Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, basında çok ciddi problemler olduğunu belirterek, kayıt dışı çalıştırılanların yanı sıra 500 lira, bin lira, 2 bin liraya çalıştırılıp maaşları verilmeyen, kapıya konulan, sendikasız çalıştırılan insanlar olduğunu söyledi.
TBMM Genel Kurulunda, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı görüşmelerinde konuşan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, siyaset-medya, iktidar-medya, sermaye-medya ilişkilerinin bütün dünyada sorunlu bir alan olduğunu ifade ederek, “Bizlerin bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde tesis etmemiz, demokrasinin güç kazanması için büyük bir gerekliliktir” dedi.
“MEDYA ARACININ KENDİSİ DEMOKRASİNİN PARÇASI DEĞİLDİR”
Sadece siyaset üzerine spotları çevirmenin, sadece iktidara ayna tutmanın yetmeyeceğini ifade eden Akdoğan, “Aynı zamanda medyayı da masaya yatırmak, basının durumunu da analiz etmek, muhalefet-medya ilişkisini de irdelemek gerekir. Ben bugün muhalefet partilerine ve milletvekillerine eleştiri getirmek yerine… Çünkü bu konuda genelde iktidar suçlanıyor ama bunun karşısında bir medya-iktidar ilişkisinden bahsediyorsak, bir medya analizi yapmanın da gerekliliğine inandığımdan biraz bir medya eleştirisi de yapmak istiyorum. Medya aracının kendisi demokrasinin parçası değildir.
Basın veya medyanın yüklendiği misyon, oynadığı rol, taşıdığı anlam ve muhteva demokrasiyle ilgilidir. Demokratik olmayan ülkelerde de medya bulunuyor veya darbe dönemlerinde bizatihi medya antidemokratik bir rol oynayabiliyor. Teknolojik gelişmeler, medya alanında baş döndürücü bir değişim ortaya koydu. Peki, zihniyet ve anlayış ilerledi mi, ne kadar değişti? Eskiden siyaset soğuk savaşın parametreleriyle yapılıyordu; silahların, ideolojik kutuplaşmaların, vesayetçi anlayışların gölgesinde yapılan siyaset büyük güven kaybetmişti ve ayakları üzerinde doğrulamıyordu” diye konuştu.
“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ANCAK BASIN AHLAKIYLA BİRLİKTE BİR ANLAM TAŞIR”
Siyaset kurumu son döneminde önemli mesafeler kat ettiğini ancak medyanın aynı parametrelerle hareket etmeyi sürdürdüğünü kaydeden Akdoğan, “Silahların gölgesinde manşet atan, darbelere ve vesayetçi anlayışlara alkış tutan, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat rejimlerinin bülteni gibi kendisini konumlandıran medya, 27 Nisan’da da, 17 Aralık’ta da bu görünümden kurtulamadı. Topyekûn savaş manşetleri atan, seçilmiş iktidarlara karşı seferberlik ilan eden, hükümet kurup hükümet yıkmayı asli fonksiyonu gören medya anlayışı, demokrasinin altını oyarken demokrasi nutukları atmaktan da geri durmadı. Postmodern darbelerde basının oynadığı rolü, bizzat o rolü oynayanlar yazdıkları kitaplarda itiraf ettiler ve özür dilediler.
Yayıncılık ile siyaset mühendisliğini birbirine karıştıran anlayış, ülkenin kaderine yön vereceği yanılgısına kapıldı. Medya çalışanlarına karşı düzenlenen andıçlar, yalan haberler, itibar suikastları basının gözetiminde, bazen de suç ortaklığın da gerçekleşti. ‘Tehlikenin farkında mısınız’ manşetleri, ‘genç subaylar rahatsız’ manşetleri, ‘411 el kaosa kalktı’ manşetleri, ‘muhtar bile olamaz’ manşetleri, tüm bunlar basın tarihine kara bir leke olarak geçti. Basın özgürlüğü ancak basın ahlakıyla birlikte bir anlam taşır” şeklinde konuştu.
“Çok açık söylüyorum; biz, manşetlerle çarpışa çarpışa iktidar olduk. Ne basının tezviratlarından korkarız ne de basının yalan haberlerine aldırış ederiz” ifadelerini kullanan Akdoğan, kimseyi susturmak gibi bir dertlerinin de olmadığını belirtti.
“BASINDA GERÇEKTEN CİDDİ BİRTAKIM SORUNLAR”
Medyada kayıt dışı çalıştırmaya da değinen ve bu yönde eleştirilerde bulunan Akdoğan, “On binlerce lira maaş alan medya baronları için yatıp kalkıp gündem yapanlar, acaba niçin bin lira maaşla kayıt dışı çalıştırılıp kapıya konulan basın emekçilerinin meselelerini hiç gündeme taşımazlar? Yıllardır köşeleri tutmuşlar beyefendiler, çok büyük maaşlara çalışıyorlar, bir gazeteden başka bir gazeteye gitti diye kıyamet koparılıyor.
Basında bugün çok ciddi problemler var. Kayıt dışı çalıştırılanlar, 500 lira, bin lira, 2 bin liraya çalıştırılıp maaşları verilmeyen, kapıya konulan, sendikasız çalıştırılan insanlar. Bakın, foto muhabirleri, kameramanlar hangi haklara sahipler? Bu arkadaşlarımızın, aynı futbolcular gibi belli bir yaştan sonra o işi yapmaları da çok kolay olmuyor. Basında gerçekten ciddi birtakım sorunlar var ama diğer magazin haberler, onlar daha büyük basın özgürlüğünün parçası olarak gündeme getirilen konular.
Sermayeye karşı, patronlarının menfaatlerine karşı tek bir kalem oynatamayanların basın özgürlüğü nutukları atması ne kadar sahicidir? Medya patronlarıyla ilgili gazetelerde, televizyonlarda tek bir cümle kurulabiliyor mu? Biraz önce dedim, bu, sorunlu bir alandır, bunun doğru tanımlanması ve gazeteciliğin haklarını gerçekten garanti altına almak gerekiyor. Her sabah kalkıp ‘hükümete nasıl zehir kusabilirim’, ‘savaş açabilirim’ diye işe başlayan bir anlayış, demokratik bir basın anlayışı olamaz. Medyanın tek bir tarafı vardır, o da millettir.
Medya özgürlükten yanadır, haktan, hukuktan, adaletten, demokrasiden taraftır ve öyle olmalıdır. Sorunlu yayıncılık basının temel karakteridir. Bugün Türkiye’nin ulusal çıkarlarını, birlik ve bütünlüğünü, milli güvenliğini tehdit eden uluslararası algı operasyonlarında maalesef yine medya kullanılıyor. Kendi ülkesinin çıkarını, geleceğini, menfaatini düşünmek sadece iktidarın görevi değildir. Bugün AK Parti’yi eleştirenler geçmiş dönemlerde medyanın başına gelenleri iyi düşünmelidir. Bugün bizim tek yaptığımız meşru müdafaadır, kalkıp kendimizi savunmaktır veya haksızlıkları eleştirmektir” açıklamasında bulundu.