İstanbul Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan, yaptığı akademik çalışmada, geçmiş birkaç yıl içinde kadına yönelik şiddet olaylarıyla ilgili polise yapılan başvuruların 100 bine ulaştığını açıkladı.
Çalışkan incelemesinde, “Tüm polisler başka hiçbir konuyla ilgilenmeyip, sadece kadınların korunması için görevlendirilse bile bu toplumsal sorunu çözmede yeterli olmaz” dedi.
Türkiye, Emine Bulut katliamıyla sarsılırken, İstanbul Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan’ın kaleme aldığı, “İstanbul’da ‘kadına şiddet’ ve ‘kadın cinayeti’ vakalarına yönelik, nicel-nitel bir inceleme” başlıklı akademik araştırmasının detayları Türkiye’nin kapanmayan yarasına ışık tutuyor. İstanbul’un 39 ilçesinde “kadına şiddet” ve “kadın cinayeti” vakalarının istatistiki verileri üzerinden şiddet ve cinayet olgusuna yönelik değerlendirmeler yapılan araştırmanın; İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’nün, kadına şiddet-kadın cinayetleri 2017-2018 yılı verilerinden faydalanılarak hazırlandığı belirtiliyor.
Rakamlarla anlattı
İstanbul’da sadece iki yıl içerisinde, (2017 ve 2018 yılının ilk 11 ayında) kadına yönelik şiddet konulu müracaatların sayısının 52 bin 600 olduğu belirtilen araştırmada, “Geçmiş birkaç yılın dahil edilmesi halinde ise 100 bin gibi bir rakamın çıkması olası bir durumdur. İstanbul’da kadına şiddet vakaları, aktif olarak çalışan polis sayısı ile orantılandığında ortalama olarak bir polis memuruna, takibi yapılması gereken sekiz kadına şiddet konusu düşmektedir. Bu oransal durum şunu göstermektedir: Tüm polisler hırsızlık, terör, toplumsal olaylar vs konularla ilgilenmeyip sadece kadınların korunması amacıyla görevlendirilse dahi güvenlik güçlerinin sayısı bu toplumsal sorunun çözümü aşamasında yeterli olamamaktadır” ifadeleri dikkat çekiyor.
‘Destek verilmeli’
Çalışkan’ın tespitleri şöyle: “Kadına şiddet ve kadın cinayetleri, yoğun olarak boşanma isteği, aile içi tartışma ve aldatılma şüphesi gibi nedenlerden ileri gelmektedir. Kadın cinayetleri sonrası intihar eğilimlerinin yaşandığı konularda maddi sıkıntılar, çocuğun velayeti ve narkotik madde bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. Ailenin maddi sıkıntıyla karşı karşıya olmadığı durumlarda ise boşanma isteği, boşanma sonrası çocuğun velayeti gibi konular ön plandadır. Bu durum boşanma aşamasındaki çiftlere, özellikle çocuğun velayeti gibi bir durum söz konusu ise devletin ücretsiz psikolojik destek vermesi gerektiği gibi önemli bir gerçeği ortaya koymaktadır.”
‘Kadına yalnız olmadığı hissettirilmeli’
Çalışkan’ın çalışmasında şu ifadeler de yer aldı: “Kadına şiddet suçlarında, yayın görevi yapanlara, ailelere, eğitimcilere, güvenlik güçlerine ve hukukçulara görev düşmektedir. Toplumun her kesimi cinsiyet ayrımcılığına hassasiyetle yaklaşmalı ve toplumu yönlendirmede pozitif rol üstlenmelidir. Kadına şiddetin minimum seviyeye indirilmesi, ülkedeki tüm kuruluşların tam bir uyum içinde ortak çalışmasıyla sağlanabilir. Kadına şiddet, toplumun tamamına yönelik bir suçtur. Çünkü bu tür şiddet, çocuktan kadının çevresine kadar sirayet etmekte ve toplumda sosyal organizasyon bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kadına şiddette topluma düşen sorumluluk, adli süreçten, tedavi sürecine ve topluma adapte olma aşamasına kadar her adımda kadına yalnız olmadığını hissettirmektir.”
‘Kadının sahibi olduğu algısı’
Çalışkan’ın araştırmasında, “Kadın cinayetlerinde, tek gerekçe olmamakla birlikte, genellikle ekonomik bir sorun göze çarpmaktadır. Hem şüphelinin hem maktulün işsiz olması durumunda, yaşanan şiddet olaylarının cinayetle sonuçlanma ihtimali daha yüksektir. Kadın cinayetleri konusunun sadece ekonomik gerekçelerle açıklanabilmesi mümkün olmadığı gibi bu cinayetleri sadece aile içi sorunlarla açıklayabilmek de mümkün değildir. Ancak elde edilen verilerde, kıskançlık, aldatılma şüphesi, boşanma gibi konularda erkeğin ısrarlı tutumu ve kadının sahibinin kendisi olduğu gibi bir algının, cinayetlerin en önemli nedenleri olduğu görülmektedir” denildi.
‘Sosyal çevreyle barışık nesiller’
İstanbul Emniyet Müdürü Dr. Mustafa Çalışkan çalışmasında şu tespitlere de yer verdi: “Kadına şiddet uygulayanların, sorunlarını bastırmak için şiddet eğilimiyle hareket etmesi ve bunu meşru hakları gibi görmesi, şiddetin toplumda normalleşmesi gibi tehlikeli bir duruma da yol açmaktadır. Şiddet eğilimini engelleyebilmek, eğitimli ve sosyal çevreyle barışık bir neslin yetişmesi ile mümkün olabilir ve bu tür sosyo-kültürel bir gelişimin kısa sürede sağlanabilmesi pek mümkün değil.”