MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün MİT Yasası'nda yapılan değişikliği onaylamasıyla "ihanet pazarlıklarının" yasal güvenceye kavuşturulduğunu söyledi.
Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin önündeki gerilimli ve bunaltıcı gündem maddelerinden birinin 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin tartışmaların olduğunu ifade etti.
1 Mayıs’ın, 2009 yılında Emek ve Dayanışma Günü olarak kanunla kabul edilmesine rağmen, her yıl sancılı geçtiğini dile getiren Bahçeli, "Emek’ten, işçi haklarından, işçilerin yaşadığı problemlerden ve dayanışmanın öneminden başka her şey gündeme yansımakta, öne çıkmaktadır. Şu çelişkiye dikkat ediniz ki 1 Mayıs kutlamalarının yapılacağı alan tartışması işçi kardeşlerimizin beklentilerinin, hak taleplerinin üzerindedir" diye konuştu.
Taksim’i vazgeçilmez kutsal bir alan olarak sunmanın ne emeğin ne de dayanışmanın ruhuyla bağdaşacağını ifade eden Bahçeli, "1 Mayıs’ın magazinleştirilip Taksim’le özdeşleştirilmesi, Taksim’e hapsedilmesi, Taksim’e bağlanması işçi kardeşlerimizin ve iş hayatının hiçbir yarasına merhem olmayacaktır. Kaldı ki 1 Mayıs, Taksim Günü değildir" dedi.
Bahçeli, 1 Mayıs'ı dayanışma, yardımlaşma, birlik ve ahlaki mücadele olarak gördüklerini ve iş hayatının ihtiyaçlarına samimiyetle eğilmenin değerli bir günü olarak addettiklerini belirterek, şunları söyledi:
"1 Mayıs teröristlerin meydan okuduğu, zalimlerin yeşerdiği bir ortam değildir. 1 Mayıs insanlıktan nasibini almamış bölücü niyetlerin, maskeli canilerin, eli sapanlı militanların sözde geçit töreni değildir. 1 Mayıs taş, sopa, molotof, gaz, cop, toma, panzer, kavga, gürültü, eşkıyalıkla anılan bir gün olarak da değerlendirilmemelidir. Bunun için gerek işçi temsilcileri gerek hükümet, 1 Mayıs’ta sorumlu davranmalıdır. Özellikle sendikalar yasa dışı marjinal örgütlere prim vermemeli, polis de kutlamalara katılanlara daha hoşgörülü ve toleranslı muamele etmelidir. 1 Mayıs bahanesiyle tutuşturulan bir kıvılcımın hangi badirelere yol açacağını, nerede duracağını, neye mal olacağını peşinen hiç kimse kestiremeyecektir. Bu itibarla Başbakan ve hükümeti, ateşe benzinle gitmemeli, işçilerimiz ve sendikalar dikkatli ve uyanık olmalıdır. Kendi siyasi hesaplarını, milletin huzur ve refahının üzerinde gören Başbakan, 1 Mayıs kutlamalarını söz ve mesajlarıyla tahrik etmemelidir."
-"Kalekol ve karakol inşaatları ablukada"
Devlet Bahçeli, Türkiye’nin iç huzuru, iç barışı ve kardeşlik ortamının sürekli irtifa kaybettiğini, tahrik kampanyalarının milli ve üniter devlet yapısını hedef aldığını savundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, terör örgütünün dağ kadrosunun güçlenmesine açıkça çanak tuttuğunu, el altından destek verdiğini öne süren Bahçeli, ülke güvenliği için zorunlu olan kalekol ve karakol inşaatlarının, kan ve karışıklık müdavimi bölücü kalabalıklar tarafından çoktandır ablukaya alındığını anlattı. Bahçeli, "Devletin düştüğü şu acınası duruma bakınız. PKK’lılar vatanımızın bir bölümünde alan hakimiyeti kurmak için her çirkefliği yapmaktadır fakat buna karşı koyacak ve engelleyecek hükümet iradesinden ortalıkta iz dahi yoktur" diye konuştu.
Terör örgütü militanlarının Diyarbakır-Bingöl yolunda iki askeri kaçırmasına karşı Başbakan Erdoğan ve hükümet üyelerinin sessiz kaldığını söyleyen Bahçeli, şöyle devam etti:
"Başbakan Erdoğan daha birkaç gün önce Kayseri’de, 'ulusal güvenliğimizi tehdit eden kim olursa olsun, babamız dahi olsa acımayız' demiştir. Milli güvenlik denilince aklına dini cemaatler mi gelmektedir? Başbakan Erdoğan gerçek paralel yapılanmayı, gerçek hainleri, gerçek bölücü odakları gündemine ve ağzına ne zaman alacaktır? Başbakan PKK’nın gizli hayranı, gizli mensubu, gizli militanı gibi hareket etmektedir. Türkiye’nin bir bölgesinde yaşanan bölücü kalkışmalar, terör faaliyetleri hükümet eliyle saklanmaya uğraşılmaktadır.
Asıl gaye Türkiye’nin bölünüp parçalanarak dört parçalı Kürdistan’ın kaşla göz arasında kurulmasıdır. Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün MİT Yasası'nda yapılan değişikliği onaylamasıyla ihanet pazarlıkları yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Şayet bu sakıncalı kanun düzenlemesi Anayasa Mahkemesi’nden dönmezse, İmralı canisiyle yürütülen müzakereler ahlaki olmasa da meşruiyet kazanacaktır. Bu, Türkiye’nin milli güvenliğine en açık darbedir. Bu, Türk milletinin varlığına benzeri görülmemiş yasa makyajlı operasyondur.
Şimdi de sırayı başka talepler almıştır. İmralı canisi PKK’nın Meclis uzantıları kanalıyla, 'her an derinlikli çözüm imkanları da, çatışma olasılıkları da var' diyerek, Başbakan’a yeni bir ayar vermiş, bazı yasal değişiklikler için elini çabuk tutması mesajı göndermiştir. Anlaşılan İmralı, Başbakan’ın müşavirlik hizmeti aldığı ve meşveret ettiği bir adaya dönmüştür. Şu rezilliğe bakınız ki, canibaşı, TBMM’de neyin görüşülüp görüşülmeyeceğine akıl ve tavsiye vermeyi kendisinde hak görecek kadar şımarmış ve şımartılmıştır. Bu hadsizliğin, bu edepsizliğin, bu kendini bilmezliğin şeref yoksunluğuyla malul payesi ise kesinlikle Recep Tayyip Erdoğan’ın üzerinedir."
DEVAMI İKİNCİ SAYFADA
-"BDP deri değiştirdi"
Türkiye'nin aşama aşama parçalanmaya götürüldüğünü öne süren Bahçeli, BDP'nin de üzerine kalan kısmı harfiyen yerine getirmek için her yolu denediğini, her çirkinliği rehber olarak kullandığını söyledi. Devlet Bahçeli, "Kılıktan kılığa giren, isimden isime devamlı surette değişen, bir gün öyle bir gün böyle görünen, İmralı ve Kandil’in boğazına geçirdiği halatla sürüklenen ve silahların gölgesine sığınan BDP, şimdilerde yeniden deri değiştirmiş, Meclis grubu birkaç eksik dışında olduğu gibi HDP’ye katılmıştır" dedi.
Türk siyasi tarihinde ilk defa Kürdistan ismini kullanan bir parti kurulduğunu ve Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi'nin kuruluş işlemlerini tamamlayarak, İçişleri Bakanlığı'ndan onay aldığını anlatan Bahçeli, Türkiye'nin hem içte hem dışta bağımsız Kürdistan amacı güden bölücü partiler tarafından sarıldığını ifade etti.
Devlet Bahçeli, çözüm sürecindeki gizli görüşmelerin ve Başbakan’ın tavizkar politikalarının Türkiye’yi önce özerkliğe, sonra federasyona, ardından da çok kanlı bir dağılma girdabına sürüklediğini öne sürerek, şöyle konuştu:
"AKP’nin, BDP-HDP veya bir başka PKK artığı yetmezmiş gibi, Kürdistan adını kullanan Barzani temsilciliğine onay vermesi tek kelimeyle kepazelik, tek kelimeyle hıyanettir. Sayın Erdoğan, bu gelişmeler milli güvenliğimize tehdit değil midir? Kürdistan’la ilgili emellerinin, bu konuda uyumlu ve uygun adım yürümenin bedelini çok ağır şekilde ödeyeceğini hiç mi aklına getirmiyorsun? Sen ve yandaşların üniter bir devletten başka bir devlet çıkarma teşebbüsünün kolay olacağını mı zannediyorsunuz?
Diyorlar ki İtalya’nın 21, İspanya’nın 17, İngiltere’nin 4 özerk bölgesi varmış. Diyorlar ki Almanya’nın 16 federe bölgesi, ABD’nin 51 özerk eyaleti, Rusya’nın de 81 özel birliği varmış. Varsa var ne yapalım, ne diyelim? Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, milli devlet yapısını, milli kimliğini ve millet bünyesini bozmak ve imha etmek için gerekçe üretenlerin alayı bilsin ki, biz bu ülkeyi pazardan almadık, sokakta bulmadık. Kürdistan rüyası gören gafiller, özerklik sofrası kurma telaşında olan sevimsizler, unutmayın, MHP hepinizi bozguna uğratmaya ve hesaplarınızı boşa çıkarmaya muktedirdir. Türk milletinin içinden yeni bir millet çıkmaz. Türk devleti yeni bir devlete taşıyıcılık yapmaz. Türk vatanından hiçbir kanlı niyete bir tek çakıl tanesi bile verilemez."
-"Başbakan için şifreli sözler..."
Bahçeli, Mısır’da hukuku katleden, adaleti hiçe sayan idam kararlarının "insanım" diyen herkesi hayal kırıklığına uğrattığını vurgulayarak, Mısır halkının böyle bir zalimliği ve adaletsizliği hak etmediğini söyledi.
Mısır’daki bu gelişmelerin İslam aleminde karşılıksız bırakılmamasını, uluslararası toplumun suya sabuna dokunmayan açıklamalarla konuyu geçiştirmemesi gerektiğini dile getiren Bahçeli, şöyle konuştu:
"Eğer Başbakan Erdoğan ve hükümeti, Mısır’la diyalogları askıya almamış olsaydı, bu ülkenin içişlerine karışarak taraf olmayı tercih etmeseydi Kahire yönetimi nezdinde girişimde bulanabilir ve sonuç alabilirdi. Şimdi yalnızca uzaktan uzağa konuşmakla ve eleştiri yapmakla yetinen AKP Hükümet'i yaptırım ve caydırıcılık vasfını çoktan kaybettiğinden hiçbir konuya doğrudan doğruya müdahil olamamaktadır. Bu ülkemiz ve bölgemiz adına bir kayıptır. Başbakan’ın sivri dili, kontrolsüz üslubu Türkiye’yi bölgesinde etkisizleştirmiş, yalnızlığa, ama değersiz bir yalnızlığa geriletmiştir.
Şu an hiçbir komşu ülke sözümüzü dinlemeyecek ve nazımızı çekmeyecek durumdadır. Irak’ta seçimler vardır, Başbakan ve hükümetinin ne yaptığı, Türkmenler'e nasıl bir yardım eli uzattığı muammadır. Irak Türkmenlerinin kaderini etkileyecek, Türkmeneli’nin geleceğini şekillendirecek bu seçimler hem ülkemiz hem de milletimiz adına çok mühimdir. Ne var ki Başbakan’ın kulağı kardeşi, kader ortağı Barzani’den alacağı müjdeli haberlere çevrilmiştir. Türkmen’miş, Kerkük’müş, Musul’muş, Erbil’miş Türklük’müş Başbakan’ın umurunda değildir.
Başbakan’ı tanımak için bazı şifreli sözlerin söylenmesi yeterlidir ve hemen kendisini ele verecektir: Buna göre; İmralı derseniz yüzü gülecek, Kandil derseniz ağzı kulaklarına varacak, BOP derseniz sevinç taklaları atacak, müzakere derseniz gözlerini fal taşı gibi açacak, Türk düşmanları derseniz müstehzi ifadelerle sırıtacak, 36 derseniz saymaya başlayacak, papaz derseniz 'cübbe nerede' diyecek, çiftçi, memur, esnaf, işçi derseniz kaşlarını çatacak, Washington derseniz Kırmızı Oda anılarını anlatacak, 17-25 derseniz arkasına bakmadan kaçacaktır. Bunları denemesi bedavadır. Bu şahsiyet için önemli olan başkalarını memnun etmek, tarihimizi yargılatmak, Türk milletini mahcup edecek ve zora sokacak ilişki ve irtibatlar içine girmektir. On yıllardır sözde soykırım masalını seslendirenlere 23 Nisan günü altın tepsi üzerinde verdiği açık çek bunun en bariz delilidir."