Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'nin darbelerin açık-gizli olmadığı, demokrasinin bütün unsurlarıyla canlı olarak yaşadığı bir ülke haline geldiğini söyleyerek, Bundan dolayı çok mutluyum. Demokrasiyi çok sevdik, onu kaybetmeye de hiçbir zaman rızamız yok. Bu havayı teneffüs edeceğiz dedi.
Ankara'dan Eskişehir'e akşam saatlerinde gelen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Eskişehir Girişimci Sanayiciler ve İşadamları Derneği'nin (EGSİAD) yeni binasının açılış törenine katıldı.
'SİYASİ İSTİKRAR VARSA EKONOMİK İSTİKRAR DA OLUR'
Vali Mehmet Kılıçlar, AKP Eskişehir Milletvekilleri Murat Mercan ve Nedim Öztürk'ün de katıldığı törende Bülent Arınç, açılışını yaptığı binanın Hasan Polatkan adı verilen salonunda konuşma yaptı. Bülent Arınç ekonomik çalışmaların başarılı olmasının siyasi ve ekonomik istikrara bağlı olduğunu söyledi. Ekonomik ve siyasi istikrarın birbirlerine bağlı olduğunu ifade eden Arınç şöyle devam etti:
Bunlar birbirinden koparılamaz. Adeta, eskiden beri duyduğumuz siyam ikizleri gibidir. Ekonomik istikrarın olması siyasi istikrara bağlı, siyasi istikrar varsa mutlaka ekonomik istikrarda olacaktır. Türkiye bunu çok özlemişti. Geçtiğimiz dönemlere baktığımızda pek çok ekonomik krizler görebiliyoruz. En son 2000 ve 2001 yıllarında yaşadığımız o büyük çöküntü. 3 yılda, 5 yılda, 10 yılda bir tedbirler alınacak, ekonomik paketler açılacak, devalüasyon oldu, enflasyonda şu noktaya geldik, fakirleştik, yoksullaştık gibi bir krizi anmamak mümkün değil. Ama bunların üzerine af edersiniz tüy diken 2000 ve 2001 krizleriydi. Bunların hepsinin ortak bir vasfı vardır. Bu krizlerin hepsi iç dinamiklerle meydana gelmiştir. Ya hükümetlerin beceriksizliği, başarısızlığıdır. Ya toplumsal olaylardır, ya toplumsal barışın kurulamamış olmasıdır.
EKONOMİDEKİ GERİ VİTESTE DARBELERİN DE ETKİSİ VAR
Türkiye'de daha önce yaşanan ekonomik krizlerin hepsinin iç kaynaklı olduğunu savunan Bülent Arınç, krizlerin sorumlularının da Türkiye'yi yönetenler olduğunu söyledi. Arınç, şöyle konuştu:
Biz 3-5 yılda bir bu krizlerden bahsediyorsak, bunların sorumlusu olarak Türkiye'yi yönetenleri gösterebiliriz. Bir sert bakış, bir kitapçığın fırlatılması, bir ters davranış Türkiye'yi ekonomide geri vitesi attıran önemli işlevlerdir. Şüphesiz bunda darbelerin de, muhtıraların da çok büyük fonksiyonu vardır. İnanın ben buraya gelmek için 12 Eylül tarihi sözünü verirken, 12 Eylül şuydu diye düşünerek vermedim. Ancak o günüm boştu. Arkadaşıma 12 Eylül olabilir mi? diye sorduğumda, aklıma 1980 gelmemişti. Kenan Evren hemşerim de gelmemişti. Ama burada beni büyük bir sürprizle karşıladılar. Bu salona rahmetli Hasan Polatkan isminin verilmesi çok büyük bir kadirşinaslık örneğidir. Adnan Menderes başta olmak üzere hasan Polatkanlar onları her zaman rahmetle yad ediyoruz. Türk milletinin kalbinde o günden bu yana yerlerini almış ve yerleri hiçbir zaman küçülmemiş, büyümüş insanlardır. Onları anabiliyorsak, onları rahmetle hatırlıyorsak inanın artık 12 Eylülleri anmaya, hatırlamaya gerek kalmamıştır. Eskiden bunların hepsi bayram olarak kutlanırdı. 27 Mayıs'ta ortaokul öğrencisi olarak yıllarca 27 Mayıs'ı Türkiye'de resmi bayram olarak kutlanıldığını hatırlarım. Pek çok şeylerde böyleydi. Sonra günü geldi bunlar bayram olmaktan çıktı ve çıkarıldı. Şimdi Türkiye 12 eylül 1980'de olanları acaba ne yapsak da onun izlerini silebilsek diye ayrıca düşünmeye başladı. Bence bunu düşünmeye başlamak bile çok büyük bir iştir.
'TÜRKİYE, DEMOKRASİNİN BÜTÜN UNSARLARININ CANLI YAŞANDIĞI ÜLKE'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'nin demokrasinin bütün unsurlarını canlı olarak yaşadığı bir ülke haline geldiğini söyledi. bundan dolayı çok mutlu oluğunu ifade eden Arınç şöyle devam etti:
Demokrasiyi çok sevdik, onu kaybetmeye de hiçbir zaman rızamız yok. Bu havayı teneffüs edeceğiz. Türkiye'de herkes özgürlüğü, kendisine tanınan hakları, ayrımcılığı reddeden davranışları fazlasıyla benimsediğini görüyoruz. Benim söylemek istediğim şudur: Geçmişte pek çok olay ekonomiyi baltalamıştır. Siyasi istikrarı baltalamıştır. Ne zaman ki, Türkiye'ye istikrar geldi Türkiye büyük bir hızla ileriye doğru adım attı. 2000'lerde Türkiye'nin büyüme hızı eksi 9'lara düşmüştü. İhracat sıfırlanmıştı. Turizm gelirleri fevkalade azdı. Fert başına düşen milli gelirde 500-1000 dolarları konuşuyordu. Yüzde 60-70'lik enflasyonları her gün konuşuyorduk. Bütün bunlar Türkiye'yi fakirleştirdi. Bir gün herkes sabah kalktığında cebindeki paranın yarısını kaybettiğini gördü. Çok şükür artık bugün artık o günleri geçmişte yaşanmış acı bir olay olarak hatırlıyoruz. Ne zaman ki siyasi istikrar geldi para değer kazandı, enflasyon tek rakamlı hanelere düştü. Siyasi istikrar ekonomik istikrarı ve gelişmeyi getirdi. Özellikle ekonomi ile ilgilenenlerin siyasi istikrarın korunması ve muhafaza edilmesi, AKP iktidarı açısından söylemiyorum. Siyasi istikrar mutlaka devam etmeli hangi partilerle olacaksa olsun devam etmeli. Kesinlikle bölünmüşlük, parçalanmışlık, yönetemeyen bir Türkiye olmamalıyız. İstikrar mutlaka olmalı. Şu veya bu şekilde. Ama biz biliyoruz ki 7 yıllık bir siyasi istikrarın Türkiye'ye kazandırdığı müthiş bir gelişme vardır. Bunu da kaybetmek istemiyoruz. Dolayısıyla günlük çekişmelerin, kavgaların, dövüşlerin, gerilimi artırmanın Türkiye'ye faydası yok. Bunların da tarafı olmaya hiçbir zaman niyetimiz yok.
SON 2 YILDA KİMSE TÜRKİYE'DE BİR BANKA BATTI DİYE SÖYLEYEMEZ
Dünyada yaşanan global ekonomik kriz içerisinde ABD, İngiltere'de ve Fransa'da batmadık banka kalmadığını söyleyen Bülent Arınç, en büyük finans kuruluşlarının devrildiğini kaydetti. popülist olmayacaklarını belirten Arınç konuşmasını şöyle tamamladı:
Global krizde, dünyadaki büyük finans kuruluşları devrildi. 25 bin kişi çalıştıranlar hepsini işten çıkarmak zorunda kaldı. Ama Türkiye'de bir tane bankanın battığını şu 2 yıllık kriz içerisinde kimse söyleyemez. Dolayısıyla finans sektöründe güçlü hale gelmemiz, ekonomide iyi noktalarda işe vasiyet etmemiz bu ekonomik krizden Türkiye'yi en az etkilenmesi yolunda çok faydalı bir icraat olarak görüldü. Çiftçilere yönelik olarak, toprak yapısına göre, coğrafi yapına göre hangi ürün daha verimli ve bereketlidir, bizim Türkiye olarak hangi ürüne nerde ihtiyacımız var bir üretim planlaması yaparak, tarım havzaları sistemini getiriyoruz. Bu bir siyasi karardır. Aldığımız karar ekonomiyle ilgilidir. Bunları günlerce düşünerek yapıyoruz. Eskiden geleneksel tarımda hükümetlerin desteğinin ne hale geldiğini seçim meydanlarında hatırlarsınız. Demirel bile yıllarca seçim meydanlarında 'o 5 veriyorsa ben 6 veriyorum, o 3 veriyorsa ben 5 veriyorum' diye oy toplamaya kalkıyordu. Bunların Türkiye'ye nelere mal olduğunu biliyoruz. Üretici birlikleri diye kurulanların katrilyonlarca hazine zararının Türkiye'nin başına neler açtığını hepimiz biliyoruz. Bundan sonra akılcı oluyoruz, olacağız. Popülist olmayacağız. Üç kuruşluk oy uğruna millete yalan söylemeyeceğiz. Böyle bir siyaset, böyle bir ekonomi anlayışı Türkiye'nin de önünü açacaktır.