veren hasta estetik ameliyatı olmak istiyor. Bunlar güzel şeyler. Bir o kadar da riskli şeyler. Çünkü diyorum ya kilolu hastanın ameliyatı başlı başına riskli. Ameliyat öncesi emboli riskinden tutun ameliyat sonrası enfeksiyondan kaçak riskine kadar her şey var. Bu ameliyatları kısa sürede dar bir aralıkta hemen yapıyorsunuz, ciddi bir sorumluluk alıyorsunuz. O hastayı seyahate yolluyorsunuz. Seyahatten sonra takiplerini kaçırabiliyorsunuz. Siz ne kadar titiz davransanız da karşıdaki hasta bu iş bittikten sonra uyumsuz olabiliyor. Bize böyle bir hasta denk geldi. Arap menşeili bir hasta. Biz ameliyata karar verdik ama uzatıyoruz kararlılığını ölmek için. 10 gün içinde hazırlığını tamamladık ve ameliyatını yaptık ama ben ısrarla hastayı her görüşümde ‘’Emin misin? İnternetten araştırma yaptınız mı ?’’ dedim. Bir şekilde internete yakınlar. Oradan araştırma yapıyorlar hastaları görüyorlar. Bu kararlılığı ölçmemiz lazım. Ameliyat olduktan sonra hasta taburcu olacak. Bize ‘’Ne zaman et yiyeceğim ?’’ diye sordu. Bunun pazarlığının olmayacağını konuştuk. Minimum bir aydan önce katı gıda olmayacak. Bir aydan sonrada yedikleriniz diyetisyenler tarafından ayarlanacak. Siz yemeyeceksiniz, biz bunu ayarlayacağız. Biz iki buçuk ay sonra hastayla irtibatı kaybettik. Hastaya ulaşamaz hale geldik. Bir yıl sonra geldi. Zayıflamış ama çok çarpık zayıflamış. Yağ kütlesinden çok kas kütlesinde azalma olmuş. Muhtemelen düzenli beslenmeyi kaçırmış. Yağdan yakacağı yerde kastan yaktığı için şekilsiz bir şey olmuş. Bunu bize sorgulamaya geldi. Biz iki buçuk aydan sonra iletişimi kaybettiğimizi söyledik. ‘’Diyetleriniz çok iyi ama psikolojik olarak etkilendim ve yeme ihtiyacı duydum. Diyetimi yaptım ama kendime göre yaptım’’ dedi. ‘’Burayı istemiyorsanız en azından orada bir diyetisyenle kontak kursaydınız’’ dedik. ‘’Yapmadım’’ dedi.

Tıbbi olarak her şeyin çözümü varmış gibi bir algı var. Şişmansan ameliyatla zayıflatıyorlar. Sarkarsan estetik ameliyatla düzeltiyorlar. Bunlar var ama bunlar sağlıklı değil. Sen param var onu da yaptırırım bunu da yaptırırım diyemezsin. Vücut sizin istediğiniz gibi olmaz. Bir kadının aldığı elbise mankenin üzerindeki gibi durmuyor. Çünkü orada mankenin verdiği çabayı görmüyorlar. Buda aynı şekilde. Seni zayıflatalım ama zayıflamanın da bir kuralı var. Dört aya kadar diyetle gider 4 aydan sonra diyetin yanına spor aktivite eklersin. Yürüyüş, yüzme, koşu eklersin çünkü sıkılaşman gerekir. Spor yaparakta sarkabilirsin. Hızlı kilo verdiğin için sarkabilirsin ama sen spor yapmadan bu ameliyatları olursan toparlanma marjın azalır. Karnını gereksin ama kas dokun kötü olduğu için yine kötü görünecektir. Hekimler buna çok bakmıyor. Hastanın kendi tercihi. Bana düşeni yaparım hastanın kendi tercihi diyen grupta var. Ben buna katılanlardan değilim. Ben bunu bir büyün olarak değerlendiriyorum. Çünkü bunun olumsuz sonuçları da çıkabilir size. Ters giden bir şeyler olduğunda hem vicdani hem sıhhi olarak sorumluluk altındayız bizde. Hasta bana ameliyat oldu yurt dışına gitti ve bitti diye bir dünya yok. Ben onu kabul etmiyorum. Biz hekimiz evrensel bir iş yapıyoruz. Yerel bir iş yapmıyoruz. Ona göre de gerekli şeyleri yapmak lazım. İşinizi iyi yaparsanız zaten hastalarda ona göre mutlu olur. Temiz iş yaparsınız sağlık bir iş olur. Çünkü sonuçları ağır şeyler gerçekten. Hastada basit bir kaçak olur ve sonucu ölüme gidebilir. Bacağında bir pıhtı oluşur ve sonucu ölüme gidebilir. Bir hayalle gelen hastanın hayallerini karartabilirsiniz.

Obezite ameliyatlarından sonra dünyada iki intihar duydum. Aşırı zayıflamadan. Hasta belirli bir kiloya geldiğinde, çok hızlı kilo verdiğinde bu metabolik hazırlanamama psikolojisini bozabiliyor. Anoreksiya dediğimiz bir tabloya gidebiliyor. Bu psikiyatrik kusma, psikolojik olarak kusma hastalığı. Hasta yiyor ve tolore edemediğini düşünüp kusmaya başlıyor. Bu daha da zayıflamaya götürüyor. Bir şekilde yemek yiyemez hale geliyor. Bu hastalardan biri bir bayan. Hasta 55-60 kiloya kadar düşüyor. Sonra psikolojisi bozuluyor ve 35 kiloya kadar düşüyor ve kendini balkondan atıyor. Bu şekilde intihar ediyor hasta. Bunlarda kötü sonuçlar. Diyorum ya bunları kontrollü yapmak lazım. Bu bir ekip işi. Tek başınıza ben yaparım olsun bitsin diyeceğiniz bir iş değil. Her şeyi kontrollü ve güzel yaparsan o insana sağlık verirsin. Her yönden topluma, insana, ekonomiye katkınız olmuş olur.

Birinci kriterimiz beden kilo endeksi. Buna bakıyoruz. İkinci kriter hastanın istediği yöntem. Birçok hasta ameliyattan korktuğu için ameliyat istemeyebiliyorlar. Beden kilo indeksi 40’ın üzerinde olan hastalarda endoskopik işlemler çok işe yaramıyor. Mide balonu, mide botoksu gibi yöntemler çok işe yaramıyor. Bu yöntemleri 40’ın üzerinde indeksi olan hastalara tabi ki yapabiliyoruz. Hasta 200 kilodur. Bu şekilde ameliyata almak güvenli olmayacağı için siz ona balonu takarsınız, 20-30 kilo verdirirsiniz sonra ameliyata alabilirsiniz. Biz genellikle beden kilo indeksi 25 ile 35 arası olanlarda olanlara alternatif yöntemleri yani ameliyatsız yöntemleri tercih ediyoruz. Bunlardan birisi mide balonu bir diğeri de mide botoksu. Mide balonu yönteminde ağızdan giriyoruz mideye özel yapım bir balon yerleştiriyoruz, şişiyoruz ve mide de bir ağırlık oluşturuyoruz. Bu hastalar aşırı yemek yerse mide bulantısı hissiyatı oluşuyor. Ve bu şekilde diyetisyen gözetiminde zayıflayabiliyorlar. Mide botoksuda mide duvarına bir ilaç enjekte ediyoruz mide duvarının o kısımlarını felç ederek mide boşalma süresini uzatıyoruz. Fakat indeks 40’ın üzerindeyse cerrahi müdahalelerin daha konforlu ve kalıcı sonuçları var. Diğer yöntemler geçici yöntemler çünkü.

Karadeniz mutfağı Ege mutfağını andırıyor ekmeği hariç. Ekmeği özel bir ekmek. Ekmeği yüksek kalori içeriyor. Hırçın bir bölge, dağlık olduğu için yayla yaşamı var. Bu aktiviteyi yaptıkları sürece obezite yok. Obezite işi bıraktıklarında başlıyor. Genellikle dağlık kesimlerde ya da köylük kesimlerdeki insanlar işi bırakmıyorlar. Şehir yaşamına geçmiş ya da burada taşınıp merkezi yerlerde yaşamaya başlamış insanlarda daha fazla görüyoruz obeziteyi. Genel anlamda çok karşılaştığımız bir şey değil. Buradaki hastalar genellikle yurt dışından gelmiş ya da diğer şehirlerden gelmiş buralı insanlar. Burada tercih ettiğimiz aralık genellikle ameliyatsız olan müdahale. Beden kilo indeksleri çok yüksek değil. Doğum sonrası, kortizon sonrası kilosunu verememiş ya da sporcu futbolu bırakmış kilo almış verememiş 40 aş üstü insanlar tercih ediyorlar ve genelde beden kilo endeksleri sınırda olduğu için cerrahiye yönlendirmiyoruz bunları. Alternatif yöntemlerle onları zayıflatmayı deniyoruz. Bu yüzden bölgemizde obezite cerrahisi çok yaygın değil. Olanlarda taşınmışlar ya da sonradan gelmişler.

Tiroid bezi insan boğazında aşağı yukarı kelebek şeklinde bir doku. Küçük bir doku ama işlevi o kadar büyük ki ben onu vücudumuzun trafik polisi olarak adlandırıyorum. Metabolik olarak, hormonal olarak aktif ve bizim her türlü dengemizi etkiliyor. Kalbimizi, karaciğerimizin çalışmasını, pankreas bezimizin çalışmasını hatta ve hatta kadınlarda yumurtalıkları çalıştırıp doğurganlık olaylarında bile etkili. Karadeniz bölgesi guatr için endemik bir bölge. Çok gözüktüğünü biliyoruz. Rize Fındıklı’da çalışırken inanılmaz fazla guatr hastası gelirdi oraya. Çok yaygın bir hastalık obeziteylede alakası tiroid tembelliği olan hastalarda obeziteye yatkınlık artar. İki tür hastalığı var. Aşırı çalışmasıyla olan hipertiroidi vakaları, zayıf çalışmasıyla olan hipotiroidi vakaları. Karadeniz bölgesinde böyle olmasının sebeplerinden biri tiroid iyot elementiyle çalışır. İyot elementi Karadeniz Bölgesi’ndeki tatlı su kaynaklarında yeterince olmuyor. Hatta bir dönem o kadar çok guatr vakası görülmüş ki devlet kampanyasıyla iyotlu tuz başlatılmış ve bundan sonra guatr azalmış. Bu konuda insanlar bilinçlendi ve vakalar daha azaldı. Daha çok nodüler guatr şeklinde görüyoruz artık. Nodül tiroid bezinde düzeni kaçmış hücre toplulukları demek. Asıl ameliyatı gerektiren durum bu. Eskiden guatr dediğimiz şey tiroid bezinin büyümesiydi. Her guatrı ameliyat ederlermiş bundan 30-40 sene önce. Sonra iyotlu tuzlarla guatrlar azalmış şimdi nodüllü guatrlar daha spesifik ameliyatlar yapılıyor. Çoğu hastamız bizim takibimizde çoğunu ameliyat etmiyoruz. Nodüllerinin şekline şemaline göre kanserleşmesine göre ameliyatlarını ya da tedavilerini belirtiyoruz. İki çeşit hastalık var dedim ilki hipertiroidi yani tiroid bezinin hızlı çalışması. Bunda şikayetler terleme, kilo alamama, aşırı sinirlilik, tüylerde dökülme, saçlarda incelme, kansızlık, bayanlar için adet görememe, düşük tehdidi, erkekler için ishal kabızlık gibi değişen parametrelerde şikayetler var. Bunalar da tetkikleri yapılır. Tetkiklere göre tanısı konulur. İlaçlı tedavisi düzene sokulur, ameliyatlıkla ameliyat edilir. Hipotiroidi şikayetleri işe saç kırılması, saç dökülmesi, ciltte solukluk, tırnaklarda bozulma, kansızlık, adet görememe, kalp hastalıkları, ritim bozuklukları, depresyon, iştahsızlık. Yemediğim halde kilo alıyorum der hasta, bakarsınız obezdir. Altında tiroid hastalığı çıkar. Bununda tetkiklerini yaparsınız. Hormonal ve görüntüleme tetkikleri var. Bunlarla tanısını koyarsınız. Tetkikte çıkacak sonuca göre medikal ya da ameliyat olarak yöntemi belirlersiniz.

Obezite dünyada çok yaygın. 3 milyar insan obez grupta yer alıyor. Türkiye aslında dünya skalasında iyi bir yerde. Ameliyatlar ve alternatif yöntemler konusunda Türkiye çığır açtı diyebilirim. Hemen hemen tüm merkezlerimizde özel ve devlet kısmını da içine katarak söylüyorum öyle veya böyle alternatif ve cerrahi yöntemleri en iyi şekilde yapılıyor. Çok duayen isimlerde var. Bilinçli ve duyarlı bir şekilde yapılıyor. Dünyadan çok ciddi talep var. Türkiye’yi bu konuda iyi bir yere koyuyorlar. Obezite çağımızın şeker gibi tansiyon gibi en ciddi hastalıklarından biri. Çünkü hepsinin öncüsü konumuna gelmeye başladı. Bunun mutlaka çözülmesi gerek. Ben bu konuda ümitliyim. Daha değişik şeyler çıkacaktır illaki ama Türkiye bu konuda bayrağı göğüslemiş gibi gözüküyor. Çok şey başarılacak. Bunun için daha zaman var çünkü yeni yeni planlanıyor. Bundan 5 yıl öncesine kadar bakanlığın bu konuda hiçbir girişimi yoktu. Onlar bile artık teşvik etmeye başladı. Kongreler, seminerler, ameliyatlardaki sayılarda artışlarla birlikte, sosyal medyanın gücü, orada çıkan görsellerle birlikte artık bu konudaki duyarlılık artmaya başladı. Hastalarımızın çoğu belirli bir bilinçle geliyorlar. Araştırıp soruyorlar ve geldiklerinde ben şuna uygunmuşum diyorlar. Benim anlattığımla sınırlı kalmayın sosyal medyadan görün araştırın. Balon nasıl yapılıyor, botoks nasıl yapılıyor ve bu görselin altındaki yorumları da okuyun. Ben anlatmakla mükellefim ve bunları kendime yapmış değilim diyorum. Bunları araştırın görün. Kim ne sıkıntı yaşamış neyden memnun kalmış. Bunları bilerek gelin. Daha da iyi olacak inşallah.

Biz her türlü yöntemi uygulayan bir hastaneyiz. Bizden her türlü desteği alabilirler. Bu konuda ki bilgilendirmeler birçok hastanede ücretsiz yapılmakta. Buna bizde dahiliz. İnsanlar özel hastane deyince her şeye mi para vereceğiz diyorlar. Bunların bilgilendirmeleri ücretsiz yapılır. Normal olan da budur. İnsanların kontrolsüz ya da bilinçsiz bir şeylere maruz kalmaması için önceden konuşmak lazım. Sonraki süreçler zaten adım adım ilerleyecek. Bir kere kararlı olsunlar. Obezite bir kader değildir. Kimse de kahredecek durumda değildir. Belli bir yaşa kadar bu ameliyatlar yapılıyor. Şu an için 18-65 yaş arasında mu ameliyatlar yapılıyor. Bundan sonra benden bir şey olmaz diyecek bir şey yok çünkü ne kadar yaşayacağınızı bilmiyorsunuz. 65 yaşında bir hasta eklem problemleri varsa ortopedik arkadaşlar, fizikçi arkadaşlar çok gönderir çünkü eklem problemi var. Ameliyat etmeyi düşünüyorlar. Protez uyguladıklarında kilosu olduğu için o protezin ömrü kısalacak. 20 yıl gitmesi gereken protez 5 yıl gidecek ve 5 yılda bir bu ameliyatı yapamazsınız. Onu bir şekilde zayıflatmanı gerekmektedir. O anlamda kendilerine bırakmasınlar. Mutlaka gelsinler bilgi edinsinler, konuşsunlar. Biz buradayız. Her türlü yardıma ve hizmete açığız." difadelerini kullandı.

İlk yorum yazan siz olun
Haberlerde yapılan yorumlarda Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

Sağlık Haberleri