Bakan Faruk Çelik, 9 yaşındayken 3 kardeşinin boğmaca hastalığına yakalandığını belirterek, “Boğmaca hastalığı gelince beklenirdi ki ne zaman ölecek. 3 kardeşim 15 gün içinde boğmacadan hayatını kaybetti. Bizzat kucağımızda gittiler” dedi.
Aile ve köy yaşantısı hakkında bilgi verenÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 9 yaşındayken 3 kardeşini "boğmaca" diye tabir edilen hastalıktan kaybettiğini söyledi. O günkü şartlarda halk dilinde ‘boğmaca’ diye adlandırılan hastalığa yakalanıldığında ölümün beklendiğini ifade eden Çelik, “O günün çevre şartlarına baktığınızda, bir ilçeye inişiniz 6 saatlik yaya yolu içeriyor ise, varın düşünün başınıza ne geleceğini. Büyük ölçüde ölümle sonuçlanabiliyor. 3 kardeşim 15 gün içinde boğmacadan hayatını kaybetti. Ben 9, kardeşlerim 7, 5 ve 1 yaşlarındaydılar. Bizzat kucağımızda gittiler. İzleyerek vefat ettiler. Boğmaca hastalığı o zamanlar için bugünkü kanser gibi. Tedavi imkanınız yok. Hastane ve doktor yok. Boğmaca hastalığı gelince beklenirdi ki ne zaman ölecek” diye konuştu.
"ÖĞRENCİ OLARAK ÖĞRETMENLİK DE YAPTIK"
Kırsal yaşamda sorumlulukların çok küçük yaşlarda başladığına dikkat çeken Bakan Faruk Çelik, “9 yaşındaysanız çok büyük adamsınız ve kardeşlerinize bakacaksınız. Köy hayatını yaşayan herkes çobanlık yapmıştır. Onların hepsini yaşadık. 11 yaşına kadar ilkokulu bitirdim. İlkokulu da bitirirken başka sıkıntılar vardı. Öğretmen gelir, 2 ay kalır, sonra ayrılırlar ve 6 ay öğretmen yoktur. Ya da 3 ay gelir, lojman olmadığı için hanelerde tek tek dönüşümlü olarak misafir ediliyor. Belli bir süre sonra ya tayini çıkıyor veya ayrılıyor. Vekaleten gelen çok durmuyor. Biz öğrenci olarak öğretmenlik yaptığımız olmuştur. Çobanlık yaparken köyün çocukları üzerinde ağırlımız vardı. Karşı mahallelerin sınır ihlali halinde çocuklar arasında kavgalar olurdu” dedi.
"EN BÜYÜK HAYALİMİZ BEYAZ EKMEKTİ"
O günkü şartlarda en büyük hayallerinin ilçeye inmek ve beyaz ekmek ile buluşmak olduğunu belirten Çelik, “Haftanın bir gününde köy ekmeği olur ve sert olur. Bayatlıyor ve bayatlayınca hiç kahrı çekilecek gibi değil. Şehre indiğiniz zaman günlük ekmeği görüyorsunuz. En büyük hayaliniz, ilçeye inmektir. İlçedeki dükkanla, çikolatalarla buluşmaktır. Vitrinleri seyretmektir. Daha büyüğünü düşünme şansınız yok. 1960’lardan bahsediyorum. Radyo tek tük evlerde var. Televizyon 67’lerde yayın hayatına girdi. Böyle bir iletişim imkansızlığı içerisinde sizin dünyayı bilme şansınız olmadığı için beklentide yok. Şehre inme hayali, köy sınırlarından ayrılma arzusu var. Her gün gözünüzü açıyorsunuz aynı işler. Kardeşlerinize bakacaksınız. 6-7 yaşında da olsanız, size verilen sorumlulukları yerine getireceksiniz” diye konuştu.
"İYİ Kİ O SORUMLULUKLAR VARMIŞ"
Küçük yaştan itibaren çocuklara sorumluluğun verilmesi gerektiğini ifade eden Çelik, “Çalışma Bakanı olduğum için çok daha iyi değerlendirme imkanım var. İyi ki o sorumluluklar varmış. Aksi takdirde daha sonraki yaşlarda, yani liseyi bitiriyorsunuz, çocuk 20 yaşına geliyor, hiçbir sorumluluk üstlenmeden hayatın ortasında kendini buluyor. Sorumluluk dediğimiz o yaşa göre bir sorumluluk. 8-9 yaşındaki bir çocuk kardeşlerine bakabilmeli, göz kulak olmalı” şeklinde konuştu.
“BEN DE ÇOBANLIK YAPTIM”
Geçmiş yıllarda katıldığı bir televizyon programında ‘Dağdaki çoban ile benim oyum eşit mi?’ ifadesini kullanan manken Aysun Kayacı'nın sözlerinin hatırlatılması üzerine ise Bakan Çelik, kendisinin de çobanlık yaptığını ifade ederek, “O tür zavallıca ve basit değerlendirmeleri dikkate almamak gerekiyor. Bu ülkede çoban deyip geçmemek gerekiyor. Onlarda bir yürek taşıyor. Bizim beynimizin onların beyninden, bizim yüreğimizin onların yüreğinden farkının olmadığının bilincinde olmalıyız. Bugün bir televizyon kanalındaki yarışmada çobanlık yapan bir vatandaşımız iyi bir derece elde etti ki üniversiteli gençlerimiz 1000 TL bile alamamışlardı” dedi.